Mala Şex Bekıré Sor hakkında çeşitli rivayetler mevcuttur. Bunlardan ilki şöyledir;
Mardin bölgesinin en köklü aşiretlerinden biri olan Dermemmıka Aşiretinin lider kadrosu Mala Şéxé Bayezidi’dir, Doğu Beyazıt’tan yaklaşık 1650 yılından sonra gelerek yerleşmiştir. Ancak ilk gelen kişinin ismi hususunda ihtilaflar vardır.Arnavis veya Anfis (Hırçın, Sert,Asabi) lakabını taşıdığı, isminin ise “ Şex Bekiré Sor” olduğu rivayet edilmektedir. Halen Ağrı ilinin Doğu Beyazıt yolu üzerinde, Ağrı Merkeze bağlı Uzun Veli (Uzun Ali) köyünde Şéx Bekiré Sor isimli bir şahsın mezarı bulunmaktadır. Şex Bekir’in Güneyden buraya geldiği ve beş kardeşinden Şex Sani’nin yolda vefat ettiği, ve Şex Bekir’in yöredeki Celali’lerin şeyhi olduğu, bu ailenin İran’ın Maku şehri yakınlarındaki İsa Xan ve Hasse Şéxi köylüleri ile akraba olduğunu ve dedelerinin isminin Xan Abdal olduğu rivayet edilmektedir.Ancak bahsi geçen Şéx Bekir ile Dermemmıka’lıların dedesi Şex Bekir’in aynı kişi olup olmadığı tartışmalıdır. Ağrı’dakiler halen Celali Aşiretinin Saqan koluna mensuptur.
Beyazıt’tan Mardin civarına gelmeleri farklı şekillerde anlatılmaktadır. Bir rivayete göre Beyazıt’taki ailenin lideri olan şahsın hanımı, kocasının küçük kardeşli ile (Kardeşlerin anneleri ayrıdır) ile ilişki kurmak istediğini yayar, ancak delikanlı bunu şiddetle reddeder. Bu durumu hazmetmeyen kadın delikanlıya iftira edip cariyesine yalancı şahitlik yaptırır ve kayınbiraderini kocasına şikayet eder. Büyük bir öfkeye kapılan ağabey kardeşini ve kardeşine destek veren kız kardeşini köyden kovar.
Yedi yıl köyden uzak kalan küçük kardeş, yedi yılın sonunda bir bayram sabahı barışmak üzere ağabeyinin evine gider. Kız kardeşi evin dışında bekler. Delikanlı ağabeyine barışmak istediğini söyler, ağabeyi kılıcını çekerek kardeşinin üzerine yürümesi üzerine, delikanlı son bir gayretle ağabeyine yalvarır;
Qurban vere wé yeké neke
Bı ya jına Xwe neke
Kela Bazidé xerav neke
Seré Bıreyé xuwe Jéneke
Kardeşinin yalvarmalarına aldırmayan ağabey, kardeşini öldürdükten sonra cesedini dışarında bekleyen kız kardeşinin önüne atar. Kız feryatlar ile cesedi alır, bulduğu bezlere sararak Beyazıt ağaları olan sayılarına gider. Bayram sabahı yeğenlerini gören dayıları sevinerek yeğenlerinin getirdiği yükü indirir ve hediye olarak bize ne getirdin? Diye şakalaştıklarında kız ; abdest alın gelin size hediyeyi göstereyim. Abdest alıp döndüklerinde en sevdikleri yeğenlerinin param parça olmuş cesedi ile karşılaşan dayıları çılgına döner ve adamlarını toplayarak intikam almaya giderler. Katil ağabeyi ve adamlarını öldürerek fermanlarını kaldırır. Ailenin sağ kalanları dağılır bir kısmı Mardin Turabidin’e gelir.
Bir başka geliş nedeni olarak yine kan davası rivayet edilmekte; 1639 yılında , Osmanlı devleti ile Şah arasında imzalanan Kasrı Şirin anlaşmasından sonra beyazıd bölgesinden bir çok aşiretin Turabidin bölgesine göç ettiği, şéx Bekir ailesinin de bu aileler arasında olduğu rivayet edilir.(Kaynak:Altan Tan,Turabidinden Berriyeye)
Başka bir rivayete göre;
Bir gün başka bir diyardan gelen, kerâmet sahibi bir din adamı ziyarete geliyormuş. Kerâmetinin göstergesi de üzerine bindiği ve ehlileştirdiği ayı imiş. Bunu duyan Şeyh Bekır, uzun ve düz bir kaya parçasının üzerine çıkmış, yılanı eline kamçı yapıp, havada uçan halı gibi, gidip din adamını karşılamış. Yabancı ulema, bakmış ki, kendisinden daha fazla kerâmet sahibi olanlar var, saygıyla Şeyh Bekır Sor’un elini öpmüş. O günden sonra ünü tüm bölgeye yayılan Şeyh Bekır Sor’a, “uçan kaya” anlamında, kendisine Arap ellerinde, “Raqüb ül hacer”; İran ellerinde, “Süvari seng”; Kürt ellerinde de “Siyari gevır” adını takmışlar.
Şeyh Bekır Sor’un, Şeyh Hasan Serpor isimli torunu aileden kopup Bayazıt vilayetinde din eğitimi görmüş; sonra da başını alıp İran ellerine gitmiş. Şeyh Bekır Sor, ölüm yatağında, “Ne yapıp edin, bu sevgili torunumun izini bulun!” diye istekte bulunmuştu.
Aradan 150-200 yıl gibi uzun bir zaman geçtikten sonra, Şeyh Bekır Sor’un bu vasiyeti yerine gelmiş, Şeyh Huseyine Kose İran’da bulunup iki aile tekrar birleşmişti. Kaynak:Iğdır Sevdası-Hasan taysun Anıları)
Mala Şéx bekıré Sor ailesine mensup, kalabalık bir nüfus halen Ağrı, Diyadin,Doğubeyazıd, Erciş ve Muş’un Bulanık ilçesinin Kekeli(Yeni ismi:Kırkgöze) köyü ve İzmir - menemen’in Asarlık beldesinde ikamet etmekte olup, oldukça saygın ailelerdir.
Sitemizin Takipçilerinden NEVZAT GÜVEN'in SEYX BEKİRÊ SOR 'UN SECERESİ İLE ALAKALI GÖNDERDİĞİ BİLGİLER:
>
> Hepsi birer iman kal’ası olan ashab-ı kiram gibi… Onlar dini böyle yaşadılar ve öyle yüceldiler. Allah’tan başka kimseden korkmadılar. Her şeylerini O’nun yoluna verdiler… İzzet ve şeref buldular… Canlarıyla, kanlarıyla silinmez tarih yazdılar… Yıldızlaştılar…
>
> Onun, tarihin şeref sahifelerine kaydedilecek bir çok kahramanlıkları, fedakarlıkları vardır. çok sâkin bir hayat yaşadı. Sessiz ve kendi halinde olmayı severdi.
>
> Kara köse vilayetleri dolaşırdı. Çevre kabilelerden gelen rum ermeni Hristiyan ziyaretçilerle tanışır onlara İslâm’ı anlatırdı. İrşad ve tebliğ vazifesini buralarda devam ettirirdi.'İslâm davâsı uğruna hayatını fedadan çekinmeyen, ilim meclislerinden ayrılmayan, fikrini açık ve net olarak düzgünce ifade edebilen ilim sevdâlısı bu büyük evliyalamızdi
>
> Meslek olarak koyunlarının çobanlığını yapıyordu. Gönlü huzur dolu olarak hem geçimini temin ediyor, hem de Allah’a kulluğun zevkini tadıyordu.
>
> Koyun sürüleri vardı. Eli açık, cömert biriydi. Çadırına uğrayan yolcuların su ve yiyecek ihtiyaçlarını görürdü. İçecek olarak süt, yiyecek olarak da koyun keser pişirir et ikram ederdi. Onun bu güzel ahlâkı onlarca insanlar İslâm’ın nuruna kavuşmasına vesile oldu. O,
> zamanın kıymetini iyi bilirdi. Boş kaldığı vakitlerde deri tabaklardı. Çocuklarının geçimini deri işi yaparak, elinin emeği ile karşılamaya çalışırdı. İhtiyaçları için kimseden bir şey istemez ve kimseye el açmazdı
>
> “öyle bir kimse idi ki, nur yüzlü güzel huylu idi. Şekli şemâili yerli yerinceydi. Ne karnı büyük ne de başı küçüktü. Endâmı, biçimi, simâsı hoştu. Gözleri siyah, kirpikleri çok, sesi nâzik idi. Gözünün beyazı çok beyaz, karası da pek kara idi. Kudretten sürmeli idi. Kaşlarının ucu ince, saçları koyu siyahtı. Boynu hafif uzunca ve yüksek, sakalı da sıkca idi. Sustuğunda sekînet ve vakar, konuştuğunda güzellikler görülürdü. O güleryüzlü, tatlı sözlü idi. Kelimeler mübârek ağzından teker teker çıkar, sanki dizilmiş inci gibi tatlı tatlı akardı. İfadeleri net ve açıktı. Cümleleri ne az ne de çoktu. Uzaktan bakılınca insanların en heybetlisi, yakınına gelince tatlı ve çekici idi. uzun boylu olup ne uzun ne de kısa idi. Yanında arkadaşları vardı. Hizmet için koşuşurlardı. Hürmet olunan biriydi. Asık suratlı değil, güleçti. Kimseyi kınamaz, azarlamaz ve ayıplamazdı”
>
> Kur’an-ı Kerim’i çok güzel okurdu. Bucak köy sakinleri onun tane tane okuyuşunu dinler, kalpleri ürperirdi. Bilhassa geceleri ortalık sakinleşince yüksek sesle, Mevlasıyla konuşurcasına âyetleri tefekkür ederek hûşû ile okur gözleri yaşlarla dolardı.
>
> Onun, tarihin şeref sahifelerine kaydedilecek bir çok kahramanlıkları, fedakarlıkları vardır. Çektiği çileler âdeta onun azmini bileylemişti. Sabır ve sebâtı sayesinde Allah Teâla ona böylesi güzel nimetler ve kareamet sahıbı kılmıştır. ve rahatça inancını yaşar hale gelmişti.
>
> Cenab-ı Hak bizleri de bu imana sahip mü’minler eylesin. Onun gibi şirkten nefret edip onun gibi mücadele etmeyi ve izzetle yaşamayı, o kahraman evliyanın şefaatlerine cümlemizi nail eylesin. Amin.
> ŞEYH BEKİR ZOR'UN KERAMETİ
>
> Şéyh békiır žor varlıklı bir Aileye çobanmiş. Ailenin ağası haca Mekke'ye hazırlanıp gitmiş. aradan zaman geçiyor Ağa'nın eşi helva yapıyor. Yanında Şéyh békiır žor da varmış İçinden hayıflanip ahh békıro, Ağan burada olsaydı bu sıcak helvayı yeseydi çok severdi kendisi sıcak helvayı. Şéyh békiır žor efendim verin hemen bırakıp gelirim. Evin hanımı şaşkın bakışlarla békır oğlum. ağan haca varali bir buçuk ay olalı sen helvayı nasıl götürüp sıcak şeklinde bırakacan. siz verin ben götürürüm diye ısrar etmiş hanım da işi ciddiye almamış ısrar edince 3 tandır ekmeği bir tas sıcak helvayı vermiş. Şéyh békir žor aniden Mekke'ye varıp Ağa'nın elini öpüp helvayı önüne koyup evine dönmüş ağa şaşkın bakışlarla hayretler içinde kalmiş sonra Ağa'nın eşi oğlum békırım ne yaptın helvayı yedin mi yoksa attın mı ? békır ağa'ya verip geldim selâm etti size. evin hanımı inanmak istememiş . Arada aylar geçmiş hacılar dönmüş. Ağa'da gelmiş insanlar komşular herkes ağa'ya ziyaret e gelmiş hanım ağa'ya békır helvayı getirdi mı diye konuyu açarken ağa evet sıcak sıcağa getirip yedim herkes ağa'ya koşup eteklerini öpmeye başlamış ağa tepki verip benim değil Békır e gidin ağa da hemen Bekir ayağına kapanip öpmüş....
> (Es Seyyid Es Şeyh Bekir Zor ) الشيخ عيس KERAMETİ HK.
>
> Bir gün başka bir diyardan gelen, kerâmet sahibi bir din adamı ziyarete geliyormuş. Kerâmetinin göstergesi de üzerine bindiği ve ehlileştirdiği ayı
> imiş. Bunu duyan Şeyh Bekır, uzun ve düz bir kaya parçasının üzerine çıkmış,
> yılanı eline kamçı yapıp, havada uçan halı gibi, gidip din adamını karşılamış.
> Yabancı ulema, bakmış ki, kendisinden daha fazla kerâmet sahibi olanlar var,
> saygıyla Şeyh Bekır Zor’un elini öpmüş. O günden sonra ünü tüm bölgeye
> yayılan Şeyh Bekır Sor’a, “uçan kaya” anlamında, kendisine Arap ellerinde,
> “Raqüb ül hacer”; İran ellerinde, “Süvari seng”; Kürt ellerinde de “Siyarê gevır” adını takmışlar.
Derleme :Memed Kazım
UYARI: Bu sitedeki bütün materyallerin her hakkı saklıdır. İzin alınmadan ve kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz ve kopyalamak suretiyle elektronik ortamda kullanılamaz ve kitaplaştırılamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder