DREJAN AŞİRETİ

..

                 Adıyaman, Malatya civarında yaşayan bir aşirettir. Bu aşiretlerle ilgili tarihi kitaplarda pek bir bilgiye rastlamak mümkün değildir. Aşiretin tarihte Reşi aşiretine bağlı bir kabile olarak hayatını sürdürdüğü tahmin edilmektedir. Belirli bir zozan sahası bulunmamaktadır. Şanlıurfa, Antep, Adıyaman, Malatya ve Sivas illerine dağılmış vaziyette hayatlarını sürdürmektedirler. Göçebe olan bu aşiret genelinde Yama Dağları’nda Malatya’nın Hekimhan, Sivas’ın Divrigi ilçelerinin sınırları içindeki yaylalara yerleşirler. Kışın daha sıcak olan Malatya’nın Yazıhan, Arguvan ovalarına inerler. Nüfuslarının 500,000 kadar olduğu tahmin edilmektedir. Günümüzde Direjan 89 köy ve mezradan oluşmuştur.

 

Başka bir araştırma; 


Dırejanlar Hz. İsadan 3000 sene önce Güneydoğu Anadolu, İran Azerbaycan, Suriye, Irak, Mezopotamya'dan Hati, Kusi, Duri, Nehari, Kurdi, Metani, Elan, Kadre, Urartu, Eti ve Med devletlerini kuran Lohorto kavmindendirler. Hz. İsa'dan sonra 748 senesinde Ebu Müslim Horasani tarafından, Horosan'dan kaldırılarak 24 aşiret göçebe koyuncu, çadırcı olarak Batıya, Kerkük ve Erbil'e göç ettirilirler. Bu zoraki göç sonucu, Ebu Müslim bu aşiretlerin kuvvetleriyle Emevileri o sene devirir, Abbasi oğullarını başa geçirir. 754 senesi Abbasilerin ikinci Halifesi Cafer-i Mahsur, Ebu Müslim'i hileyle evine davet ettirip öldürtür. Bu haksızlığa karşı 24 aşiret boyu kendi aşiretlerinden olan Ebu Müslim'in intikamını almak için Abbasilerin üzerine yürür, Abbasilerle üç ay cenge tutuşurlar. Kendilerinden güçlü olan Abbasi orduları karşısında gerileyip aynı yılın kış aylarında göçederler ve Halep, Urfa, Malatya taraflarına gelirler.1164 senesine kadar bu yörelerde göçebe, koyuncu çadırcı olarak yaz ayları yüksek yaylalarda konaklayıp kış aylarında enginlere inerler. Fırat nehri kenarında "Hama Hamık maraj altı ovası" gibi kışlaklarda kalırlar. 1164 senesinin sonbaharında Dırejan Aşireti ile Canbegan, Cerihan, Berihan, Murihan, Galeriyan, Hareçuliyan, Mansoran, Mirdosan, Narmıhan, Sinan Aşiretleri Adana'da beylik olan Ramazanoğulları'nın üzerine akın edip yaptıkları harplerde onları mağlup ederler ve Adana'ya, Ceyhan'a tüm Çukurova'ya yerleşip çadırlarını kurup kalırlar. 1165 senesinin baharında Çukurova'nın çok sıcak olması nedeni ile aşiretler Çukurova'da durmayıp Konya, Kayseri, Kırşehir, Ankara, Haymana, Polatlı taraflarına göçerler. Müslümanlar arasında çıkan mezhep kavgaları sırasında İran'da Şah İsmail'in Osmanlı Devleti'nin içine Şii mezhebini yaymak istemesi üzerine Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim kendi halkı arasına Hanefi, Şafii mezheplerini yayar ve 1516 senesinde Hanefi olan bu 12 aşiret boyunu Ankara'dan Kırşehir'den, Konya'dan kaldırıp Şah İsmail'e ve Şii mezhebine karşı koymak için Doğuda Malatya, El Aziz, Bingöl, Karaköse ve Van'daki Lohorta aşiretlerinin içine yerleştirir. 1516 senesinden beri Dırejan aşiretinin  50-60 köyü Malatya'da 10-15 köyü de Elazığ Basel'de göçebe yaşamakta ve hayvancılıkla geçinmektedir. 
DOĞU VE GÜNEYDOĞU'DA DAĞINIK OLANLARBu aşirelerin kimisi 2000 hane, kimisi ise 5000 hane civarındadır. Dağınık denilmesinin temel nedeni, Kurtuluş Savaşı sonrasında yeniden şekillenen sınırlardan kaynaklanmaktadır.Bazı ilçelerin il olmasıyla, bölgesel aşiretçilik oluşmuştur.Fakat irtibatlar kesilmemiş ve mensup oldukları aşiretlerle eşgüdümlü hareket etmişlerdir. Sınırsal ayrılıklar aşiretcilik kavranımın ortadan kaldırmaya yetmemiştir.Hatta, sürgün aşiretlerini göz önüne aldığımızda, bu insanların kilometrelerce öteden de olsa gelenek ve göreneklere sıkı sıkı bağlı oldukları gözlenmiştir.Kimi aydın ve din adamı tarafından bundan övgüyle söz edilirken, kimileri de adeta aşiretleri barbar ilan etmiştir.Aşiretler kendilerine barbar diyenlere cevaben; "Bugün herhangi bir ulusu ele aldığımızda, onun kuramları ve kavramları olduğunu hepimiz görürüz; ya da giysisinden veyahut da yaşam biçiminden yola çıkarak bir Afrikalıyı barbar ilan etmek ne kadar etik olduğunu, bunu dillendiren aydınlardan bir daha düşünmelerini istiyoruz." demekte ve eklemektedirler: "Bugün bir Arap ya da bir İskoçyalı eğer eteksi bir giysi giyiyorsa; bu barbarlıktan değil, gelenkten ve görenekten diyebiliyoruz ve kuşkusuz öyledir de, Öte taraftan ineğe tapan bir Hindu vatandaşı düşünmek lazım, onu o ineğe tapmaktan alıkoymak kolay mıdır? Birileri inanç bakımından belki geleneklerin çok aşırı olduğuklarını dillendirebilir. Fakat asla beşeri yoldan bunlar eleştirilemez. Dünyada özgürlük ve eşitlik deniliyorsa bu herkes için işlenmelidir. Eşitlik ve özgürlük sadece elit geçinenler için yürürlüğe konmamalıdır. Oysa diğer tarafta yaşayanlar da kendilerine göre elit bir yaşantıya sahiptirler. Ama onlar yetişme tarzlarından, saygılarından ve soyluluk kavramlarından ötürü kimseyi hor görmez ve aşağılamazlar."

Kaynak: Hekimoğlu Süleyman Özcan 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder