SİPKİ,SİPKANLI, SEPKİ,SEPEKANLU AŞİRETİ

Türkiyede,Kars,Digor(Digora Jorın, Digora Jéerin, Newala Sineké) , , Erzurum, Dıyadin, Patnos, Muş Malazgirt,Tutak(Özellikle Paltokan Köyü),Tekman Ilıgoze köyü( Zogni) gibi Kürt nüfusun ağırlıklı olarak bulunduğu yörelerde yaşamaktadırlar.Kürdolog Major Saone, Sipkalıları irak İran sınırları ile Türkiye İran sınırında yaşaya Kürt aşiretleri olarak yazar. Yavuz sultan selim tarafından 1514 yılında bu aşiret yaşadığı bölgeden çıkarılarak Osmanlı Devletinin Rusya ve İrana yakın olan sınırlarına yerleştirildi, Osmanlı Sipkalılarla beraber hesenanlı, Cıbranlı, zilanlıi Horasanlı ve Ademanlı aşiretlerini kendi sınır güvenliği içi buraya konuşlandırmıştır.
Son derece mücadeleci ve karakterli bir aşiret olarak tanımlanan Sipkalılar Osmanlını sınırdaki güvencesi olmuştur. Bu aşiretin kökeninin yezidi inacından Müslümanlığa geçtiği ve yezidi olanların Musul cıvarıdan özellikle Kars Digora 1800’lü yıllarda göç ettirildiği anlatılır ve açıklamaları şöyle devam eder; Her ne kadar aşiretin Soran ile Mahabat arasındaki bir bölgeden geldiği bazı kişilerce ifade edilsede, Aşiretin kökeninin Irak Musuldan 18. Yüz yılda meşhur xezali olayları (Büyük yezidi katliamında ) nedeni ile buradan kaçarak yukarıda isimlerini zikrettiğimiz bölgelere yerleşmişlerdir. Hamidiye Alaylarında da Sipkanlıların rolü çok etkin olmuştur.Hosuna bölgesinde 400 suvari 175 piyade olmak üzere 575 kişi ve Cemalverdi bölgesinde is 400 suvari ve 225 piyade olmak üzere 625 kişi ile destek vermişlerdir. Sipkanlıların ,beli, Çili , İsedizi, Kaşaxa, karéyi, Mixayla, Pivazi, recevi(Recefi), Rojki, Sahaniya,Sturki, Şanezera, Şemsika(şemsikanlıların Yezidi olan guruplarından Digor ve Zoqori Yezidileri) , gibi aşiretleri konfederasyonunda bulunduran büyük bir aşirettir. Bu ismini saydığımız aşiretlerin tamamı eveliyatları yezidi inancının Şemsani gurubundandır. Ancak Günümüzde Sipkanlılar dahil bu aşiretlerin büyük bir kısmı Müslüman olmuşlardır. Karsa göç edenlerin Xerabé Dioré denilen yerde yaşarları Lideri Emer ağa isimli bir zattır. Newala Sineké denilen yerde yaşayanların Liderleri ise, Polat beg, Eli Axa ve Egit ağadır.(Bu bölgede Rızayé Kaké isimli birinden de lider olarak bahsedilir,Rızayé Kake göç döneminde Ermenistana göç eden Yezidi sipkanlılarında lideri olarak bilinir) 1639 yılında Türkler ile İranlılar arasında yapılan Kasrı Şirin antlaşması ile Sipkanlılar tamamen Osmanlı yönetimine bırakılmışlardır. Ancak burada Sipkanlılar hederanlılar ile birlikte bölgede kargaşa çıkararak İran topraklarına saldırıp, buraları yağmaladıkları ve bazı köyleri talan ettikleri anlatılır. Bu olaylar üzerine İran Şahı fettah Ali ile Osmanlı Sultanı II.Sultan Mahmut anlaşmayı yeniden gözden geçirerek tedbir amaçlı yeni maddeler eklediler. Bu maddelere göre bu aşiretlerin bu hareketleri tekerrür etmeleri halinde çok ağır müeyyideler uygulanacağını ve sorumlularının en ağır şekilde cezalandırılacaklarını hüküm altına aldırlar. Buna rağmen bu aşiretler 1829, 1854 ve 1877 yılları arasında Türkler ile Ruslar arasında patlak veren savaşlara iştirak ettiler ve o dönemlerde Ruslardan yana tavır koyarak yine boşatılan köy ve kasabalara saldırdılar. Birinci dünya savaşı sonrasında bu bölgede yaşayan ancak hala Yezidi inancına tabi olanlar ise Erivan, Gürcistan ve talin bölgelerine göç ettiler. Halk arasında destanlaşmış olan Abdulmecit beg’é Sipki bu aşirettendir. Keza 1889-1977 yılları arasında yaşamış olan ve 27 Mayıs Juntası tarafından yassıadada yargılanan oğlu xalıs Beg’” Sipki de önemli bir şahsiyettir. ERİVAN (APARAN YÖRESİNE GÖÇ EDEN YEZİDİ SİPKANLILARIN TÜRKİYEDEKİ ESKİ MEKANLARI; Yezidi inancının Pirani ve Miridxane ocağından olan sipkanlıların Bazid, Digor, sürmeli ve Van yöresindeki yerleşkeleri şöyleydi; Akrak, Ermençayır,Alem Emenkoy, Enguk, Enikéy, E’slaniye,(Bu köy sürmeli kazasına bağlı olup, Yezidi Lider Usıb begi babası Hasan Axanın köyü idi) Eyla Sınco, Esmer(D.Bazid’e bağlı),Baceli, bazarcux,Benda Murad, badilli, Digora Ezidiya, Diyadin,Dérık, Dimsiz, Düzgeçi (Sürmeliye bağlı), Dutax(D.bazid) Gogermes, Gündé Kelo, Gündé Mexso, Gundé Şéxa, Hoce Qişlax, H’esencano, Kundo, Küçe(Sürmeliye bağlı) Kose Sogıtli,Qrelıx, Qazi koplan,(Sürmeli), Qızıldiz, Qızılqul (DiBazıd),Qiznefer(Sürmeliye bağlı) Qereqoz,Qereqela jor(Qereqela baro diyorlar), Qereqela Jér, Qerekend, Qulp(Sürmelide), Qubıki Qizilce,tendurek, Tawşan, taşnıka Ezidiya(Taşnıka Çoxreşa) Taşnıka Kurda, taşkorpi, Xuxan,(Bazid’de) mala şemdin(DiBazid’de) Remenquli(Diyadin)Sariblax, siçan, Sorikli, Sinek,Şatıroxli, ve Şirinku, köyleridir Karsa göç edenler ise Bızırxane, Babxan,(Diyadin)Osman beg,Tutek, Sogitli, Ulikend, saribeglü, zerif xane bölgelerinden gitmişlerdir, Erivan cıvarına göç eden Sipkalılar ise burada, Aparan(Büyük ihtimalle tezekend’in yeni ismidir), Çobanmaz, Camuşvan,(Camuşvana pıçuk), Elegez(Camuşvana mezın), gozeldere,Poşt, pamp, Çerceris(Şimdiki ismi Derik), korbılax, mireka jorin(Burada Yezidiliğin Pirani ocağından Mehemdilerde yaşar),Mireka Jérin,Senger, Quruboğax, Qundesaz, korpeli, Kurekend, Bagramiyan, Nırakend, bölgelerine yerleşmişlerdir, Talin Bölgesine yerleşenler ise, Arténi,baysiz, siçeli, ve Qidixtepeyé bölgesinde yaşamaktadırlar, Bu göç eden sipkanlıların bir kısmı 1920 yılında Ermenistan ve Gürcistan özel bir anlaşma ile Gürcistanın’ı Batum, Rustavi, kutais, Télavi, Gardabani ve kobuléti bölgelerine yerleşmişlerdir. OSMANLI KAYITLARINDA SİPKİLERİN DURURMU: Sipkanlıların ismi, Osmanlı kayıtlarında Sebiki, Sepki, Sipki, Sebkili şeklinde geçer. Arşiv Belgelerine Göre Van ve Çevresindeki Sipkanlıların bulundukları Yerler şunlardır:Van, Erciş, Bayezid, Muş, Malazgirt, Adilcevaz, Hınıs, Tekman. 1836 yılında bölgeyi gezen J. Shiel, Van sınırında yaşayan Sipkilerin 1000 çadırdan müteşekkil olduğunu kayd eder. Oldukça büyük ve nüfuzlu olan Sipki aşiretini, hem İran hemde Osmanlı yönetimi elininin altında bulundurarak askeri gücünden yararlanmak istiyordu. Örneğin; 1816 yılında Van muhafızı ve kaymakamı olarak atanan Derviş Paşa bir takım karışıklıklara sebep olmuştur. İran‟dan Osmanlı tarafına geçen ve İran şahının tüm çağrılarına rağmen sahiplenerek Erciş Bölgesine yerleştirdiği Sıpki Aşireti yüzünden iki devlet krizin eşiğine gelmiş, Van bölgesinde sıcak çatışmalar yaşanmıştır. Sıpki Aşireti meselesi, İranlıların Erciş, Mahmudi gibi bölgelerde istila hareketine girişmelerine neden olmuş ve aynı zamanda Muş Mutasarrıfı Selim Paşa ile Derviş Paşa arasında da husumete yol açmıştır. Derviş Paşa Sipki Aşireti‟ni sahiplendikten sonra bu aşirete, Van eyaletlisinden bazılarını ve İran‟a tabi aşiretlerden birkaç tanesini de ekleyerek Muş Mutasarrıfı Selim Paşa‟nın idaresinde bulunan köyleri yağmalattırmıştı. Sipki Aşireti Van bölgesine geçtikten sonra Revan Hanı‟nın kardeşi Hasan Han aşiretin İran‟a ait olduğunu ifade ederek, Derviş Paşa‟dan bunların iade edilmesini istemişti. İran toprağından kaçıp geldiği Osmanlı yetkililerinin de itiraf ettiği bu aşiret, İran tarafından on iki bin kadar koyunu sürüp Van‟a getirmişlerdi. İran‟dan buraya elçiler gönderilmiş aşiret ve gasp ettiği mallar tekrar istenmişti. Derviş Paşa bu isteği reddedince İranlılar bu aşiretin düşmanı olan İran aşiretlerinden Zilan aşiretinden Hüseyin Bey‟i çok sayıda askerle Van toprağına sürmüştü. Çıkan çatışmalar ve çatışmaların yoğunlaşması sonucunda bu durumun soruşturulmasına karar verilmiş ve bu iş için Erzurum valisi görevlendirilmişti. Ayrıca eğer bu çatışmaların sebebi Sipki Aşireti ise anlaşmalar gereği İran‟ın bu aĢireti istemeye hakkı olduğundan, askerin geri çekilmesi ve gerekenin yapılacağına dair Revan Serdarı‟na mektup yazılması talimatı verilmişti. Osmanlı Devletini uğraştıran iki büyük aşiret vardı. Bunlardan biri Haydaranlı diğeri ise Sipki(Sebki) aşiretidir. 1817 yılında Revan tarafında yaşayan Ekrad Sipki aşiretinden bazı kişiler Muş taraflarındaki yerleşik halka saldırmış ve hanelerine çeşitli zarar vermiştir. Bunun üzerine Muş mutasarrıfı ve Revan Serdarı Hüseyin Han Sipki taifesinin Revan taraflarına nakli ve iskânının gerektiğini bildirmiştir.( BOA, HAT, 452/22395, (17/Z/1232) 28 Eylül 1817. ) Sebki aşireti münazaalı aşiretler arasında yer almasından dolayı Osmanlı-İran devletleri arasında problemlere neden olmuştur. Bu aşiret Osmanlı tarafına ilk geldiğinde Bayezid‟e yerleştirilmiş, daha sonra dört beş sene Muş civarında ikamet ettirilmişti. Aşiret halkının kuvvetli ve askerliğe elverişli olduğu görüşü üzerine kendilerinden yararlanmak amacıyla Van muhafızı Derviş Paşa Erzurum valisine de danışarak aşiretin Van topraklarında ikamet etmesini sağlamıştır. Hem aşiretin Osmanlı tarafına geçmesi hem de başka sebeplerden dolayı Revan Serdarı Hasan Han komutasındaki on bin İran askeri aşiretin sığındığı Erciş kalesini muhasara etmiş ve İran askerleri hem aşiretin hem de Erciş ahalisinin yüz binden fazla hayvanına ve bir takım mallarına el koymuştur(BOA, HAT, 782/36609, (29/Z/1233) 30 Ekim 1818. ) Ayrıca Muş mutasarrıfı Selim Paşa, Sebki aşiretinin Derviş Paşa tarafından bir takım uygunsuzluklarda bulunmak üzere kullandığını bildirmiştir. Selim Paşa‟nın verdiği malumatta Sebki Ekradı Muş‟un Bulanık nahiyesi köylerinin dokuzunu ve Taşçok ieyhleri Zaviye köyünün tamamını yağma etmiş ve binlerce hayvanlarını gasp etmiştir.( BOA, HAT, 1227/47921, ( 8/L/1233) 11 Ağustos 1818.) 1819 yılına gelindiğinde Derviş Paşa‟nın Van ahalisine zulmünden dolayı azline Sebki aşiretinin ise Muş ve havalisine verdiği zararlardan dolayı tedibine karar verilmiştir. Kaynak:( BOA, HAT, 471/23078, (29/Z/1234) 19 Ekim 1819. ) 1820 yılında İran‟a tabi Hoy‟da iehzade Abbas Mirzanın maiyetinde kışlayan ancak şehzadeye gücenen Haydaranlı aşireti reislerinden Mahmud Ağa beş yüz ve büyük kardeşi Kasım Ağa‟nın da bin hane aşiret halkı ile Muş ve Malazgirt sancaklarına gelmiştir. Aşiretin Osmanlı tarafına geçmesini onaylamayan Hoy Hanı ve Revan Serdarı buraya sefer düzenlemek için hazırlıklara girişmiş ve gelen haberlerde bütün Hoy askerinin Nazigül tarafına Revan serdarı ise Sebki ve Zilan aşiretlerinden topladığı yedi-sekiz yüz askerle Muş‟a saldırmak için bu tarafa gelmiştir. Bu amaçla olası bir saldırının önüne geçmek için Muş Mutasarrıfı Selim Paşa‟nın gerekli tedbirleri almıştır. (Kaynak: BOA, HAT, 1/18G, (12/Z/1235) 20 Eylül 1820. ) 1823 yılında Haydari-Haydaranlı ve Sebkilü aşiretleri Van‟a tabi Erciş dolaylarında kışlamıştır. (Kaynak: BOA, HAT, 801/37093A,( 13/Ra/1239) 17 Kasım 1823, BOA. HAT, 802/37108, (15 Ocak 1824). ) Bu sırada Van Muhafızı Mahmud Paşa‟nın kardeşi İsmail Paşa Erciş kalesine ikamet etmiştir. Bunun üzerine Haydari aşireti süvari birliklerini paşanın herhangi bir hareketine karşı hazır tutmuştur. (BOA, HAT, 801/37093D, (17/Ra/1239) 21 Kasım 1823. ) 25 Ağustos 1824. Daha sonra İsmail Paşa‟nın burayı yağma etmek için geldiği öğrenilmiştir. Bunun haberini alan ve askeri birliklerini hazır tutan Haydari aşireti ve paşa arasında herhangi bir sorun çıkmaması için gereken tedbirler alınmıştır. (Kaynak: BOA, HAT, 801/37093C, (21/Ra/1239) 25 Kasım 1823) İsmail Paşa‟nın bu hareketleri aşireti tedirgin edip İran‟a savuşma tehlikesine karşın Van muhafızı gerekli tedbirleri almıştır.(Kaynak: BOA, HAT, 801/37093, (21/Ra/1239) 25 Kasım 1823. ) Buna rağmen bir süre sonra Haydaranlı ve Sebkilü aşiretlerinin İran‟a iltica etme girişimleri olmuştur.(Kaynak: BOA, HAT, 801/37093H, (29/Z/1239) Aynı zamanda kışlak yetmezliğinden dolayı da aşiretler İran‟a iltica etmek istemişlerdir. Haydaranlı ve Sebkilü aşiretlerine Erciş, Adilcevaz, Eleşkirt civarlarında uygun kışlak mahallerinin verilerek iskânlarının gerçekleştirilmesi durumunda İran‟a ilticalarının önünün alınacağı ifade edilmiştir. 1824 yılında da buradaki gailenin sonlandırılması amacıyla bir harekât düzenlenmiştir.(Kaynak: BOA, HAT, 801/37093E, (29/Z/1239) 25 Ağustos 1824. ) 1825 yılına gelindiğinde bu aşiretlerin iskân meselesinin hala çözülememiş olduğu görülmektedir. Haydaranlı ve Sebkilü aşiretlerinin iki bine yakın hanelerinin olduğu ve işe yarar Sebkilü aşiretinin Behlül Paşa hâkimiyetinde olan Bayezid, Diyadin ve Eleşkirt sancaklarına yerleştirilmesi emredilmiştir. Bu yerlerin belirlenmesinde Erciş ve Adilcevaz mıntıkalarının harap olmasının yanı sıra Sebkilü aşiretinin Behlül Paşa ile olan akrabalığının da etkisi olmuştur. (Kaynak: (BOA, HAT, 808/37198L, (7/R/1241) 20 Ekim 1825 ) Daha sonra Sebkilü aşiretinin tabiiyeti konusunda tartışmalar çıkmış ve İran bu aşiret üzerinde hak iddia etmiştir. Osmanlı Devleti ısrarla bu aşiretin kendi tebaası olduğunu belirtmiş ve aşiretin İran‟a iadesinin yakın çevredeki aşiretler için kötü bir örnek teşkil edeceğinden bunun asla kabul edilemeyeceğini belirtmiştir. Aşiretin İran müdahalesinden kurtarılmasının en doğru yolu olarak Van veya Muş yakınlarında iskan edilmesi ve ahalisinden süvari askeri teşkil edilmesine karar verilmiştir. Aşiret ağası Süleyman Bey bu konuda Muş Mutasarrıfı Emin Paşa‟ya taahhüt vermiştir. Bu amaçla aşiretin iskânının Hınıs, Tekman ve Muş kazaları nahiyelerinde yapılmasına ve aşiret halkının çadırlarının toplanıp kendilerine çift ve çubuk tedarikiyle ziraata teşvik edilmeleri hususunda karar alınmıştır. Savaşa yatkın olan aşiret ahalisinin gerekli tedarikinin sağlanıp kendilerinden bir tabur asakir-i mansure teşkil edilmesi kararlaştırılmıştır. Hınıs ve Tekman civarında iskânın gerçekleşmemesi durumunda ise Van eyaleti dâhilindeki Erciş ve Adilcevaz‟ın kendilerine tahsis edileceği ve burada yarım tabur bir askeri birliğin teşkiliyle devletin hizmetinde olacaklarının taahhüdünün sağlandığı belirtilmiştir. Ayrıca bu dönemde Van gailesi bertaraf edilmiş ancak Emin Paşa ve Sebkilü aşireti arasında bir takım uygunsuzluklar olmuştur. Bunun üzerine yapılan görüşmelerle aşiret ağası Süleyman Bey, kardeşi, torunu ve birkaç aşiret ileri geleni paşa ile görüşüp kendisine bağlılıklarını bildirmişlerdir.(Kaynak: BOA, CAS, 484/20214, (29/ġ/1246) 12 ġubat 1831, BOA, HAT, 794/36840G, (27/M/1247) 29 Mayıs 1832 ) Sebkilü ve Haydaranlı aşiretlerinin iskânı Tanzimat döneminde de sürmüş ve Osmanlıyı epeyce uğraştırmıştır. Kaynak: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH (YAKINÇAĞ TARİHİ) ANABİLİM DALI Yüksek Lisans Tezi Şehmus BİNGÜL ABDULMECİT BEGÊ SİPKİ'NİN SÜRGÜN HAYATI İLE İLGİLİ BİR ARAŞTIRMA 1926 yılının mart ayında Abdülmecit Beg,oğulları Zeki, Halis, Köroğlu, Reşit ile yakın akrabaları, artık ne zaman biteceği belli olmayan bir sürgün yolundadırlar. İlk molalarını Horasan ve Eleşkirt arasında bulunan Tahir (Dehar) Beldesi’nde bir handa verirler. Abdülmecit Beg’ ın ikinci oğlu Halis Beg mola sırasında bir fırsatını bulduğu gibi atına atlar ve oradan hızla uzaklaşmaya başlar. Askerler arkasından ateş açsa da, Halis Beg yara almadan kurtulur. Abdülmecit Beg ve orada kalanlar ise Erzurum üzerinden Trabzon limanına getirilir. Oradan da arızalı ve oldukça eski bir gemiye bindirilirler. Belki de devletin amacı geminin gideceği yere varmadan batmasıdır. Ancak kader onları İstanbul’a kadar götürür. Abdülmecit Beg İstanbul’daki ilk izlenimlerini şöyle anlatır büyük bir caminin olduğu yere bırakıldık. Söz konusu caminin Sultan Ahmet Camii olduğu tahmin ediliyor. O tarihlerde Sultan Ahmet Camii çevresinin sazlık ve tenha olduğunu belirtir, sürgün Kürtler. Ancak sadece onlar değildir sürgüne gönderilen. Zira kendileri gibi sürgün edilen, Patnos’lu Hüseyin PaşayêHeyderî, Muşlu Hacı Musa BegêXoyti ve birçok Kürt lider, şahsiyet te oradadır. Hatta sürgün yıllarında ÜstadBediuzamanSaidêKurdi ile de bir araya geldikleri ve içinde bulundukları durum üzerine sohbet etikleri söylenir. Üstad’ın bu fedakârlığın karşılığı bu şekilde olmamalıydı, şeklinde sitem ettiği de Abdülmecit Beg’in aile fertleri tarafından anlatılır. Abdülmecit Beg İstanbul’da bir müddet kaldıktan sonra gelen bir talimat ile Kayseri iline gönderilir. Ancak gurbet ve sürgün artık kendisi için dayanılmaz hal alır. Bir fırsatını bulup dönemin Kayseri Valisiyle bir görüşme gerçekleştirir. Başkent Ankara’ya gönderilmesini ve orada da Atatürk ile görüşmek istediğini, valiye bildirir. Bunun üzerine vali Ankara’ya bu talebini iletir. Atatürk Kayseri Valisi’nin talebini aldıktan sonra, emrindekilere talimat vererek Abdülmecit Beg’i Kayseri’den Ankara’ya getirmelerini ister. Abdülmecit Beg, Ankara’ya getirilir ve nihayet görüşme gerçekleşir. Aslında Atatürk Abdülmecit Beg’i yakinen tanımaktadır. Abdülmecit Beg’in hal ve hatırını sorar ve ona kendisiyle neden görüşmek istediğini sorar. Abdülmecit Beg Atatürk’e kendileriyle ilgili af çıkartılıp, memleketine dönmek istediğini bildirir. Atatürk Abdülmecit Beg’e “Senin Şarkta Ruslara karşı gösterdiğin kahramanlığı biliyorum, sana bir teklifim olacak” der. “Gördüğün gibi Ankara’yı yeni başkent yaptık, her tarafı bom boş, yanına Tapu Müdürünü vereceğim, sana Ankara’yı gezdirsin bazı araziler gösterecek, hoşuna giden yerlerde sana istediğin kadar arazi verilsin, memlekete gidip ne yapacaksın, burada kal” der. Abdülmecit Beg ise çok yaşlı ve hasta olduğunu, buralarda duramayacağını, ayrıca halkını çok sevdiğini söyler ve benim yerim onların yanıdır diye cevap verir. Atatürk Abdülmecit Beg’in ısrarına sinirlenerek, hemen sürgünün kalkması için emir verir. Bunun üzerine 1928 yılının sonbaharında Abdülmecit Beg ile sürgünde bulunan diğerlerinin de affını çıkartarak memleketlerine geri dönmelerini sağlar. Ama Abdülmecit Beg, sürgünden döndüğünde hiçbir şey giderken bıraktığı gibi değildir. Sürgün sırasında memlekette kalan diğer aile fertlerinin üzerinde baskı ve zulüm olabildiğince hüküm sürmüş, herkes perişan bir haldedir. Yine sonradan milletvekili olacak olan, oğlu Halis Beg Ağrı Dağı Direnişi’ne katılmıştır. Bacağındaki yara bu süreçte iyileşmek bir yana giderek ağırlaşmıştır. O sıralar Doğubayazıt’ta direnişi kırmak için kurulan büyük bir askeri birlik vardı. Abdülmecit Beg’e gazi unvanı verildiği için rahatsızlığından dolayı, tahminen 1930 yılında Doğubayazıt’taki askeri birliğin revirine götürülür. Orada askeri doktor kendisini tedavi etmek için hastaneye yatırır. Doğubayazıt Tümen Komutanı ise Zilan Katliamının baş aktörü meşhur General Salih Omurtak’tır. General Abdülmecit Beg ile yakinen ilgilenir bir ziyaret esnasında Abdülmecit Beg’ le aralarında Halis Beg ile ilgili bir konuşma geçer. Anlatılana göre, Abdülmecit Beg artık kangren olmuş bacağının acısına dayanmaz. Askeri doktor tedavisinin imkânsız olduğunu gördüğünde acısına son vermek için, zehirli iğne yapar. Abdülmecit Beg’in bundan dolayı vefat etiği anlatılır. Kimilerine göre ise askeri doktor aldığı bir talimat üzerine, bilinçli bir şekilde Abdülmecit Beg’i zehirli iğne ile öldürür. Abdülmecit Beg hastanede iken vasiyet eder ve öldüğünde kendisinin EhmedêXanî türbesinin bulunduğu kabristana defin edilmesini ister. Tedavi gördüğü hastanede vefat eden Abdülmecit Beg’in ailesi, vasiyeti üzerine EhmedêXanî türbesinin yakınına defin etmek isterler. Dönemin idarecileri buna izin vermez. Aile fertleri ve yetkililer arasında gerginlik yaşanır. Bunu gören General Salih Omurtak aileyi ikna ederek, dostu ve silah arkadaşı ŞehŞehit’in Tutak’ın Meter Köyü’ndeki mezarının yanına defnedilmesini önerir. Ailesi de başka bir çarelerinin olmadığını görünce, Abdülmecit Beg’ın na’şını Askeri Hastaneden alır ve Tutak’ın Meter Köyü’ne, Şeh Şehit mezarının yanına defin eder. KAYNAK:Mir Muhemmed İZCİ/agrininsesi.com Araştırma devam ediyor………Devamı gelecek Hazırlayan; Memedé Kazım
UYARI: Bu sitedeki bütün materyallerin her hakkı saklıdır. İzin alınmadan ve kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz ve kopyalamak suretiyle elektronik ortamda kullanılamaz ve kitaplaştırılamaz. Not:Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir. Yazılan yorumlardan sitemizhiçbir şekilde sorumlu tutulamaz...
..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder