Mevlana Halid-i Kürdi

..

Ünlü  Caf Aşiretinin bir kolu olan Mikaili aşiretinin  yetiştirdiği en büyük alimlerden olan Mevlana Halid-i Bağdadi veya Mevlana Halid-i Kürdi,Süleymaniye, İran,Irak, Anadolu ve Suriye'deki Nakşi Tarikatı'nın kurucusu ve yol göstericisidir. Lakabı Diyaeddin'dir. Babasının adı Hüseyindir. .

İlk eğitimini babasından aldı. Daha sonra Seyit Abdulkadir Berzenci, Seyit Abdurahim Berzenci ve Mela Salih Nermar gibi bilginlerden ders aldı. Yaşı ilerledikçe, bilginler reisi olarak bilinen Şeyh Mahmut Kasım gibi alimlerin yanında ders vererek, ondan icaze (Diploma) aldı. Süleymaniye'ye dönüp ders vermeye başladı. H.1220 (M. 1805) yılında Hacca gitti. Süleymaniye'ye dönerken. Derviş Muhammed adıyla ünlü olan Mirza Rahimullah tarafından karşılandı. Nakşibendi Dehli Şah Abdullah'ın ziyaretine giderek, onunla birlikte Hindistan seferine çıkmak için hazırlık yaptı. H.1222 (M. 1807) yılında Hindistan'a ulaştı. Burada bir yıl Şah Abdullah'ın hizmetinde bulunduktan sonra, ondan irşat icazesini aldı.

Sine'ye dönerek, Nakşibendi Tarikatı'nı yaymaya başladı. Etrafına çok sayıda insanlar toplandı. Hatta hocası olan Şeyh Mahmut dahi, onun tarikatına katıldı.

Onun başarısı. Kadiri Tarikatı'na mensup olan insanları rahatsız etmeye başladı.H.1228 (M. 18 13) yılında Bağdat'a gitti. Davut Paşa tarafından restore edilen İhsaniye Medresesi ve Halidiye Tekkesi adıyla adlandırılan medresede oturdu.

Ünlü insanlan kendi tarikatına katmayı başardı. Bu dönemde Bebe emiri Abdurrahman Paşa'nın oğlu Mehmet Paşa, Bağdat'a gelip, Mevlana'nın bu yüksek makama ulaştığını görünce, kendisinden Süleymaniye'ye dönmesini rica etti. Süleymaniye'de onun adıyla adlandırılan büyük bir tekke yaptırdı. Süleymaniye ve civarındaki bilginler onun irşadını işitmek için tekkesine akın etmeye başladılar.

Bu durum Kadiri Tarikatı'na mensup kişilerin düşmanca davranmasına yolaçtı. Hata aralarında Mevlana'yı öldürme fikri bile gün begün yaygınlık kazanmaya başladı. Mahmut Paşa, Mevlana'nm nüfusunun artışından ve Bağdat'la bağının kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başladı. En önemlisi ise, Süleymaniye'deki yöneticilerle görüşlerinin çelişmesiydi. Mevlana bu durumu görünce Bağdat'a giderek Halidiye tekkesi'nde oturdu. Bir süre sonra halifesi olan Erbilli Şeyh Ahmet'i Şam'a gönderdi. Şeyh Ahmet Şam'da oturarak, tarikatı burada yaymaya başladı. Bir süre sonra halk, Mevlana'nın Şam'a gelmesini istedi. Bu istek üzerine Mevlana, Şam'a gitmeye karar verdi. H.1238 (M.1822) yılında Şam'a oradan da Kudüs'a geçti. H.1241 (M.1825) yıhnda ikinci kez Hacca gitti. Buradan tekrar Şam'a döndü. H.1246 (M. 1830) yıh Seval ayının 28. günü olan Cuma gecesi vefat etti. Kolera hastalığında ölen Mevlana'nm cenazesi Şam'da toprağa verildi. Mevlana Halid-i Bağdadi

Mevlana Hâlid-i Bağdadi Şehrezorî Hazretlerinin Şâm-ı Şerif'te Kasyon Tepesindeki Türbesi (Fotoğraf: Müfid Yüksel)


Mevlana Hâlid-i Bağdadi Şehrezorî Hazretlerinin Şâm-ı Şerif'te Kasyon Tepesindeki Türbesi (Fotoğraf: Müfid Yüksel)

Mevlana Halit, fazileth, mütteki, yol gösterici, şefkadı, şair ve dindar bir kişiydi. Arapça, Farsça ve Kürtçe ile çok sayıda kitap yazdı. Şiir divanı, Sultan'ın emriyle İstanbul'da basıldı. Filozofi alanında Sadi ve Hafiz Şirazi'nin düzeyindeydi. (Tarif Shf. 47-50) Aşağıdaki beyitler de ona aittir.

Benim yarim gibi büyük ve tek hiç kimsenin yan yoktur.

Bu mutlu ay'm yüzü ve parlaklığı ona karşı çıkmaya mahcup oluyor.

Yarimin boyu, çam, görünüşü geyik, yürüyüşü de güvercin gibidir.

Kokusu nergiz, yüzü kumru, ahlakı melaike, emler elçisidirler

Alnı ay, yüzü peri, sümbül kıllı, yüz çizgileri sebze yeşili

Ağzı fındık, dudaklan ballı, dili dudu, sözü şeker

Gurbet zulmünden ve musibetten fakir'in hararetini tutuyorum

Baş topraklı, göz yaşlı, dudakta şarap kadehi, gönülde taş

Kaynak:M.E.Z.Beg(Meşahir-ül Ekrad) 

Başka Bir araştırma:

Bağdadi’nin, Hicri 1220 yılında Medine-i Münevvere’yi ziyareti sırasında başından geçen ilginç bir olayı kendi ağzından dinleyelim:

“Medine-i Münevvere’de, “salih”lerden biri ile karşılaşıp, özellikle irşadım konusunda faydalanmak istiyordum. Bir gün, Yemenli, “istikamet sahibi”, alim ve amil bir zatla karşılaştım. Hiç bir şey bilmeyen bir kişinin, büyük bir alimden nasihat istemesindeki tavrını takınarak, bana öğüt vermesini talep ettim. Bir çok nasihatte bulundu ve sonunda şöyle dedi: “Mekke-i Mükerreme’de, zahiri görünüşü şeriata ters düşse bile, gördüğün her şeye hemen karşı çıkmaya kalkışma”. Mekke-i Mükerreme’ye vardığımda, bir cuma günü, bir deve kurban eden kişinin eciri kadar sevaba nail olmak için, Mescid-i Haram’a erkenden geldim. Kabe’ye karşı oturup “Delail” okumaya başladım. Bu sırada, siyah sakallı, gösterişsiz, basit bir kıyafet giymiş bir adamın geldiğini ve sırtını Kabe’nin duvarına dayayıp, yüzünü bana çevirdiğini gördüm. İçimden, “Bu adam Kabe’ye karşı edep dışı davranıyor” diye düşündüm. Bu düşüncemin akabinde, o adam bana şunları söyledi: “Be adam! Sen bilmiyormusun, Allah katında mümine hürmet, Kabe’ye hürmetten daha üstündür. Tutup da, benim Kabe’ye sırtımı dönüp, yüzümü sana çevirmeme itiraz ediyorsun. Hem sen Medine’de yapılan nasihati ne çabuk unuttun”. Bu sözler üzerine, onun kesinlikle büyük bir “veli” olduğunu anladım ve hemen ellerine kapandım. Özür dileyerek beni irşad etmesini istedim. O da, “Senin irşadın bu diyarda değildir” deyip, eliyle Hindistan tarafını işaret etti. “Sana bu yönden işaret gelecektir ve irşadın orada olacaktır” diyerek sözünü tamamladı.”

Bağdadi, bu olaydan dört yıl sonra, Hicri 1224 yılında Hindistan’ın Cihanabad şehrine giderek, orada Şeyh Abdullah Dehlevi Hazretleri’nin mürşidliğinde Nakşibendi tarikatının eğitimine girer. Orada bir yıl kadar kaldıktan sonra, Şeyh Hazretleri, ona, “velayeti ikmal ettiğini”, dirayet ve tam bir vukufla “sülukunu” tamamladığını bildirir ve “irşad icazeti”verir. Hilafetin en üst derecesi olan “Hilafet-i Temme” ile onu beş tarikatta halife yapar. Bu tarikatlar, Nakşibendi, Kadiri, Sühreverdi, Kübrevi ve Çeşti’dir. Dönüşünde, Şeyh Hazretleri onunla birlikte yedi kilometre yürüyerek Bağdadi’yi yolcu eder. Bağdadi, seyahat ettiği beş gün süresince, yemez, içmez; vaktini sadece ibadet ve zikirle geçirir. Beşinci gün, Şiraz yakınlarındaki bir limandan İsfahan’a geçer. Uğradığı her yerde, insanları hidayete davet eder. Hemedan ve Semedüc’e gelir. Senedüc’de kaldığı süre içinde,matematik, geometri, astronomi ve coğrafya tahsil eder. Hicri 1226’da, nihayet Süleymaniye’ye ulaşır. Bundan iki yıl sonra, Hicri 1228 yılında Bağdat’a yerleşen Bağdadi, burada on yıl kadar kaldıktan sonra, Hicri 1238 yılında, müridleri, “etraf-ı iyali” ve halifeleriyle birlikte Şam’a yerleşir. Kaldığı her yerde, kalabalık insan gruplarının izdihamı içersinde, bir çok alim ve emir onu ziyarete gelir. Gelenleri, tefsir, hadis, tasavvuf, fıkıh ve çeşitli ilmi konularda yetiştirmeye çalışır, irşad eder. Kudüs, Halep ve Irak’ın tamamı, özellikleBağdat, Basra, Kerkük, Erbil, İmadiye ve Cezire bölgeleri; Güneydoğu Anadolu, özellikle Mardin, Gaziantep, Urfa ve Diyarbakır bölgeleri; ayrıca, Hindistan, Afganistan, Maveraünnehir, Mısır, Amman ve Mağrip (Batı ülkeleri) halkından pek çok kimse onun müridi olmuşlardır.( Kaynak:Hanifislam.com)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder