ZEND AŞİRETİNİN TARİHİ VE SOY AĞACI

ZEND AŞİRETİNİN SOY AĞACI(KAYNAK:SHERİN ERDALAN)

Şerefnamede Kürdistan  topraklarında yaşayan  önemli aşiretlerin başında Pazukiler,Ruzbehanlar,Kalaniler ve lekleri anlatırken  Zendleri  ön plana çıkarmaktadır. Şerefname Zend aşiretini geneli Pers Irakının topraklarında yaşayan bir aşiret olarak tanıtırken  şöyle devam ediyor. Bir kısım kabileleri ise İran’da Hamedan ve Kermanşah bölgelerinde olduğu kadar Leklerin toprakların da da yaşanlar vardır.(Hersinden Loristana kadar) Yarı göçebe ve koyunculukla hayatlarını idame ediyorlardı.Bununla beraber bir gurup daima halkın büyük bir kısmını oluşturdukları Ilak'ta  yaşamıştı.Ilak Erdalan Kürdistanının istif bölgesi ve ambarı niteliğindeydi.Buna göre Zendlerin,  de Siyah Mansurlar, Çegeniler ve Zengenelar gibi Erdalan  Kürdistanı kökenli oldukları düşünülebilir. Bunlar yaresan ve  şiiydiler.İlak'takiler gibi bazı guruplar Gorani dilini, bazıları ise bunun lehçelerinden biri olan Lekiyi konuşuyordu.

Daha sonra Pers'e hükmedecek olan  Zendlerin  ünlüleri arasında sayılan  Nadir Han ve Kerim Han şanı ve namı yükselmiş kişiler arasında sayılır. 1779 -1752 yılları arasında Kerim Han’i Zendi İran’da büyük bir mücadeleye girişmiş birçok bölgede hâkimiyet kurmuştu. O dönemin Bağdat’ta görev yapan Fransız konsolosunun Paris merkeze yazdığı mektuplarda Kerim Han’dan uzunca bahsedilmektedir. Kerim Han’ın birçok beldeyi ve bölgeyi zapt ettiği muazzam bir ordu kurduğunu söylemektedir. 

Özellikle Pers batı bölgelerinin Miladi  1724-1730     yılları arasında Osmanlı orduları ve Osmanlı vasalı kürt aşiretleri örneğin (Babanlar) tarafından işgal edildiği sırada Zendler ün kazandılar.     

  Kanuni döneminde Zengabad bölgesinde geniş bir arazide müstakil bir aşiret statüsünde yaşayan bu aşiret mezhebi açıdan garip bazı inançlara da sahiptir. Ahmet Paşa El Babani ile Zend aşireti arasında birçok savaş meydana gelmiştir. Bağdat’ta yaşayan bazı Zend âlimleri Arap âleminde de meşhur olmuşlardır. Bunlardan Ahmed’i Zendi en tanınmışlarıdır. Yine Ahmed’in oğullarından Muhammed Emin’i Zendi Bağdat’ta fetva makamı olarak kabul edilirdi. Muhammed Emin uzun süre Bağdat şura meclisinde görev yaptıktan sonra İstanbul’a davet edildi. İstanbul’da da uzun süre Şura meclisinde görev yaptı. Daha sonra 1868’de İstanbul da vefat etti. 

 

kaynak: Kısmen Ruhavi(Aşiretler)

ÖNEMLİ ŞAHSİYETLERİ

1-Kerimhan
Kerimhan, Zend Aşireti'nin reislerindendir. Nadirşah'ın ölümünden sonra İran'daki durumdan yararlandı. Bahtiyar Aşireti'nin reisi Ali Merdan Han'la anlaşarak, İsfahan'da hükümet kurdu. Ali Merdan Han, Kerimhan'ın aksine zalim
ve kan dökmeyi seven bir kişiydi. Bu nedenle anlaşmaları uzun sürmedi. Aralarına düşmanlık girdi. Bu düşmanlık, H.1160 (M. 1747) yılında Ali Merdan Han'ın öldürülmesiyle sonuçlandı. Böylece Kerimhan bütün İran'a hakim oldu.
Ali Merdan Han'ın ölümünden sonra geriye Kerimhan'ın iki düşmanı kaldı. Bunlar, Esat Han Elefgani ile Muhammed el-Kacari idi. Kerimhan, önce Esat Han'la Hazar Denizi yakınlarında savaştı. Esat Han karşısında yenilgiye uğradı. Daha sonra Heşt Hükümdarı Rüstem Sultan'ın yardımıyla Esat Han'ı Kermsir Boğazı'nda kuşattı. Bu kuşatma Esat Han'ın teslim olmasıyla sonuçlandı. Esat Han'ın af dilemesi Kerimhan tarafından kabul edildi. Kerimhan, Esat Han'a iyi davranarak, onun Şiraz'a ikamet etmesini kabul etti. Esat Han'dan sonra Kerimhan'ın tek rakibi Muhammed Hüseyin el-Kacari kaldı. Hüseyin Han, Azerbaycan'ı işgal ettikten sonra İsfehan'a doğru yürüdü. İsfehan'ı zaptettikten sonra ordusunun bir bölümünü şehri korumak amacıyla burada bıraktı. Geri kalan kısmıyla Şiraz'a
ulaştı. Kerimhan burayı da kuşatma altına aldı. Ancak Alihan el-Zendi ile Kerimhan'ın saldırıları sonucu ordu dağıldı. Bunun üzerine Hüseyin Han Şiraz ve İsfehan'ı terk etmek zorunda kaldı. Kerimhan daha sonra bu vilayetlerin idaresini yeniden düzenledi. Yetenekli adamlanndan oluşan bir ordu kurdu. Bu orduyu Alihan el-Zendi'nin komutası altında Mazenderan'a doğru gönderdi. Bu ordunun amacı Muhammed Hüseyin el-Kacari'ye ders vermekti. Bu yöndeki şansı iyi gitti. El-Kacari'nin ordusunun bir kısmı bu orduyla birleşti. Böylece El-Kacari'nin azmi kırıldı; iki taraf arasında çıkan savaşta yenilgiye uğrayan Kacari, esir alındi.

Mazenderan zaferinden sonra bütün vilayetler ve Azerbaycan'ın büyük bir bölümü Kerimhan'ın eline geçti. Ancak, kısa bir süre sonra Avşar aşiretleri Kerimhan'akarşı ayaklanmaya başladılar. Bu ayaklanma Kara Çimen'de bastırınca
aşiretin reisi Fetih Alihan, H.1174 (M. 1760) yılında Kerimhan'dan af diledi. Bütün bu olaylardan sonra Kerimhan'ın korkacağı bir düşmanı kalmadı. Bu yüzden Kerimhan'ın hükümdarlığının son dönemleri bazı münferit olaylar dışında
çok sakin geçti. Ancak bu sesizlik döneminden sonra Kerimhan'ın Bağdat Hükümeti'yle arası açıldı. Kerimhan bu gelişme karşısında kardeşi Sadıkhan komutasında bir orduyu Basra'ya gönderdi. Bu ordu donanmayla anlaşarak, yüzer bir köprü yaptırdı. H.1189 (M. 1775) yılının kış aylannda Kerimhan'ın ordusu bu köprüden geçerek Basra'yı kuşattı. 13 ay süren kuşatmadan sonra, yani H.1190 (M. 1776) yıhnda Basra Kalesi kendilerine teslim edildi.
Kerimhan döneminde ziraat ve sanayi alanlarında büyük ilerlemeler kaydedildi. Çünkü Kerimhan, üretimi teşvik etmek amacıyla çiftçilerden alınan vergileri hafifleştirdi. Aynı zamanda İran şehirlerinin ve özellikle Şiraz'ın imarına da önem verdi. Onun döneminde İran'da sükûnet ve huzur hakim oldu. Zavalı millet, Nadirşah döneminde çektiği sıkıntılardan sonra böyle mutlu bir yaşamı hayal bile edemezdi. Ermeniler bile Kerimhan'ın şevkatinden nasiplerini aldılar. 20 yılı sükunet içinde geçen Kerimhan'ın hükümdarlığı 28 yıl sürdü. 13 Sefer 1193 Hicri (M. 1779) tarihinde vefat etti.
Kerimhan ılımlı, düşmanlarına karşı bile şidetten uzak, merhametli ve zor durumlarda dahi sabırlı davranan bir hükümdardı. Bu yüce vasıfları sayesinde milleti taraflndan sevilip sayıldı. Kerimhan, taasuptan uzak, son derece müsama- hakardı. Ancak dini konularda çok azimliydi. Alim olmamasına ve dini eğitim görmememisne rağmen, bilimi ve bilim adamlarını çok severdi. Meclisinde bu gibi adamlann özel yeri vardı. Bilimi millete sevdirmek için elinden geleni yaptı. Şair Sadi Hafız'ın türbesini onardı; adına vakıf tesis ettirdi. İyi bir hükümdar olan Kerimhan, tedbirli bir siyaset adamı, yetenekh bir komutan ve dahi bir insandı. Başkalannın haklarına tecavüz etmekten kaçınırdı. Tahta oturur oturmaz, milletin refahını ve memleketin imarını hedefledi. Bu ilkeler, kendisi için devletinin sınırlarını genişlemekten daha önemliydi. Nitekim bunlan hayata geçirmek için bütün gücüyle çalıştı.
Kerimhan aynı zamanda savaş tekniğini, planlamayı ve başarıya ulaşma yollarını da iyi bilen bir hükümdardı. Bütün bunlara ilavetten yemekte, giyimde ve konuşmalannda son derece mutevazi ve alçak gönülüydü.
Sir John Malkolm, İran Tarihi adlı kitabında Kerimhan hakkında şöyle diyor: "Kerimhan, kibirli bir Sultan değildi. Çok fetih yapmadı. Ancak kabul edilmesi gereken bir şey var ki, o da bu sultanın eşsiz bir insan olmasıydı." Bining ise kitabında şu cümlelerle Kerimhan'a yer veriyor: "Milletin sevdiği İran hükümdarlarından Kerimhan tektir. Çünkü O, şevkatli bir baba, herkesi seven adil bir hükümdardı. Aynı zamanda bütün gücü ile insaniyeti savunan ve zulümden uzak bir insandı."

2-Zeki Han
Kerimhan'ın baba tarafından kardeşi ve komutanıydı. Kerimhan'ın ölümünden sonra Zeki Han hükümdarlık tahtına oturdu. Kerimhan'ın aksine zalim ve kan dökmayi seven biriydi. Bu nedenle Zend şehzadeleri kendisinden oldukça  çekinirlerdi. Buna rağmen bunlar Zeki Han'a karşı ayaklandılar; onun yerine Kerimhan'ın oğlu Ebulfetih'i tahta geçirmek istediler. Bilinmeyen bir nedenle bu öneri Zeki Hen tarafından da kabul edildi. Kerimhan'ın oğlulları olan Ebulfetih ve Muhammed Ali tahta geçtiler. Ancak bunların yaşlannın küçük olması nedeniyle, yönetimle ilgili herşey Zeki Han'ın elindeydi.
Bu iki insanın tahta geçmeleri hiçbir şeyi değiştirmedi. Ancak bir süre sonra Zeki Han'ın düşürülmesinde rol alan asi şehzadeler hakkında bir af ilan edildi. Daha sonra Zeki Han'ın eline geçen bu şehzadeler birer birer öldürüldüler. Zeki Han, böylece onlardan intikamını almış oldu.
Kerimhan'ın diğer kardeşi Sadıkhan, Basra'dan döndükten sonra Şiraz'ı kuşatmak istedi. Ancak Sadıkhan'ın ordusu parçalanmış bir durumdaydı. Bu nedenle Sadıkhan, Kerman'a gitmek zorunda kaldı. Kerimhan'ın olduğu gün Zendiler'in en büyük düşmanı olan Ağa Muhammed Han el-Kacari, Şiraz Kalesi'nden kaçtı. Bu kaçış hükümet için kötü bir geleceğin başlangıcı oldu. Zeki Han bu kaçış haberini duyar duymaz yeğeni Ali Murat Han komutası altındaki bir orduyu kaleden kaçan El Kacari'nin peşine gönderdi.
Bu ordu Tahran'a ulaşır ulaşmaz Zeki Han'ın aleyhinde çalışmaya ve şehzadeleri kışkırtmaya başladı.
Ali Murat Han, Kerimhan'ın çocuklarının haklarını almak bahanesiyle isyana kalkıştı. Ordusuyla İsfehan'a doğru yürüdü. Zeki Han, bu haberi duyar duymaz ordusunun başına geçerek İsfehan'a doğru yola çıktı. Ancak eline bulaşan masum insanların kanı, onun peşini bırakmadı. Zeki Han, H.1193 (M. 1779) yılında
Yezdi Huvast'te korumaları tarafından öldürüldü.

3-Ebulfetih Han
Zeki Han'ın öldürülmesinden sonra hükümdarlığını ilan etti. Fetih Han cesur ve adil bir hükümdardı. Hükümdarlığı, milleti için bir şevkat dönemiydi. Ancak amcası Sadık Han kendisini rahat bırakmadı. Şiraz'a yürüyen Sadık Han, Ebulfetih Han'ı tahttan indirip gözlerini oydu. H.1194 (M. 1780) yılında da kendisini
İran Şahı olarak ilan etti.
 

4-Sadık Han
Sadık Han, üvey oğlu olan Ali Murat Han'dan çekiniyordu. Murat Han, Tahran'da iken Sadık Han'ın tahta geçtiğini öğrendi. Bu haber üzerine kendisini şah ilan eden Murat Han, ordusunun başına geçerek İsfehan'a doğru hareket etti. Buna karşılık Sadık Han ise, oğlu Taki Han'ın komutası alıtında yirmi bin kişilik bir ordu oluşturarak Murat Han'a saldırttı. İki ordu arasında çıkan savaşta Ali Murat Han yenilgiye uğrayarak, Hamedan'a geri döndü. Taki Han ise, babasının verdiği nasihatin aksine Murat Han'ın peşini bıraktı. Bir süre sonra ordusunu toparlayan Murat Han, birkez daha Taki Han'ın ordusuna saldırdı. Çıkan savaş sonucunda yenilgiye uğrayan Taki Han, savaş meydanında canını zorlukla kurtarıp Şiraz'a gitti. Murat Han, bu zaferden sonra sekiz aylık kuşatma sonucunda Şiraz'ı işgal etti. Bu durum karşısında ailesini biraraya getiren Sadık Han, kendisini savunmak için, iç kalede hazır durumda bekledi. Fakat kısa bir süre sonra kaleyi teslim etmek zorunda kalan Sadık Han, 1781 yılında ailesiyle birlikte öldürüldü. Bu olayda sadece Cafer Han sağ kurtuldu.

5-Ali Murat Han
Şah olduktan kısa bir süre sonra Zeki Han'ın oğlu Ekber Han taraflndan öldürülmesi için bir plan hazırlandı. Fakat bu plan ortaya çıkınca, Ekber Han idam edildi.
Ali Murat Han, Şahlık tahtına resmen oturduktan sonra İsfehan'a giderek, burayı başkent ilan etti. Annesi tarafından kardeşi olan Cafer Han'ı buraya vali olarak atadı. Oğlu Şeyh Veysi'yi de ordunun emiri olarak tayin etti. Şeyh Veysi bir süre sonra Mezenderan'ı işgal edip Kacariler'in direncini kırdı. Şeyh Veysi, or¬
dusunun bir bölümünü bunların reisinin peşine gönderdi. Ancak bütün bunları temkinsiz ve uzağı düşünmeden yaptı. Bu nedenle Kacariler'in baskınına uğrayan ordusunun büyük bir bölümü telef oldu. Bu olaydan sonra Mazenderan'ı terk ederek Tahran'a giden Şeyh Veysi, burada Ali Murat Han'ın ordusuyla birleşti.
Bu arada Cafer Han isyan ederek, İsfehan'a gitti. Ali Murat Han bunu duyar duymaz, ağır hastalığına rağmen ordusu ile birlikte İsfehan'a yürüdü. Ancak şiddetli soğuk havanın etkisiyle rahatsızlanan Murat Han, H.1200 (M. 1806) yılında vefat etti.
Murat Han etkin bir hükümdar ve eşine az rastlanan cesur bir komutandı. Kacari Ağa Muhammed Han'ın onun önünde saygıyla eğilirdi. Hatta kışkırtıldığı zaman bile şöyle derdi: "Bekleyin bu saygın kör olsun, ondan sonra yapacağımızı yaparız."
 

6-Cafer Han
Ali Murat Han'ın ölümünden beş gün sonra İsfehan'a gelip krallığını ilan etti. Şeyh Veysi'yi kandırarak İsfehan'a çağırdı ve onun gözlerini oydu. Ancak Cafer Han'ı rahatsız eden ve dünyasını kara bir bulut gbi karartan Kacarlı Ağa Muhammed Han, ona karşı ayaklanarak, kısa bir süre içerisinde İsfehan'ı işgal etti.
H.1203 (M. 1809) yılında Kacari'ler İsfehan'a varmadan önce Cafer Han, İsfehan'ı tekrar geri aldı. Ancak Kacariler'in artan gücü karşısında direnemedi. Bu arada Ağa Muhammed Han, Kuzey İran ve Acem Irakı'nı işgal etmişti. Aynı sıralarda Hemedan Valisi de Cafer Han'a karşı ayaklandı. Bu nedenle Yezid'ı, Kacarili komutana teslim etmek zorunda kaldı. Cafer Han, son günlerinde bazı zaferler kazandı. Oğlu Lütfü Ali Han'ın cesareti sayesinde Lur şehrini geri aldı. Daha sonra ordusunun bir bölümü ile İsfehan'a yürüdü; kentin koruma güçlerini yenilgiye uğrattı. Aynı dönemde Ağa Muhammed Han'da İsfehan'a doğru ilerli¬
yordu. Cafer Han, bu durum karşısında karasız kalarak İsfehan'ı terk edip, Şiraz'a doğru çekildi.
Cafer Han, mutevazi ve milletine karşı adil davranan bir hükümdardı. Mileti de onu seviyordu. Ancak bazı esirlere karşı kötü davranması, kendisine yakın bir komutanını kızdırdı.^^^ Bu komutanı hapse attı. Ancak tutuklu bulunan bu komutan, bir süre sonra kendisine karşıbir komplo hazırlayarak, 1789 yılında onu or¬
tadan kaldırdı.
 

7- Lütfü Ali Han
Cafer Han'ın oğlu ve Zendiler'in son hükümdarlanndandır. H.l 184 (M. 1770) yılında doğdu. Cesareti, kahramanlığı ve iyi niyetiyle ender bir insandı. Babasının öldürülüp tahttan indirilmesini Kerman'da duydu. Ordusundan kuşkulanarak burayı terkedip Buşehr'e gitti. Burada bir süre kaldıktan sonra milletin kendisini
sevdiğini anladı. Hatta Fars Valisi Hacı İbrahim, kendisinden yana tavır aldı. Birçok emir de kendisini destekledikten sonra, Buşehr hakiminden bir ordu alıp Şiraz'a gitti. Burada başta iyi karşılanmadı. Ancak Şiraz Ordusu kendisiyle birleşince güçlendi. Bu gücü sayesinde Buşehr'e cesaretle girdi. Bu duruma karşı çıkan Seyyid Han, kısa bir direnişten sonra teslim olmak zorunda kaldı. Tahta geçtiğinde henüz yirmi yaşını bile doldurmyan Lütfü Han, 1789 yılında öldürüldü. Lütfü Han'ın doğuştan gelen yüksek meziyetleri, milletin kendisine bağladığı ümitlerini pekiştirdi. Bu nedenle dostu da düşmanı da ona saygı gösterdi. Kendisine zor günlerinde yardım ettiği için Hacı İbrahim'den çok memnundu. Cesaretinin bir örneği, babasının katillerini af etmesiydi. Fakat veziri olan Hacı İbrahim'in etkisi artınca, kendi geleceğine telaş ve korkuyla bakmaya başladı. Kacari Ağa Muhammed Han'ın ilk saldırısını bertaraf edip Tahran'a geri döndükten sanra
Kerman'a yöneldi. Kış mevsimi nedeniyle amacına ulaşamadan geri döndü. Orada Hacı İbrahim'in düşmanlığını ve kendisine ihanet edeceğini düşünerek, Zendiler'den Nebil adlı bir kişinin komutası altında başkent Şiraz'ı korumak için bir koruma kuvveti oluşturdu. İç kale için de bir komutan tayin etti. Korku ve ihtiyatı ise vezirine bıraktı. Çünkü, Hacı İbrahim'in nüfuzu bir yönüyle halk üzerinde daha fazlaydı. Diğer taraftan Hacı İbrahim, Cafer Han'ın katilini açıkça koruyordu. Ancak Ali Han, vezirin kendisine istediği zaman bir komplo hazırlayabileceğini idrak edemiyordu. Hacı İbrahim^^^ kendi menfaat ve etkisinin artması  Ali Han'a bağlılık ve vefadan daha üstün tutardı. Hacı İbrahim, Muhammed Ağa Han'ın etkisinin de giderek arttığını ve Zendi Devleti'nin kısa sürede sona ereceğini gördükçe, daha fazla çaba sarfediyordu. Ağa Muhammed Han'ın ilgisini çekmeye ve onunla bağlantı kurmaya çalışıyordu. Sonra ortaya çıkan olaylar
da bu düşünceyi doğruluyor. Bizim başımızdan geçen olaylardan hareketle bunu izah edebiliriz. Eğer halkın eğilimi Lütfü Ali Han'dan yana olmasaydı, daha tahta çıktığı ilk günden itibaren yerini Ağa Muhammed Han'a bırakmak zorunda kalacaktı. Ancak Lütfü Han buna fırsat vermedi. Sonunda Ali Han, vezirin ihanetini anladı. Fakat vezirin ordu ve halk üzerindeki etkisinden dolayı bunu açıklamadı. Ali Han, veziri bitirmek için fırsat koUuyordu. Hacı İbrahim ise, Ali Han'ı ortadan kaldırıp Şiraz'ı Ağa Muhammed Han'a teslim etmek için gizliden gizliye çalışıyordu. Lütfü Ali Han, hükümdarlığının ikinci yılında ordusu ile İsfehan'a gitti. O, daha Şiraz'a varmadan Hacı İbrahim'e düşüncesini tahakkuk ettirmek için fırsat doğdu. Hacı ibrahim bir hileyle koruma ve iç kale komutanlarını tutuklayıp onları hapse attı. Hacı İbrahim, Şah'ın koruması ve aynı zamanda piyade ordusunun komutanı olan kardeşine hazırladığı hain planını uygulaması
için mektup yazdı. Bu sırada Lütfü Han ise, Şiraz'a beş fersah uzaklıktaki Kumebaşa'daydı. Kacar'ın ordusu da Ağa Muhammed Han'ın kız kardeşinin oğlu olan Baba Han'ın komutası altında Şiraz'dan yirmi mil uzaktaydı. Hacı İbrahim'in kardeşi işini çok iyi yaptı. Ordudaki mirleri isyen etme yönünde ikna etti.
Gece yarısı orduda bir devrim rüzgarının esmesi ortaya çıktı. Lütfü Han, ordunun kötü niyetini anlalayınca, kendisiyle birlikte hareket eden iyi niyetli arkadaşlarını yanına alarak Şiraz'a gitti. Daha önce atadığı iç kale ile koruma küvetinin komutanlanna çok güveniyordu. Oysa Ali Han'a yardım ettiklerinden dolayı her ikisi de tutuklanmıştı. Fakat Ali Han'ın bundan haberi yoktu. İki gün sonra Şiraz'a varıp Hacı İbrahim'e bir adam göndererek, bu ihanetinin sebebini açıklamasını istedi. Hacı İbrahim ona şiddetle karşı çıkarak, mümkün olduğu kadar Şiraz'dan uzaklaşmasını istedi. Ancak Lütfü Ali Han, kolay kaçacak bir insan değildi. Onun için hemen bir ordu oluşturarak şehri ablukaya aldı. Hacı İbrahim ise, halktan bir ordu topladı; Şah'ın ordusunu şu sözlerle tehdit etti:" Şah'ı yanlız bırakıp geri gelmediğiniz takdirde, tüm çocuklarınızı öldürüp kadınlarınızı da esir alacağım." Bu sözlerden sonra Şah'ın ordusu dağılmaya başladı. Lütfü Ali Han ise, bazı adamlarıyla birlikte Buşehr'e gitti. Buşehr'in emiri Hacı İbrahim'in taraftarı olduğu için Ali Han'a ilgi göstermedi. Ali Han buradan Benderik'e gitti. Benderik hakimi Ali Han'ın emaretine gelemesini sevinçle karşıladı. Ali Han'ın
hizmetine girerek, ona yardım elini uzattı. Kendisine bir kaç yüz silahlı adam topladı. Lütfü Han bu ordudan ziyade, cesaretine dayanarak Buşehr'e yürüdü. Kısa bir mukavemetten sonra şehri işgal etti. Buşehr'in ordusunu kendi ordusuna katarak, Kazruk Hakimi'ne saldırdı. Komutanı esir aldıktan sonra iki gözünü çı¬
kardı. Fakat bu olay onun aleyhine gelişti.

Küvetti günden güne artan Lütfü Ali Han, bu iki galibiyetten sonra Şiraz'ı ablukaya aldı. Hacı ibrahim, Zend Ordusu'na ve diğer aşiretlere güvenmediği için bir hile yapmaya kalkıştı. Bunların silahlannı elerinden alıp şehrin dışına doğru kötü bir şekilde kovaladı. Ağa Muhammed Han'a Şiraz'ı işgal etmesi için çağrı yaptı. Bunun üzerine Ağa Muhammed Han, Şiraz'a bir ordu gönderdi. Lütfü Ali Han bu orduyu üç yüz savaşçı ile karşıladı ve hepsini öldürdü. Bu kötü haberin ulaşması üzerine Ağa Muhammed Han, Can Muhammed Han ile Rıza Kulu Han'ın komutası altında güçlü bir orduyu Ali Han'la savaşmaları için gönderdi.
Kacariler'in bu ordusu Şiraz'da bulunan koruma kuvveti ile birleşti. Bunlar kendilerinden on kat daha zayıf olan Lütfü Ali Han'ın ordusuna saldırdılar. Fakat bunların kuvveti Ali Han'ı korkutmuyordu. Ali Han bu duruma kuvvetli bir komutan gözüyle bakıyordu, ülkesinin doğal engelerine de güvendiği için, ülkeyi
bir meydan savaşına çevirdi. İlk saldırıda başarılı olamayınca düşman güçleri savunma hattına kadar ulaştılar. Lütfü Ali Han'la adamlarının kaçtıklarını gören düşman güçleri, zafer sarhoşluğuna kapılarak talan ve yağmayı paylaşmaya başladılar. Şah bu hatadan yararlanarak eli kişiyle bunlara saldırdı. Bunların korkup
kaçmaları üzerine, Ali Han durumu gevşetmeden peşlerine düşüp onlan takip etmeye başladı. Kritik bir yerde onlarla karşılaştı. Aralarında çıkan savaş genç kahramanın zaferiyle sonuçlandı. Ali Han, bunlardan çok kişi öldürdü. Kacari ordusunun komutanı olan Rıza Kulu Han ile birlikte birçok kişiyi esir aldı. Lütfü
Ali Han'ın bu zaferi Hacı İbrahim'in kafasında korku ve telaş yarattı. Hacı İbrahim, Ağa Muhammed Han'a haber göndererek, Şiraz'a gelmesini istedi. Ağa Muhammed Han, 35 bin kişilik bir orduyla Şiraz'a doğru hareket etti. Bu ordu,
mübalağasız olarak Şah'ın ordusunun yüz katıydı. Kacarlar'ın kendisinden korktuklarını bilen Şah, son derece cesaretli davranıyordu. Kacari ordusunun öncü güçleri Estexer'e yakın bir yere ulaşıp burada karagahlannı kurdular. Daha istirahata geçmeden Lütfü Ali Han, dört yüz suvarisiyle onlara saldırdı. Ali Han bu saldırıda adeta roman kahramanları gibi hareket ediyordu. Lütfü Ali Han ordusu ile birlikte herkesten önce savaş meydanına çıktı. Düşman askerlerinin öncülerine bir bir saldırdı. Bu saldırılar karşısında neye uğradıklarını şaşıran düşman güçleri, arkalarına bakmadan savaş alanından kaçtılar. Şah bunları Ağa Muhammed Han'ın karagahına kadar takip etti. Gece karanlığı, dehşet ve korku Ağa Muhammed Han'ın yenilmesine sebep oldu. Bu savaştan sonra Lütfü Han'ın adı hertarafa yayıldı. Tüm bu etkenler Kacari Ordusu'nun saflannda şaşkınlık yarattı. Bu uygun koşullarda Lütfü Ali Han birkaç süvari ile. Ağa Muhammed Han'ın çadırına ulaşıp onu öldürmek istedi. Ancak Lütfü Ali Han'ın hain emirlerinden birisi atın dizginini tutarak kendisine şu sözleri söyledi: "Ağa Muhammed kaçmış. Artık onun çadırına girmeye gerek yok. Hazinesini de senin askerlerinin talanına bırakmış." Bu sözler üzerine Ali Han ikna oldu. Niçin bu karagaha girmediğini bilmiyorum. Ancak kendisine söylendiğinin aksine Ağa Muhammed Han'ın çadırda olduğunu bilseydi, Ali Han, ne yapadı; bilmiyorum. Ancak şunu söyleyebiliriz ki, onu o zaman öldürmüş olsaydı, ailesinin selametini tehdit eden bir mikrobu yok etmiş olacaktı. Ancak Ali Han, bu fırsatı kaçırdı. Çünkü Zendi Devleti'nin yok olması ve Kacarlar'ın ortaya çıkması onun elinde değildi. Lütfü Ali Han, ertesi sabah Kacari Ordusu'nun arkasındayken, askeri karargahından bir ezan sesi işitti. Bu, Ağa Muhammed Han'ın ordusuyla beraber olduğunun gerçek bir deliliydi. Gerçekten de ordu içinde yayıldığı gibi Ağa Muhammed Han kaçmamıştı. Lütfü Ali Han az sayıdaki savaşçılanyla onun hayrete ve korkuya düşen ordusuna saldırırken O, çadırında şu manzarayı görüyordu. Lütfü Ali Han'ın yapabileceği iki şey vardı. Bunlardan birisini yapmak zorundaydı. Ya istikrar ve esarete sebep olan savaşı sürdürecekti, yada kaçacaktı. Sonunda kahramanlığına yakışır bir şekilde birinci yol olan savaşı tercih etti. Bunun için adamlanyla birlikte savaş meydanına çıktı. Birkaç konaktan sonra Horasan'a ulaştı. Orada Tubiyus Hakimi'nin yardımı ile 200 savaşçı topladı. Bunlarla birlikte Yezd'e yürüdü. Orada çıkan çatışmada galip gelerek, Fars sınırına kadar gitti. Geçtiği tüm vilayetlerden ordusuna katılım oldu. Ordusu günden güne çoğalarak güçlendi. Bu şekilde ordusunun mevcudu bin beş yüz kişiyi aştı.
Bu ordu ile Dariebcerd'e kadar gitti. H.1208 (M. 1793) yılında Dariebced'i ablukaya aldı. Ancak bu zaferlerin üzerinden fazla zaman geçmeden Tahran onun üzerine büyük bir ordu gönderdi. Bu ordu ile Hacı İbrahim'in gönderdiği diğer ordu birleşip. Lütfü Ali Han'la savaşmaya başladılar. Çıkan birkaç çatışmadan sonra Şah geri çekilmek zorunda kaldı. Bir süre sonra Nermanşehir aşiretlerinin reisleri onu bölgelerine davet ettiler. Lütfü Ali Han bu daveti kabul etti. Bu aşiret taraflndan kendisine normal bir kuvvet verildi. Şah onlara teşekkür ederek, onların verdikleri savaşçılarla birlikte Kerman'a gittii. Burada ordusunu ikiye
ayırdı. Bir kısımım amcası Abdullah Han'ın komutasına verdi. Geri kalan kısmına da kendisi komuta ederek, süratle amcasının karşı cephesinden şehre saldırdı. Kendi hızı ve harp tekniği konusundaki bilgisiyle kuvvetli bir savunmaya sahip olan bu kaleyi az bir güçle istila etti. H.1210 (M. 1795) yılında bu şehirde kendi
adıyla para bastırdı. Bu haberler. Ağa Muhammed Han'a ulaşınca, Muhammed Han tüm kuvvetlerini, komutanlarını, emirlerini, savaş araç ve gereçlerini topladı; bunlarla Kerman'a yürüdü. Kerman'ı ablukaya aldı. Şah'ın hain olan bazı adamlarının yardımıyla savaşı engelleyen kalenin dört burcunu ele geçirdi. An¬
cak Şah, kuvvetli bir saldın ile buralan geri aldı. Fakat bu zafer fazla devam etmedi. Çünü karanlık bir gece de ordusundaki hain emirlerinden birisi çıkarak, şehrin kuvvetli kapısını düşmana açtı. Düşman şehre girerek, hertarafı silip süpürdü. Şah uzun bir süre saldıran bu canavara karşı aciz kaldı. Çünkü onun iyi
niyetli arkadaş ve dostlarının çoğu savaşlarda öldürülmüşlerdi. Bununla beraber düşman ordusu, onun küçük ordusunun birkaç misliydi. Buna rağmen Kacariler, bu şehirde fesatlık yapmaktan da geri kalmadılar. Kadınları esir alıp çocukları öldürdüler. Yaşlılara kötü muamele yaptılar; ibret olsun diye el ve ayaklarını
kestiler. Talana başvurup şehri harabeye çevirdiler. Ağa Muhammed Han, Lütfü Ali Han'ı ele geçirmek için çok çaba sarfetti. Fakat başaramadı. Çünkü Zend kahramanı, Kaçar ordusunu yararak bunlann arasından, azamet ve kahramanlık süsü ile çıkmıştı. Lütfü Ali Han, Ağa Muhammed Han'dan kurtulduktan sonra
Nermanşir'e gitti. Buradaki aşiret reisine birkaç gün misafir oldu. Aşiret reisi, Ali Han'ı öldürmeleri için birkaç adamını görevlendirdi. Bu canavarlarla girdiği bir çatışmada başından ve omuzundan derin bir yara aldı. Bunlar Şah'ı yaralı haliyle tutuklayıp Ağa Muhammed Han'a gönderdiler. Kacariler'in reisi, Şah'ın iki
gözünü bizzat tırnaklanyla çıkartıktan sonra onu Tahran'a gönderip orada hapse attırdı. Muhammed Han, bu yapttıklanyla yetinmedi. Onurlu kahramana verdiği eziyetleri az görüp, onu feci bir şekilde öldürdü. Çünkü Ağa Muhammed Han, bu kahramanın adını duyduğu zaman ruhunu korku sarardı. Miladi 1794 yılında
meydana gelen bu olayın tüm aynntılan Muhtasar Tarihi Kürt ve Kürdistan adlı kitabın ikinci cildinde vardır.
Bu üzücü olaydan sonra Zend kahramanlarının adı varlık defterinden henüz 25 yıl geçmeden silindi. Bu Zend kahramanının olağan üstü cür'et ve üstün derecedeki şeceaat ve sert yaradılışının yanında edebiyat ve şiir alanında da önemli bir yeri vardı. Aşağıdaki şiir ona aittir. Bu şiirde, halinden ve o şerefli günlerin
geride kalmasından şikayet ediyor.
Yarab sen mülkü benim gibi bir insanın elinden aldın
Bir pis insanın eline verdin, ne erkektir ne de kadın
Benim günlerimin dönüşlerinden bana malum oldu ki
Senin yanında ha davul çalmak ha kılıç sallamak birdir
(Pehlevane Zend, Doktor Pertev, Tahran 1312)

8-Tekihan

Zend Padişahı Sadık Han'ın oğludur. Ordu emiriyken Ali Murat Han ile savaşarak, onu yendi. Aralarında çıkan ikinci savaşta ise, Ali Murat Han'a yenildi.Bunun üzerine Şiraz'a kaçtı. Ancak 1781 yılında Ali Murat Han tarafindan Şiraz'da babasıyla birlikte öldürüldü. 

9Veysi (El Şey Veysi)
Şeyh Veysi, Zend hükümdarhnndan Ali Murat Han'ın oğludur. Mazendaran'ı istila eden ve Ağa Muhammed Han'ı yenerek, onu Istırabad'a kovalıyan ordunun komutanı ve emiriydi. Ancak babasının ölümünden sonra Cafer Bey tarafından kandınlarak tutuklanan Şeyh Veysi'nin gözleri oyuldu. (kaynak:Hulasat Tarih el-Kurd)

Derleme:Memedé Kazım

www.semskiasireti.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder