GELOYİ VEYA CİLOYİ AŞİRETİ

Kürt tarihinin en önemli aşiretlerinden biri olan Celali Aşiretinin bir kolu olarak bilinir. Tarihlerinde yaşamlarının çoğu İran,Türkiye ve Rusya üçgeninde geçmesine rağmen İlk vatanlarının Darteng ve Şehrezor yakınlarındaki Nihavend (yada Datırsık) bölgesidir.

Savaşçı ve cesur olmaları nedeni ile Selahaddin-i Eyyubi'nin ordusunda  suvari birlikleri içinde  savaştıklarıbilgisi  tarih kaynaklarında mevcuttur. 


1800'lü  yıllarda  göçebe hayatı yaşayan Geloyi(Ciloyi)'ler Rusya sınırları  ile Aras nehri civarını yaylak ve kışlık olarak kullanırlardı. Erciş taraflarına Iğdır yöresinden geldikleri ifade edilmektedir. Gerek Ağrı isyanı sırasında ve gerekse öncesinde, büyük acılar çekmiş  ve sürgünler yaşamışlardı.

BAŞKA BİR ARAŞTIRMA

 www.igdirsevdasi.com dan alıntı

                          GÊLOİ AŞİRET ŞECERESİ

                          
HACI EVLİYA YİĞİT'İN ANLATIMI İLE  ;   

İlk Tohum

Esko (İskender) adlı büyük dedemiz İran içlerinden gelip Ağrı Dağı bölgesine yerleşmişti (takriben 1810 yılı).  O zaman- lar bu bölgede etkin olan Şeyh Mahmut- Pêv-Kıllê kız kardeşini Esko’ya vermiş. Bu evlilikten Karaçöl, Mıho ve Mirze adında üç erkek çocuk dünyaya gelmiş. Şeyh Mah- mut kızını Mirze’yle evlendirmiş ve doğan tek çocuğa da kardeşinin adını (Hüseyin) vermiş.


 Mirze’nin oğlu Hüseyin, Helikanlı aşiretinin ileri geleni ve Kör Xele- f’in küçük torunu Hasan Bey’in kızı Şerbentin’le evlenmiş. (Hesen Beg>Xelil Beg> Ehme> Kör Xelef). Bu evliliğinden yedi erkek çocuk dünyaya gelmiş. Geloylu aşiretine isim babalığı yapan Gêlo, bu yedi çocuğun en küçüğüdür. Gêlo evlenip 12 erkek çocuk sahibi olmuş. Bunlardan Bıro’nun zürriyeti olmamış. Gêlo, oğlu Ceco’yu (Numan Efendi’nin dedesi) medrese hayatına zekat olarak bağışlamıştı


.

Günlük konuşmalarda örneğin Aziz Güney Bey’i tanımlamak için “Azize Temıre Gulê” ifadesi kullanılır. Gulê, Hacı Temır’ın annesinin adı- dır. Aziz Güney Bey’in dedesi Hasan Bey erken yaşta öldüğünden, nenesi Gulê Hanım çocuklarının yetişmesi ve ev sorumluluğunu genç yaşta üzerine almıştı. Bu yüzden çocukları aşiret arasında Gulê’nin ismiyle bilinir olmuş. (Gulê’nin babası>Hasan>Evlo>Gêlo)

Kim Lider Olsun?

Gêloi aşiretinde liderlik babadan oğula geçmez. Aşirete lider olacak kişinin bu özelliğiyle ön plana çıkması ve aşiret ileri gelenleri nezdinde kabul görmesi şarttır. Eğer aşiret liderinin ani ölümü sırasında yerini dolduracak birisi yoksa aşiret meclisi toplanır yeni lider, tartışma ve ikna yoluyla tayin edilir. Böyle bir durum Geloylu aşireti için, Hüseyine Gêlo’nun vefatı sırasında meydana gelmişti.

Yeni lideri seçimi için meclis toplanmış. Toplantıya katılanlardan bi- risi de yaşlı Elık amcaymış. Meclisin daha genç üyeleri çaresiz şekilde Elık amcadan yardım istemişler.

“Elik amca tecrüben ve bilginle sen karar ver, aramızdan kim lider olsun?” diye sormuşlar. Elık amca düşüncelerinin dikkate alınmasından mem- nun şöyle demiş:

“Nasıl diyeyim güzel kardeşlerim. Aramızda Mıstegor gibi eli açık, cömert ve hoş sohbet birisi var. Hepimiz onun karakterinden, zengin sofrasın- dan, semaverinden ve elden ele dolaşan tütün tabağından fazlasıyla hoşnutuz. Ama eğer yanlış karar verip Mıstegor’u lider seçerseniz o zaman bir daha belinizi doğrultamazsınız. Çünkü dar gününde, rahatına düşkün Mıstegor dü- şünmeden malınızı mülkünüzü satıp yer. O yüzden derim ki Yusufê Gêlo lider olsun. Çünkü o daha mazbut ve kendi halindedir.”

Elık amca lafını bitirdiğinde Mıstegor’la göz göze gelmiş. Mıstegor bu vefasızlığı ve densizliği affedecek halde değilmiş. Hiddetle Elık amcaya göz atıp,

“Çabuk odayı terk et yoksa karışmam!” demiş. Elık amca kör-pişman odayı terk etmiş. Ama meclis o gün Yusufê Gêlo’yu lider seçmekte tereddüt etmemiş.

 Yusufê Gêlo öldüğünde yerine oğlu Süleyman Yusuf, Gêloi aşiretine lider olmuş. Ancak onun yönetimi zamanında Gêloylular bugün DÜÇ sınırları içinde kalan köylerini Burukanlılara kaptırdıkları için, liderliği Süleymane Yusuf’tan Mısto Şexali (Şexali, Hüseyine Gêlo’nun oğlu) devir almış. Aynı şekilde Mısto Şexali vefat edince oğlu Yusufe Mısto lider olmuş. Ama yete- neksiz davranınca Ahmed Şemo lider olarak öne çıkmış.

Beyazıt bölgesinde Gêloi aşiretinin liderlik silsilesi şöyle olmuş: Amcam Davo, Hacı Ali ve Hacı Yusuf Şemo her ne kadar Gêloi aşiretine liderlik etmemişse de davranışı ve kişiliğiyle aşiret içinde ve bölge insanları arasında her zaman ön plana çık- masını bilmişti. Hatta bazen aşiret lideri Mısto Şexali’nin hatasını düzeltecek denli uzak görüşlü ve sağ duyulu imiş. Anlatılan şu hikaye onun aşiret içi dengeyi ne kadar önemsediğini anlatır.

Bir gün bazı kişiler Şemo’nun oğlu Ahmed’i feci şekilde dövmüşlerdi. Bu duruma sinirlenen aşiret lideri Mısto Şexali olayın faillerini getirtip kıl çadırın önünde rencide eder bir biçimde bağlatmıştı.  

Erivan’dan alış verişten dönen Şemo, Mısto Şexali’nin çadırının önünden geçerken hayvanların bağlandığı yerde faillerin perişan ve utanç verici biçimde yerdeki direklere bağlandığını görünce atından inmiş,   “Ne oluyor?” diyerek çadırdan içeri girmiş. Mısto Şexali, Şemo’nun bu hesap so- ran tavrından rahatsız olmuş:

“Oğlun Ahmed yediği dayak yüzünden yatağında can çekişiyor sen de gelmiş, bu adamları niye böyle bağladınız, diye hesap soruyorsun” demiş. Şemo, aşiret içinde birlik duygusunu tehlikeye atacak bu durum karşısında sessiz kalmamış. Çadırdan dışarı çıkıp kolları ve ayakları bağlı failleri serbest bırakmış:

“Bunlar kör olmuşlar kendi kardeşlerini dövmüşler, ama ben onlar gibi kör davranıp amca çocuklarımı  mağdur edemem” demiş.

Mısto Şexali’den sonra liderlik Ahmed Şemo’ya geçmiş. Birinci Dün- ya Savaşı başlayıp, Ruslar Osmanlı üzerine saldırıya geçtiklerinde Ahmed Şemo aşiretin başında lider olarak bulunuyormuş.

 Mala Şemo  (Şemo’nun ailesi)

  

“Eyvah zürriyetsiz öleceğim!”

Şemo’nun ikinci evliliğini niçin yaptığına dair şu hikaye anlatılır: Bir gün evde otururken tek oğlu Qaso koşarak yanına gelmiş,

“Baba eşekler ot yığınına düşmüş!” diye bağırmış. Şemo oturduğu yerden düşünceli düşünceli oğluna bakmış, içinden,

“Akıllı ve işe yarar bir çocuk olsa eşekleri kendisi kovar, bana gel- mezdi” diye geçirmiş. Sonra da kafasını iki elinin arasına alarak, “Eyvah zürriyetsiz öleceğim!” demiş. O günden sonra ikinci bir evlilik yapmak için kolları sıvamış.

Bir gün yanına Eli Evlo adlı arkadaşını alarak Mıstegor’un yetim kızı Gulizar’ı kaçırmış. Şemo, uzun yıllar yoksulluk ve sahipsizlik içinde büyümüş olan Gulizar kendi eliyle yıkayıp gerdeğe girmiş. Bu evlilik, Mecit Hun’a kadar uzanan geniş bir aile zürriyetinin çoğalmasına neden olmuştu.

 Gêloi Aşiretine Yeni Mesken

Gêloi aşireti Yusufe Gêlo’nun liderliği sırasında bugün DÜÇ’nin oldu- ğu yerde kurulu olan köylerde Burukan aşiretiyle birlikte ikamet ediyormuş. Yusufê Gelo’nun vefatından sonra oğlu Süleyman lider olarak öne çıkmış.

Rus vergi memurları köy köy dolaşıp hayvan kaydı yapıyorlarmış. Bir dostu (!) Süleyman’ı kandırıp şöyle demiş: “Ruslar geldiklerinde çok az hayvanım var, diye kayıt yaptırt!”

Süleyman, aşiretin toplam hayvan sayısını çok az gösterince, Rus yönetici, “Bu köyler hayvan barındıran aşiretler için, size yaramaz!” diyerek bunları jandarma   zoruyla köyden uzaklaştırmış. Şemo ve maiyetindekiler Adetli köyüne; Mısto Şexali, Kolukent’e; Ozman uşağı Çetindere’ye; Aqo uşağı Korhan’a ve nihayet Resul uşağı da Atıcı’ya gidip yerleşmişler.

Gêloylular gittikleri köylerde çoğu zaman zor kullanarak kendilerine bir yer edinmişlerdi. Örneğin Aqo uşağı Korhan’a gittiğinde, orada başka bir aşiret ikamet etmekteymiş. Mıhê Kazak dedem kendisine karşı gelen Sado Ağa’yı boğazından yakalamış ve var gücüyle sıkmış. Sado, Mıhê dedemin

güçlü parmakları arasında nefessiz yere yığılmış. Ortalığı hemen  bir panik havası sarmış. Xenê adlı bir kadın yerde baygın uzanan Sado’nun boğazına masaj yapmış, Sado ancak ondan sonra  kendisine gelebilmiş.

Sado acı içinde yerinden doğrulmuş. “Hayatımda benim boğazımı hiç kimse bu kadar güçlü sıkmadı!” diyerek hayranlıkla Mıhê dedeme bakmış. Böylesine güçlü bir insanı kendisine dost edinmek umuduyla, “Korhan köyü- nü size bırakıyorum” demiş.İnanç olarak tamamen müslüman olup  Şafii mezhebine bağlıdırlar. 1987 yılı verilerine göre nüfusları 1500 kişi civarındadır. Günümüzde bu oran daha da artmıştır. Dilleri Kırmanç kürtçesidir. 2000'e doğru dergisinin 1987 yılında hazırladığı kürt aşiretleri raporunda,  o dönemdeki  liderlerinin Aşağı ışıklı köyünden Hasan Erdinç olduğu belirtilir.


Ağırlıklı olarak Erciş ilçesi, Aşağı ve yukarı Işıklı köyleri,Tekler, Gedikdibi, Taşevler, Bucak önü ve yoldere köylerinde yaşarlar. Ayrıca, Iğdır, Kars, ağrı ve Vanda yaşayan Ciloyilere rastlamak mümkündür.Genel olarak isyanlara katılmamışlardır.
Iğdır'da yaşayan Geloyilerin nüfusu yaklaşık 2500 kişi civarındadır. Iğdır Merkez köyleri, aşağı Erhacı, Asma,Karaçomak,karakuyu ve Taşlıca köyleri'dir. Yarı göçebe yaşarlar, Silaha düşkündürler, Bilinen İleri gelenlerinden Mecit Hun Iğdır Merkezde yaşar.
Aralık İlçe Merkezine  bağlı Adetli,Karahacılı ve Kulukent köylerinde yaşayanların nüfusu yaklaşık 1000 kişi civarındadır.

Sultan 2.Abdulhamit'in kurmuş olduğu Hamidiye alaylarının Erciş livasında Adaman,Zilan ve Haydaran  mirlivalarına  bulunmuşlar ancak kaç kişi ile katıldıkları  bilinmemektedir.   

AZİZ GÜNEY'İN ANLATIMI İLE 

Ağrı Dağı İsyanında Gêloi Aşireti
Birinci Dünya Savaşının sonlarına doğru bugünkü Iğdır il bölgesi önemli siyasal ve sosyal olaylarla çalkalanıyordu. Rus yönetiminde olan bölge, 1917 Rus İhtilalinin akabinde Rus ordularının terhis edilmesiyle birdenbire bir otorite boşluğunun içine yuvarlanmıştı. Bu yönetim boşluğu yüzünden bölgedeki zümreler ve aşiretler arasındaki çatışmalar hızlanmış, çapulculuk ve hırsızlık olayları artmıştı.
İşte bu yıllarda Gêloli aşiretiyle yine bir Kürt aşireti olan Kızılbaşoğlu aşireti arasında karşılıklı koyun hırsızlığı, mala tecavüz ve adam öldürme yüzünden bir düşmanlık peyda olmuştu. Bazen azalarak bazen artarak devam eden bu çatışmalar 1925’den sonra, ne zaman ki Ağrı Dağı İsyanı patlak verince birden bire şiddetlenmişti.
Kanımca o zamanlar aşiretler arası var olan düşmanlıklar hükümet tarafından da provoke edilerek isyana katılmaları engellenmek isteniyordu.
Bu stratejilerinde başarılı da oldular. Nitekim Ağrı Dağı bölgesinin bu güçlü iki aşireti Ağrı İsyanına katılmamışlardır.
1925 yılı sonrası bir baskında silahlı kişiler koyunlarımızı gasp etmiş ve bu olayın takibinde çıkan çatışmada babam sağ kolundan kurşunla yaralanmıştı.
Yara sağlıklı bir şekilde iyileşmedi. Bu yüzden babamın sağ kolu ölünceye kadar sakat kaldı.
Yıllarca süren Gêloli-Kızılbaşoğlu düşmanlığı 1929 yılındaki bir saldırıyla doruk noktasına çıktı.
Yayla zamanı 200-300 kişilik silahlı bir grup, Gêloli aşiretinin Ağrı Dağındaki oba yerine ani olarak saldırmıştı. Her ne kadar böyle bir saldırının Temıre Gulê (Timur Güney) olacağı yönünde bir istihbarat ellerine ulaşmış ise de bizimkiler zaman darlığı yüzünden gafil avlanmışlardı.
Saldırı bir sabah kıl çadırlara ateş şeklinde başlamıştı. Oba yerinde bulunan
30-40 ev sert bir direnişle karşılık vermişler, çatışma saatlerce uzamıştı. Silah seslerinin oba yerini doldurduğu, çatışmanın en yoğun olduğu bir anda bir kadın oba halkını cesaretlendirmek için yerinden fırlamış, gücü yettiğince:
“Vurun kardeşlerim! Korkmayın!
Falancayı da vurdunuz. Ha cesaret!”,
diye bağırmış.
Obada yankılanan bu ses saldırganlar arasında geçici bir panik yaratmış,
bir anda moralleri yükselen oba halkı karşı saldırıya geçerek saldırganları
püskürtmüşlerdi. Bu çatışmada Gêloi aşiretinden 3-4 kişi ölmüştü. Karşı
tarafın zayiatı ise söylendiğine göre bir hayli imiş.
Gêloli aşireti lideri Ahmed Şemo, sağ duyusu yüksek, akıllı bir siyaset adamıydı. Hem aşiretler arasında hem de devlet nezdinde saygın bir yeri vardı.
Salih (Omurtak) Paşa’nın da yakın dostuydu. Ama o yıllar, Salih Paşa ir rivayete göre, hem Gêloli hem de Kızılbaşoğlu aşiretine silah vermiş, her iki tarafa da el altından haber gönderip:
“Vurun, biz sizden yanayız!”, demişti.
Böylece birbiriyle kapışan Ağrı Dağı bölgesinin iki güçlü aşireti saf dışı bırakılmıştı
Babam Cezaevinde Kürtlerin at sevgisi malumdur. Buna bir de o yıllarda en güvenilir taşıma vasıtasının at olması eklenince rahmetli babamın at tutkusu kolayca anlaşılabilir.
Bir ara nasıl olmuşsa İran Serdarlarından birinin kısrağı babamın eline geçer. Gebe olan at doğum yapar, kısrağı Ahmed Şemo’ya verir, tayı da kendisine alır. Aradan zaman geçer. Al renkli, alnında beyaz haresi tay büyür, herkesin gönlünü çalan harika bir at olur. Güzelliği, çevikliği ve soyluluğuyla bölgede yaygın bir üne kavuşan bu at ne yazık ki bir gün babama ve ailemize  beklenmedik bir şekilde uğrusuzluk getirir.

Ağrı Dağı İsyanı sırasında yer yer çatışmalar olur, bu nedenle askeri birlikler sık sık köyümüz Karahacılı’ya gelip giderlerdi. 1928 yılının böyle bir gününde, bir yüzbaşı babamın atını görür ve ne pahasına olursa olsun onu sahiplenmek tutkusuna kapılır.
Dağda ve obada gelişigüzel yakaladığı suçlu veya suçsuz insanlardan, “Yoksa sizi öldürürüm!” tehdidiyle topladığı para ve altınlara güvenerek babam bu at için 100 altın teklif eder. Babam hiç düşünmeden teklifi reddeder.
Babamın bu inadını kendisine bir hakaret olarak algılayan Yüzbaşı intikam almak için bir tuzak kurar. Kendisine bağlı askerlerden birkaçıyla sahte bir senaryo hazırlar. Buna göre babam güya askeri birliklere ateş açmış ve bir teğmeni öldürmüştür! Atıyla kaçarken de yakalanmıştır!
Bu iftiraya istinaden babam tutuklanıp askeri cezaevine konur. Ailesi yardım etmek için devreye girer, askeri hakimle görüşür. Fakat hakim yüklü bir para ister:
“1000 altın verirseniz kurtulur!”
Hakimin bu rüşvet isteği cezaevindeki babama iletilir. Maruz kaldığı iftira etmezmiş gibi böylesine bir pervasızlığa babamın cevabı net olur:
“Allah’a inanıyorum ve suçsuz olduğumu biliyorum. Kesinlikle para falan verip beni kurtarmayın!”
Bütün bunlar olurken Ahmed Şemo’nun kayınpederi, Sakan aşireti ileri geleni Ali Mirze Bey, Ağa ve Beyleri Sürgün Yasası’ndan (1926) kurtulmak için İran’a kaçar. Salih Paşa, Ahmed Şemo’yla olan dostluğunu pekiştirmek için bir gün kendisine, “Kayınpederine haber gönder, Türkiye’ye geri gelsin. İstediği yere iskan ettireceğim ve kendisine de hiç bir suç isnat ettirmeyeceğim” şeklinde bir öneride bulunur. Ahmed Şemo bir taşla iki kuş vurmak ister, Salih Paşa’ya şöyle bir cevap verir:
“Sayın Paşam, sizinle olan dostluğumuza güvendiğim için, sizi bilgilendirmek
ihtiyacı duymadan, Ali Mirze Bey’e ben de böyle bir vaatte bulunmuştum.
Ne yazık ki Ali Mirze Bey’den aldığım cevap çok düşündürücüydü:
“Eğer Salih Paşa samimi ve dürüst olarak hareket etmek istiyorsa ve sizi çok
seviyorsa hele önce iftiraya uğrayıp da cezaevine konan öz amca oğlunuzu
serbest bıraktırsın! O zaman bende inanıp geleyim.”
Ahmed Şemo’nun sözleri Salih Paşa üzerinde şok etkisi yaratmıştı:
“Hangi amca oğlu! Ne oldu! Hiç bir şeyden haberim yok!” diyerek şaşkınlığını belirtmiş.
Ahmed Şemo babamın uğradığı haksızlığı Paşa’ya özetler. Salih
Paşa duruma hemen el kor, yaptırdığı istihbarattan da babamın suçsuz olduğunu anlayınca serbest bıraktırır.

ÖNEMLİ ŞAHSİYETLERDEN HACI CİHANGİR KARAPINAR (Cihangirê Nenê) 

Mıhê Kazak’ın oğlu

1810’lu yıllar civarında Iğdır Dilucu’ndaki Devlet Üretme Çiftliği sınırları içinde
kalan fakat artık bugün yok olmuş bir köyde dünyaya gelen Mıhê Kazak Geloî aşiretinin en önde gelen simalarından birisiydi. 120 yıl ömür sürdü. Genç yaşta bağlı olduğu Geloî aşiretinin Aqo boyuyla birlikte Ağrı Dağı’naki Korhan köyünü zorla sahiplendi. Mıhê Kazak köy yerinde kendisine karşı gelen diğer bir şiretten Sado Ağa’nın boğazını tek eli ve güçlü parmaklarıyla yakalayınca Sado Ağa nefessiz yere yığılmış, saygıyla ayağa kalkarak bu güçlü ve kararlı adama köy yerini gönül rahatlığıyla terketmişti.
O yıllar Korhan köyü ve Iğdır civarı Rus yönetimi altındaydı. Ruslar prensip larak
tebalarındaki Müslüman halkları askere almazdı. Ama çok istisnai de olsa Yetenekli olanlar orduya alınır, kendilerine görev verilirdi. Genç Mıhê de “süvari kazak” olarak Rus ordusunda görev yapıp köyüne geri döner. Böylece “Mıhê Kazak” lakabı doğar.
Mıhê Kazak; zenginliği, ticari yeteneği ve insanlarla kolayca haşir neşir olan
yaratılışıyla kısa sürede dikkati çeker. Rus yönetiminin kendisine gösterdiği dostluk ve güven duygusunu merak, cesaret, sağduyu ve cömert kişiliğiyle pekiştirir, Erivan’dan Tiflis’e uzanan geniş bir alanda dostlar edinir. Ermenice, Rusça, Türkçe ve diğer dilleri bir diplomat ustalığıyla konuşarak renkli ve hareketli bir kişilik olur. Rahmetli Mahmut Alar bir konuşmasında şöyle demişti: “Kızılbaşoğlu aşireti lideri olan babam Ali Mahmut Bey ayağından sakattı. Mıhê Kazak onu yanına alıp Tiflis’e götürmüş, tanıdığı bir doktora tedavi ettirmişti. Tiflis’de Mıhê Kazak’ı tanımayan yok gibiymiş!”
Mıhê Kazak alışagelmişin dışında bir insandı. Bir yandan Ağrı Dağı yamaçlarında
özgür doğada otlayan 500’ü aşkın vahşi at sürülerine sahiplik eder diğer Yandan Ermeniler’le yapılan iç savaşta (1919) yalnız kalan Yezidi kızı Nenê’yi dördüncü eşi olarak koruması altına alır, Müslüman eder, çocukları olur. Rus okullarında eğitim görmüş oğlu Şexali (Şıhali)’nin dostluk ve kirvelik ruhunu pekiştirmesi dileğiyle Karakoyunlulu Azeri bir kızla evlenmesine rıza gösterir.
Ağrı Dağı birçok efsaneye ev sahipliği etmiştir. Ama kuşkusuz bunlardan en
önemlilerinden birisi de Azeri ve Kürt halkının bağrına kök salmış yüzlerce torunu ve 120 yıllık bir ömrün ona kazandırdığı olağanüstü karizmasıyla hafızalara yer etmiş olan “Mıhê Kazak” ismi ve efsanesidir.



Derleme:Memedé Kazım
www.semskiasireti.com

KAYNAK:1-Kurdistan Tarihi(M.E.Z.Bey
            2-2000'doğru Dergisi(Aşiretler raporu
            3-igdirsevdasi.com

UYARI: Bu sitedeki bütün materyallerin her hakkı saklıdır. İzin alınmadan ve kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz ve kopyalamak suretiyle elektronik ortamda kullanılamaz ve kitaplaştırılamaz.

Not:Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir. Yazılan yorumlardan www.semskiasireti.com hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz...

3 yorum:

  1. Hepside büyük ölçüde isyana katılmışlardır. Yanar döner karekterleriyle bilinirler. Celali olduklarını dahi kabul etmezler işlerine gelen neyse o an o olurlar����

    YanıtlaSil
  2. Celali değiller zaten geloyi Hakkari cilodan çıkmış Pinyanişi aşiretindendir

    YanıtlaSil
  3. Allah rahmet eylesin hacı evliya iyi insandı

    YanıtlaSil