MELİKAN BEYLERİ

Melik, Melikan, Meliki, Mal’a Melikan (Melikan ailesi)olarak bölgemizde Hasankeyf beyleri olarak bilinirler.

            Haklarında bilinen en belirgin tarihi bilgi şöyle: Eyyubi Devleti Miladi 1251 yılında sona erince Eyyubi hükümdarlarından birinin şahzadesi olan Emir Muhammed Suriye’nin Hama şehrinde saklandığı yerden ortaya çıkmış orada tutunamayınca Mardin vilayetine gelmiştir.  O dönem Mardin’in sahibi Melik Said belirli bir sorgudan sonra kendisini tanımış herhalde ecdadının yüceliği ve dine hizmetlerini de göz önünde bulundurarak bu yüce devletin bir ferdini normal insanlarla karıştırmayıp, elinden geldiği kadar kendisine hürmet etmiştir.  Melik Sait Mardinli Artuklulardan Melik Ahmet’in oğludur. Melik Ahmet’te Kutbuddin İlgazi’nin oğludur. Kutbuddin’de Necmudin Alp’in oğludur. Necmuddin, Husamettin Timutaş’ın amcası oğludur. Timurtaş, İlgazinin oğludur. İlgazi de Artuk beyin oğludur.

            Bir süre sonra Melik Said onu Hasankeyf ve Savur kalelerine yönetici vali olarak atamış, bu tecrübeli şahzadenin tecrübelerinden yararlanmak istemiştir. Şeref han Şerefname isimli eserinde Mardin melikinin kendisini sadece Savur kazasına hükümdar olarak atadığını söylemektedir.  Yine şerefnameye göre bu zat Savur’da uzun süre reislik yapar. Fakat canı sıkılır. Said Beye reisliği bıraktığını bildirerek  

Oradan göç edip Hasankeyf aşiretlerinin içine gelir. Orada evlenir. Uzun süre aşiretlerle beraber yaşar. Fakat müthiş dehası, muazzam kararları ve aşiretler arasındaki yüce ahlakı sayesinde bütün aşiretlerin sevgisini kazanır. Kaleye bağlı tüm aşiretler ve aşiret reisleri onun etrafına toplanır. Böylece büyük bir topluluk bu zatın himayesine gönüllü olarak girer. Emir Muhammed de halkı toplayarak en önce kalenin tamir ve bakımını yapmaya başlar.

            Bilindiği üzere Eyyubilerin kurmuş oldukları Eyyübi İslam devleti uzun süre bölgeyi idare etmişti. Melik Muhammed Eyyubi hanedanından hangi melikin oğlu olduğu konusunda ne Abdusselam Efendi; Mardin Tarihi’nde, ne de Şerefhan Şerefname’sinde bahsetmemektedir. Fakat dikkat çekici olan şey Mardin Meliki Said Bey’in onu tanımasıdır. Zira tanımasaydı. Onu Savur ve Hasankeyf hükümdarlığına tayin eder miydi? Elbette tanıyordu. Eyyübilerin mensup olduğu aşiret Revadi aşiretidir.  Bu aşiret tarihte Duvin şehri civarında yaşamış bir aşirettir. Eyyub Bin Şadi bunların tanınan atalarından ilkidir. Bu aile Duvin’den göç ederk Irak’ın Tikrit kasabasına yerleşmiş, orada geniş bir sahada yaşayan aşiretlerle beraber hayatlarını sürdürmüşlerdir. Revadiler bir ara Şeddadiler adı ile meşhur olmuşlardır.  Şadi’nin ilk dönemlerinde Ağlebiler (Beni Tağlıb) Tikrit’e hâkimdirler. Tarihte soy açısından Eyyubilerden bazıları kendilerini Emevi hanedanından veya Emevi neslinden olarak takdim etmişlerdir. Nitekim İbnul Erzak’ın Tarihi Fariki isimli eserini şerh ederek basıma hazırlayan İslam tarihi uzmanı Abdullatif Avz yazdığı alt dipnotta şöyle bir Arap şeceresi aktarmaktadır. ‘’ Kürtler Amr ibni Mezkiyanın çocuklarıdır. Mezkıya Amr’ın oğludur. Diğer bir rivayette ise Kürtler Hummeyd Bin Tarık’ın oğludur. Tarık Humeydin oğlu, Humeyd Zühre’nin oğlu, Zühre Haris’in oğlu, Haris Esed’in oğlu, Esed Abdulüzzan’ın oğlu, Abduluzza Kusay’ın oğlu Kusay da Kilab’ın oğludur. Ve Emevidirler. Yine Beni Humey’den peydah olan aşiretler şunlardır. 1- Köranlar, 2- Hezbaniler, 3- Beşneviler, 4- Şahincaniler, 5- Surulciler, 6- Yezuliler, 7- Mehraniler, 8-  Zerzariler, 9- Kikanlar, 10-Cakiler, 11- Loviler, 12- Dunbuliler, 13 –Revadiler, 14- Dasiniler, 15- Haverkiler, 16- Humeydiler, 17-  Vergiciler, 18- Mervaniler, 19- Celaliler, 20- Şenbekiler, 21- Cubiler, 22– Ahyailer.  İşte tüm Kürtler bu 22 kabileden doğup büyümüşlerdir.tamamen Arap kavmiyetçiliğinin hâkim olduğu bu fikirlerin gerçekle bir alakası yoktur. Nitekim Üstad Muhammed Essalabi’nin kaleme aldığı Selhaddini Eyyübi isimli eserinde bu konuda şöyle demektedir. ‘’Ben Arapların Eyyübileri Mudaroğulları ailesinden veya Arapların Adnani kolundan saymasına hayret ediyorum. Bunlar o kadar kavmiyetçi ve ırkçı davranıyorlar ki Araplar haricindeki başka kavim ve milletlerin İslam’a girmesini ve İslam’a onlardan daha fazla hizmet etmesini bir türlü içlerine sindiremiyorlar. Sanki Arap ırkı haricindeki diğer Müslümanlar eksik ve kusurludurlar. ‘’Eyyübiler döneminde yaşayan ve o dönemi en güzel bilen Meşhur tarihçi İbni Esir, Eyyübilerden bahsederken der ki: ‘Bunlar Beludinlidirler (Duvin) Beludin Azerbaycan topraklarının içindedir. Bunların aslı Kürt’tür. Zevadiye (Revadiye) aşiretine mensupturlar. Bu aşiret Kürtlerin en şerefli aşiretlerinden biridir. Şirkuh ile Necmuddin kardeşler Bağdat civarında oturuyordu. O dönem Bağdat hâkimi Mucahiduddin Behroz idi. Behroz Necmuddin’ın büyük bir akli deha ve fikre sahip olduğunu gördü . Şirkuh onun büyüğü idi.

Bunları Tikrit Kalesine muhafız olarak atadı. Atabeg Şehid İmaduddin Zengi Bin Aksungur Irak’ta hezimete uğrayınca kaçarak Tikrit’e sığındılar. Gerek Necmuddin gerekse Şirkuh, İmadedin Zengi’ye büyük hürmet, izzet ve ikramda bulundu. Kendisine bir gemi tedarik edip onu Dicle nehrinin öbür yakasına geçirdiler. Daha sonra Şikruh, Tikrit’te bir adam öldürdü. Bu nedenle Behroz bunları kaleden kovdu. Bunlar da doğruca gidip Şehid İmadeddin Zengi’ye sığındılar. Zengi onların yaptığı iyiliğin altında kalmadı. Necmuddin’i Baalbek Kalesi’ne muhafız olarak atadı. Görüldüğü gibi kendisi Eyyübiler döneminde yaşayan İbni Esir bu ailenin aslının Revadi aşiretinden olduğunu söylemektedir. Revadi aşireti kendi aralarında birçok kabileye ayrılmış günümüze kadar 200’ün üzerinde aşiret ve kabile bu büyük aşiretin kollarından peyda olmuştur.

Biz tekrar Melikan aşiretinin tarihine dönelim. Artuklu Mardin beyi Said Bey’e sığınan Eyyubi asıllı Emir Muhammed, Mahmut Şakir’e göre Muzaffer Gazi’nin oğludur. Muzaffer Gazi, El Adil Seyfeddin Muhammed’in oğludur.  El Adil Seyfettin Muhammed; Salhaddini Eyyubi’nin Kardeşi ve Necmeddin Eyub’un oğludur. Necmeddin Eyup de Şadi’nin oğludur. 

Sait Bey bu zatın Hasankeyf kalesini tamir ettiğini duyunca kuşkulanmaya başlamıştı. Fakat ne yazık ki Moğollar bölgeyi istila etmeye başlamış her tarafı yağmalama hareketleri başlatılmıştı. Hatta Hülagu, Mardin’e doğru harekete geçmişti. Sait Bey her ne kadar onu durdurmayı denedi ise de başaramadı. Çevredeki aşiretleri de Mardin kalesine çağırarak kalenin kapılarını kapattı. Muhasara iki yıl sürdü. Fakat o sırada Melik Said hakkın rahmetine kavuştu. Miladi 1258. Bunun üzerine Şanlıurfa /Birecikte kaymakamlık yapan oğlu Muzaffer Karaaslan, Mardin’e dönerek babasının yerine geçti. Babasının vefatına çok üzülen Muzaffer üç gün yas ilan etti. Daha sonra birçok hediyeler hazırlayarak Hülagu’nun yanına gitti. Hülagu’ya büyük hürmet gösterip bir hizmetçi gibi davrandı. Kendisini seven Hülagu merhamete gelerek onu hükümdarlara yakışır bir hürmetle ağırladı. Ona Mardin’i hediye olarak verip geri döndü. Fakat artık Artuklu Devleti bölgede hasta adam olarak kabul ediliyordu. Emir Muhammed Hasankeyf de bu çöküşün farkına vararak bağımsızlığını ilan etti. Emir Melik Muhamed’in bu hareketini bölgede bulunan şu aşiretler destekledi:

1- Aşti aşireti,

2- Mahallemi aşireti ( Şerefname de Mıhalbi),

3- Mehrani aşireti,

4- Şikaki aşiret,

5- Ostorki aşireti,

6- Kürdüki aşireti,

7- Aşani aşireti,

8- Keşki aşireti,

9- Cellıki aşireti,

10- Hendıki aşireti,

11- Tahuni aşireti. 

 

Şerefname sahibi bu aşiretlere ek olarak Reşi aşireti, Zırıkan Aşireti, Şirvan aşireti, Becnavi aşireti, Badiyan aşireti, Sohani aşiretini de eklemektedir. Böylece Emir Muhammedi destekleyen aşiret sayısı 17’ye çıkmaktadır. Abdusselam Efendi kitabında bunların 13 aşiret olduğunu söylemektedir. Emir Muhammed’in bağımsız- lığını ilan etmesi Muzaffer Karaslan’ın çok zoruna gitmişti. Ordusunu ve kendisini destekleyen aşiretleri toplayarak Hasankeyf emiri Muhammed’in üzerine yürüdü. Fakat yukarıda isimlerini verdiğim tüm aşiretler Emir Muhammed’le omuz omuza savaşarak Karaaslanın ordusunu yenilgiye uğrattılar. Miladi 1268. Emir Muhammed bu savaştan sonra çevresini epeyce genişletti Siirt, Beşiri, Kefertor, Erzen kalelerini de ele geçirerek geniş bir sahada beyliğini sürdürmeye başladı. Vefat edince yerine oğlu Melik Süleyman reisliğe geçti. Emir Süleyman Miladi 1337’de vefat etti. Daha sonra Melik Adil Bin Muhammed iktidarı ele aldı. Bu melik de 1380 tarihinde vefat etti. Yerine oğlu Melik Eşref geçti. Bu zatın devrinde ikinci Moğol istilası bölgeyi kasıp kavurdu. Topal Timur Bağdat’a kadar her tarafı darmadağın etti. Bağdat ve Tikrit’i ele geçiren Timur, Mardin’e doğru yola çıktı. Mardin’i koruma altına alan Artuklu Melik İsa kale dışındaki tüm halkı kalenin içine toplayarak kalenin kapılarını kapattı. Timur büyük bir gazapla kale surları dışındaki şehre girdi. Fakat kesip öldürecek adam bulamadı. İslam âleminin başına Cengiz’den sonra bela olan bu adam hıncını camileri, medreseleri, minareleri yıkmakla almaya çalıştı.  Bağdat’ta kestiği adamların döktüğü kanların hesabını yapmak mümkün değildi. Bu kadar acımasız, bu kadar gaddar bir adam İslam âleminin ilmi merkezlerini yerle bir ederek Müslümanları beş asır gerilere götürmeyi becerdi. Binlerce Müslümanın kanını hiç korkmadan pervasızca akıttı. Yanına gelip el etek öpenlere aman dileyenlere bile bazen merhamet etmiyordu. 20 Ağustos 1420 sabahı siz Mardini, Nusaybini görseydiniz burada acaba insanlar yaşadı mı diye tereddüde düşerdiniz!

            Ordu Urfa yakınlarına gelince Emir Adil giderek Timur’u ziyaret edip kendisine bağlılığını bildirdi. Timur bu melikin yerinde kalmasını ve yöneticiliğe devam etmesini onayladı. Melik Eşref ölünce yerine oğlu Melik Kâmil El Halil geçti. Bölgedeki aşiretler onun yöneticiliğini ittifakla onayladılar. Miladi 1422. 

            Bu zatın döneminde Timur’un oğlu Şahruh, Van vilayeti üzerine yürüdü bölgedeki tüm aşiretler kendisini korkudan destekledi. Melik Halil’de canını kurtarmak için bizzat giderek her türlü desteğe hazır olduğunu söyledi. Daha sonra Hasankeyf’te 1458 yılında öldü. Yerine kardeşi oğlu Melik Xalef krallığa geçti.

              Bu zatın döneminde Akkoyunlular bölgeyi İstila ettiler.  Xalaf’e Cafsor (Kırmızı Gözlü Halef) olarak bilinen Melik Xalef dönemin de Akkoyunlu Uzun Hasan’ın adamları kaleyi fethetmek üzere Hasankeyf’i kuşattılar. Ancak uzun süren kuşatma hiçbir işe yaramadı. Sonunda Melik Halef’in çocuklarından biri ile temasa geçilerek “eğer babanı öldürürsen bu kalenin ve civarının valiliğini sana vereceğiz” diye vaatte bulundular. Adam vali olacağım diye gidip babasını hamamda kılıçla kesti. Baba katili iflah olur zannetti. Fakat Akkoyunlular kaleyi fethedip karşı çıkanları kılıçtan geçirdiler. Sonra da kâfi bir kuvvet bırakarak ayrıldılar. Böylece Akkoyunlu aşiretinden biri Hasankeyf’e vali oldu. Melikan aşiret federasyonu dağılma aşamasına girdi. Melik ailesi de korkudan canlarını kurtarmak için şimdi Suriye’de bulunan Hama şehrinde saklandılar. Akkoyunluların zayıflamaya başladığı bir dönemde Melik Süleyman’ın oğullarından Melik Halil Hasankeyf’e gelerek gizlice Şervan aşireti reisi Muhammed Bey’le görüştü. Kısa zamanda diğer aşiret reisleri de davet edilerek tüm Melikan aşiret federasyonu aşiretleri tekrar bir araya toplandı. Melik Halil aşiretlerden cesur ve kahraman gençlerden bir ordu tertip ederek önce Siirt üzerine yürüdü. Kalede bulunan Akkoyunlu aşireti mensuplarını kılıçtan geçirerek kaleyi Akkoyunlulardan aldı. Daha sonra Hasankeyf’e yöneldi. Hasankeyf’te bulunan Akkoyunlular hiçbir mukavemet göstermeden kaleyi terk ettiler. Melik Halil böylece tekrar bölgenin beyliğini eline aldı.

            Akkoyunluların işi gittikçe kötüye yüz tutunca Safavi Devleti bölgeyi istila etmeye başladı.             

Akkoyunlu Uzun Hasan kendisi şia mezhebine bağlı bir insandı. Safavi hanedanın ilk atası Şeyh Saafiyeddin el Erdebil’i İmami Gazali’nin talebelerindendir. Bu ailenin ilk şeyhi Safiyeddin ölünce yerine oğlu Şeyh Sadrettin tarikat piri olmuştu. Daha sonra silsile babadan oğula Ali, İbrahim ve Şeyh Cüneyd’e kadar geldi. Şeyh Cüneyd müritlerini toplayarak bazı kaleleri zapt edince Karakoyunlu Hükümdarı buna müsaade etmedi. Şeyh Çüneyt’te Karakoyunluların ezeli düşmanları Akkoyunlu Uzun Hasan’a sığındı. Ailesi ile beraber Diyarbakır’a gelen Şeyh Cüneyd’i Uzun Hasan sadece Karakoyunluların tarafını bıraktığı için büyük hürmet sevgi ile karşıladı. Uzun Hasan daha da ileri giderek Bacıları Sitti Hatice’yi Şeyh Cüneyt’le ve Sitti Halime’yi de şeyhin oğlu Haydar’la evlendirdi. Şeyh Haydar’ın Halime Hatun’dan İsmail adında bir oğlu oldu. İşte tarihte Şah İsmail olarak ünlenen bu adam şeyhlikten şahlığa çıkan aileden biridir. Şah İsmail Doğu ve Güneydoğuda terör estiren aşırı bir mezheb taassupçusuydu. O kadar ileri gitti ki Bağdat’taki İmamı Azam Türbesini ve Şeyh Abdulkadiri Geylani türbelerini bile yıktırdı. Yüzlerce âlim ve bilgin insanı sadece mezhep taassubu yüzünden kılıçtan geçirdi Cami ve medreseleri pervasızca yıktı. Aslında üçüncü Moğol istilasını bu adam yaptı.

Daha sonra Diyarbakır’a yönelen Şah İsmail, Hasankeyf meliki Melik Halil tarafından karşılandı. Kendisine her türlü hürmet ve ikram gösterildi. Şah İsmail Bacısını Melik Halil’e verdi. Böylece akrabalık tesis ettiler. Sonunda Safavilerin yıldızı parladı. Bölge tamamen onların hâkimiyeti altına girdi. Bölgedeki krallar, beyler, melikler bu hâkim güce bağlılıklarını sunmak üzere topluca bu zalim adamın Tebriz’deki sarayına gitmeye karar verdiler. İçlerinde Melik Halil de vardı. Ama Şah İsmail hepsini tutuklatarak zincirlere bağlayıp Zeynel Bey’e teslim etti. Melik Halil’in hanımı ki bacısıydı, o da alınarak Tebriz’e getirildi. Melik Halil’in Şah İsmail’in Kız kardeşinden üç çocuğu olmuştu. Hasankeyf ise bir süre Kızılbaşlara teslim edildi. Melik Halil tam üç yıl boyunca Tebriz de sürgün hayatı yaşadı. Sonunda bir fırsatını bularak kaçmayı başardı. Van’daki Yezidi Mahmudiyan aşiretinin zozan sahasına girince önü kesildi. Fakat Melik Halil kaçarak canını kurtarıp Bitlis üzerinden Hasankeyf’e geldi. Doğruca Serva aşireti reisinin yanına gitti. Fakat Hasankeyf’teki Melikan federasyonu aşiretleri Hasankeyf’i Kızılbaşlardan temizlemiş ve Halil’in oğlu Süleyman bir Halil’i başlarına reis etmişlerdi. Halil gelince herkes ne yapacağını şaşırdı. Yalnız Reşi aşireti bu işe muhalif kalmıştı. Melik Halil’in çocukları babaları gelince meliklikten çekildiler. Melik Halil tekrar başa geçti. Önce isyan eden Siirt aşiretinin üzerine yürüdü.  Siirt tekrar Melikan Beyliği topraklarına katıldı. Ancak federasyon da bulunan Beşnavi aşireti bir süre Kızılbaşlardan yana çıkmıştı. Melik Halil onların reisi Beşnavi Hüseyin’le de barıştı.

Melik Halil vefat edince yerine oğlu Hüseyin geçti. Mütevazı âlim bir insandı. Fakat o da İki kardeşini isyan ederler düşüncesiyle tutuklayıp hapse attı. Erzen nahiyesinde bulunan diğer kardeşi durumun vahametini anlayınca Diyarbakır beylerbeyi Hüsrev Paşa’ya sığındı. Hüsrev Paşa, Melik Hüseyin’i ve tutuklu iki

kardeşini Diyarbakır’a getirtti. Yapılan mahakeme sonucu Melik Hüseyin İdam edildi. Meliklik kardeşi Süleyman’a verildi. ‘‘Bu dünya böylece etme bulma dünyası ‘’Melik Süleyman dinine bağlı Allah’a çok ibadet eden bir insandı. Fakat hem kardeşinin idamına sebep olmuş, hem de bu hareketi ile bölgedeki federasyona bağlı aşiretleri gücendirmişti. Yavaş yavaş isyanlar başladı. Durumun vahametini anlayan Melik Süleyman Diyarbakır’a giderek Hüsrev Paşa’ya meliklikten gönül rızası ile çekildiğini iletti. Kanuni Sultan Süleyman’a iletilen konu tartışılarak karara bağlandı Melik Süleyman, Urfa valiliğine atandı. Oradaki bir kısım topraklar kendisine ıkta yoluyla verildi. Diğer kardeşler de Ruha Urfa)’ya gönderildi. Ancak kardeşlerden birine Arabgir kazası beyliği verildi. Diğerine Besni beyliği kazası verildi. Daha sonra bunlar da meliklikten çekildiler. Melik Süleyman, Urfa’da Sultan Süleyman Han döneminde vefat etti. Günümüzde melik ismini taşıyan birçok aile Urfa’da yaşamaktadır. Yaklaşık 600’e yakın bir nüfusları bulunmaktadır. Son dönem bu aileden biri milletvekilliği de yapmıştır. Diğer bir kardeşin çocukları ise Cizre’de yaşamaktadır.  Yine bu ailenin bir kısmı da Hasankeyf civarında idi. Federasyona bağlı aşiretlere gelince herkes kendi başına müstakil bir aşiret olarak hayatlarını sürdürmektedirler.   

 

 

kaynak:ruhavi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder