LAZLAR

Lazların güney kafkasya kökenli bir halktır.en Tarihte Kolhida kültür ve yönetim alanıyla yakından ilişkilidir. “Kolhida” adından ilk kez, MÖ 8. yüzyıla ait “Urartu Yazıtları’nda” bahsedilmiştir. MÖ 3. yüzyılda yaşamış olan Rodoslu Apollonius, “Argo” adlı eserinde Kolhida ve Kolhidalılar hakkında ayrıntılı bilgi vermektedir. Kolhida’yı Apollonius’un eserinde ön plana çıkartan Kolhida’nın sahip olduğu yeraltı ve yerüstü zenginlikleriydi. Kolhida’nın zamanının önemli bir bölgesi olduğunu gösteren diğer bir kanıt da, Homeros’un Odyssesia adlı eserinde Kral Aietes’in ülkesi olarak anılmasıdır.
Günümüzde Gürcüstan’ın batısında yapılan arkeolojik kazılar, gün ışığına çıkartılan en eski antik kent ve diğer yerleşim birimleri ve diğer bulgular Kolhida’nın maddi zenginliklerini ve kültürünü gözler önüne sermektedir. Yapılan bilimsel çalışmalar, Kolhida’nın da içinde bulunduğu bölgenin “Eski Taş Devri’nden beri” insanların yaşam alanı olduğunu göstermiştir. Ünlü tarihçi Amasyalı Strabon ve Bizanslı Suidas Kolhida’nın zengin altın rezervlerine dikkat çekmektedir.
Kolhida kültür alanının sınırları batıdaki Psov Nehri, kuzeyde Kafkas Sıradağları, doğuda Suram etekleri ve güneyde de Karadeniz’i izleyerek Trabzon’a kadar uzanmaktaydı. Tarafsız tarihçiler, Kolhida Kültürünü Laz, Gürcü ve Abhaz halklarının süreç içinde yarattıkları “ortak bir kültür” olarak tanımlamaktadırlar. MÖ 6. yüzyılda kurulan “Kolhida Devleti” ise, Karadeniz kıyısındaki “Gagra” civarında “Çoruh” ağzına kadar olan bölgeyi kapsamaktaydı.
Bugün Türkiye’nin Rize ve Artvin illerine bağlı Pazar, Ardeşen, Fındıklı, Arhavi ve Hopa ilçeleriyle Gürcüstan’a bağlı Acara Özerk Cumhuriyeti’nin Batum kentinde oturan ve Müslüman olan ve kendilerini “Laz” olarak tanımlayan ve Gürcüler tarafından “Çani” olarak tanımlanan bu insanlar ve onların Hıristiyan olan akrabaları Megreller, bugün olduğu gibi “Helenistik Çağ’da” da Soxumi’den başlamak üzere Trabzon’un doğu sahillerine kadar olan bölgede yaşamaktaydılar.
Eskiden Kolhida kültür ve yönetiminin bulunduğu bölgede MS 3. yüzyılda Gürcülerin ve Abhazların “Egrisi”; Romalıların ve Bizanslıların “Lazika” dedikleri krallık ortaya çıktı. Lazika Krallığı Apsilyalıları, Abazgialıları ve Svanları da yönetimi altına aldı.
Mahmut Goloğlu, miladın birinci yüzyılı içinde Kafkasya’dan batıya doğru büyük bir göç dalgası olduğunu, Lazların Doğu Karadeniz’e yerleştiklerini, Lazların bu göçleri karşısında ülkesini koruyamayacağını anlayan Pontus Kralı II. Polemon’un miladın 63. yılında hükümetini Romalılara teslim ettiğini, ülkesinin Roma’nın bir eyaleti haline geldiğini ve bu eyalete “Pontus Polemanyakos” adı verildiğini belirtmektedir. Böylelikle Lazlar, Kolhida Kültür alanı içinde yeralan Güney-doğu Karadeniz Bölgesi’ne de etnik adlarıyla gelip yerleşmiş oluyorlardı.
Kolhida Krallığı’nın mirasçısı olduğu çeşitli Helen kaynaklarınca belirtilen Lazika (=Egrisi) Krallığı döneminin büyük devletleri olan Roma/Bizans ve Pers İmparatorluklarının rekabet ve savaş alanına dönüştü. Bu döneme ilişkin ayrıntılı bilgiler 6. yüzyıl Bizans tarihçisi Prokopius’un Wars isimli eserinde anlatılmaktadır.
5. yüzyıldan başlamak üzere Çin ve Hindistan’a bağlanan ticaret yollarını ele geçirmek isteyen Bizans ve Pers İmparatorlukları için Karadeniz kıyıları stratejik bir öneme sahipti. Lazika Krallığı’nın Rion havzasının güney kesimi, 5. ve 6. yüzyıllardaki Bizans-Pers Savaşları nedeniyle nüfusunun tamamına yakını yitirmişti. Bu yüzden bu bölge Kartli’den sığınan Gürcüler için yerleşim alanı oldu. Böylelikle günümüzde Müslümanları Laz (=Çani), Hıristiyanları Megrel olarak adlandırılan insanlar arasındaki etno-bağ kardeş Gürcü halkının yerleşerek oluşturduğu tampon bölgeyle (=Guria/Acara) kopuyordu; aynı halk ikiye bölünerek kendi mecralarında gelişmeye başlıyordu.
8. yüzyıla gelindiğinde, Bizans-Pers Savaşlarından ve dönemin dengelerinden oldukça güç kaybeden Lazika Krallığı ortadan kalkmıştı. Bu bölge nüfusunu Megrel-Lazlar, Gürcüler ve Abhazlar oluşturuyordu. Bu bölgede Abhazya Krallığı tarih sahnesine çıkıyor ve 780’lerde sınırları Nikopsia (=Tuapse)’dan Çoruh Irmağı’na kadar uzanıyordu. Kendisini Abhaz Kralı ilân eden Leon 8. yüzyılın sonunda Bizans İmparatorluğu’nun egemenliğinden kurtuldu. Eski Lazika Krallığı’nın Çoruh vadisinden Trabzon’a kadar olan bölgesi ise Bizans İmparatorluğu’nun yönetiminde kaldı.
Bağımsızlığın elden gitmesiyle Lazika’da ülke bütünlüğü bozulmuş oldu, Lazika toprakları ikiye bölündü. Güney-doğu Karadeniz Bölgesi günümüz Lazlarının, Doğu Karadeniz Bölgesi ise Megrellerin yaşama sahası haline geldi.
Latinlerin 1204’te İstanbul’u işgal etmeleriyle Bizans İmparatorluğu zaafa uğradı. Bu gelişmeler, Gürcü Kraliçesi Tamara’nın, Krallığının sınırlarını Trabzon’u da içine alacak şekilde genişletmesine yardımcı oldu. Trabzon Krallığı’nın başına Kraliçe Tamara’nın yakın akrabası Prens David Kommenon geçirildi. Trabzon yöresine de Lazlar yerleştirildi ve Trabzon Krallığı’nda önemli görevler üstlendiler.
Trabzon Krallığı üzerindeki Gürcü etkinliği ve Lazların Bizans boyunduruğundan kurtulması Bizanslıları rahatsız ediyordu. Lazlar, Trabzon yöresinde Bizans İmparatorluğu için bir tehdit unsuruydu. Lazların Bizanslılarla mücadelesi, 1453’te Osmanlıların Bizans İmparatorluğu’na son vermeleriyle bitti. II. Mehmet’in Trabzon Krallığı’nı 1461’de ele geçirmesiyle de Lazlar Osmanlı yönetimine girmiş oldular.
Lazların süreç içinde Müslümanlığa geç(iril)meleriyle de Osmanlı tebası olmaları pekiştirildi. Osmanlı yönetimi, Güney-doğu Karadeniz bölgesini onbir idari bölgeye ayırdı. Her bölgeyi bir Laz Derebeyi yönetiyordu. Trabzon vakayinameleri Lazlardan ayrı ayrı sözetmektedir. Kâtip Çelebi Lazların “itaatsiz” olduklarından bahseder.
19. yüzyılda 1814-1817, 1818-1821 ve 1832-1834 yılları arasında bölgede Osmanlı yönetimine karşı geniş çaplı başkaldırılar ortaya çıktı. Trabzon Valisi Osman Paşa, bu isyanlara son vermek için Laz Derebeylerinin nüfuzunu kırmaya çalıştı, ancak başarılı olamadı.
1851’de Acara bölgesi, Yukarı Gurya ile birlikte yeni kurulmuş olan “Lazistan Sancağı’na” bağlandı ve Batum sancak merkezi oldu. Ancak Batum’un 1878’de Rusların eline geçmesiyle sancağın merkezi Rize oldu. Şemsettin Sami, bu yeni sancak alanının sahil boyunca uzunluğunun 120 km. ve genişliğinin 25-30 km. arasında olduğunu, Lazistan Sancağı’nın Rize, Atina (=Pazar) ve Hopa isimleriyle üç kazaya, 6 nahiyeye bölündüğünü ve 364 köyü içerdiğini Kâmüs-ül Alâm adlı eserinde belirtmektedir.
Ünlü akademisyen Niko Marr, 1910 Lazistan Raporu adlı eserinde, Hopalı Faik Efendi’nin Lazca’nın yazılı hale gelmesi için çalıştığını, bu nedenle Sultan Abdülhamit döneminde tutuklandığını, sürgün edildiğini ve daha sonra da Laz halkının düşmanları tarafından katledildiğini yazmaktadır.


İSLAM ANSİKLOPEDİSİNE GÖRE;

Laz ismi Romalılar’ın Kolhis bölgesine hâkim olmasından sonra ortaya çıkmıştır. Roma İmparatorluğu’nun Rioni havzasını ele geçirmesinin ardından Roma kaynakları Gürcüler’in Egrisi diye bildiği bu bölgeyi Laodicia adıyla kaydetmeye başlamış, zamanla bu ad Lazioi ve Lazika’ya dönüşmüştür. Rioni havzasına Lazika ismini veren Romalılar bölgede yaşayanlara da Laz demişlerdir. Daha önce muhtemelen Megrel olarak bilinen bu halk Romalılar’ın verdiği yer adından türeyen bir isimle anılır olmuştur. Eskiçağ’da Laz adı daha çok Rioni bölgesinin yerli ahalisi için kullanılsa da Bizans kaynakları bazan bu kesimdeki Romalı olmayan herkesi Laz diye anmıştır. Ancak zamanla ismin anlamı daralmış ve bugün kastedilen topluluğu anlatmak için kullanılmıştır. Türkiye’de Laz ön adlı idarî isimler çeşitli şekillerde Cumhuriyet dönemine kadar yaşamıştır. XVI. yüzyıl başlarında yapılan idarî taksimatta Trabzon livâsının Arhavi kazasında Laz nahiyesi mevcuttu. XIX. yüzyılın sonlarına kadar Rize ve doğusundaki yerler Laz adı taşıyan nahiye, sancak gibi birimler içerisinde yer almıştır. I. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Lazistan sancağı altı üye ile temsil edilmiştir. Osmanlı Devleti bölgeye hâkim olduktan sonra Lazlar’ın büyük kısmı İslâmiyet’i benimserken Megreller hıristiyan olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. Bu din değişikliği günümüze kadar iki taraf arasındaki en büyük farklılığı teşkil etmiştir.
İlkçağ kaynaklarında Lazlar’la ilgili yeterli bilginin bulunmayışı onların kimliği hakkında bugüne kadar süren tartışmalara yol açmıştır. Özellikle soğuk savaş yıllarında yazılan eserlerde ifade edilen bu farklı görüşler içerisinde Lazlar’ın Gürcü ya da Türk olabileceği vurgulanmış, bunun dışında onların Lezgiler’den, Peçenekler’den, Vizigotlar’dan ya da Çin-Tibet sınırında yaşayan Tao kabilelerinden biri olduklarına dair görüşler ileri sürülmüştür. Ancak bu iddiaların ciddi bir tarihsel ve kültürel temeli yoktur. Bazı araştırmacılar Lazlar’ın kökenini Çoruh boylarındaki antik Makron kabilesine bağlar. Makronlar hakkında ayrıntılı bilgi veren Ksenophon, Çoruh nehrinden batıya yöneldikleri sırada karşılaştıkları bu halkın uzun kafalı olduğunu, bu sebeple onlara “Makron” dediklerini yazar. Ancak milâttan önce V. yüzyıl başlarına ait kaynaklarda geçen, içerisinde Makronlar’ın da bulunduğu antik toplulukların kimliklerini aydınlatmaya yetecek herhangi bir tarihî, antropolojik ya da edebî kanıt yoktur. Dolayısıyla aynı coğrafyada yaşayan Makron, Halib, Sanni, Mossinik, Tibaren gibi grupların günümüzdeki bir toplulukla bağlantılı olduğunun iddia edilmesi varsayımdan öteye gitmez. Ayrıca Lazlar’ın antropolojik özellikleriyle ilgili kayıtlarda ortaya konan ölçüler Makronlar’dan farklıdır. Lazlar’ın fiziksel özelliklerine dair bilgi veren Allen onların kısa boylu, ince kemikli, koyu saçlı, koyu gözlü, esmer tenli, antropolojik özellikleriyle Megreller’e benzeyen bir topluluğu andırdıklarını kaydeder. Şemseddin Sâmi ise Lazlar’ın sima olarak Kafkas ırkına mensup bulunduklarını, kafalarının büyük ve armudî, alınlarının açık, burunlarının düz, bazan da kemerli, saçlarının genellikle kestane rengi veya kumral, gözlerinin elâ ya da mavi, boylarının uzun olduğunu zikreder.
Lazlar’ın ilk yurtlarının neresi olduğu konusunda tarihî kayıtlar hayli yetersizdir. Kolhis’te Roma-Pers mücadelesinin şiddetlendiği zamanlarda Roma tarihçileri Lazlar’dan sıkça bahsederse de bölge kendi hâkimiyetleri altına girdikten sonra onlar hakkında bilgi vermez. Roma ve Bizans kaynakları dışında ise Lazlar’dan söz eden kaynak neredeyse yok denecek kadar azdır. Bu sebeple Lazlar’ın tarihini kronolojik bir bütünlük içerisinde takip etmek zordur. I. yüzyılda Plinius’un onları Batum’un kuzeyinde gördüğüne dair kaydından sonra III-IV. yüzyıllarda eski Kolhis topraklarında Bizans kaynaklarında Lazika, Gürcü kaynaklarında Egrisi diye adlandırılan bir krallık ortaya çıktı. V. yüzyıldan itibaren Bizans İmparatorluğu ile Sâsânîler arasında başlayan nüfuz çekişmesinde Kafkasya’nın güneyi önem kazandı ve V. yüzyılın sonuna doğru Bizanslılar bugünkü Gürcistan’ın batı kıyısını ele geçirdi. Tarihçi Prokopius’un Lazika savaşları diye andığı ve İmparator I. Iustinianos’un savaşlarını anlattığı eserinde önemli yer verdiği bu mücadele sırasında Lazika, Doğu ve Batı dünyasını temsil eden iki büyük gücün karşı karşıya geldiği bir mücadele alanı oldu. Doğu Roma İmparatorluğu ile Sâsânîler’in mücadelesi esnasında Lazlar Bizans’tan yana tavır aldı. Sâsânîler’e karşı yapılan ittifak sırasında Bizans kaynakları Gubaz adlı bir Lazika hükümdarından bahseder. Bu kişi o zamana kadar ismi bilinen ilk Laz önderidir. Gubaz’ın Bizans ordularıyla birlikte Petra Kalesi’ni ele geçirmesi ve bölgedeki Sâsânî hâkimiyetine ağır darbe indirmesi kaynaklarda zikredilir. Bizans’la iş birliği yapmaları Lazlar’ın dinî hayatı açısından çok önemli bir değişime yol açtı. İmparator Iustinianos’un Hıristiyanlığı yayma gayretleri kısa sürede bölgede etkisini gösterdi ve Lazlar’ın Bizanslılar’la ittifakı beraberinde din değiştirmeyi de getirdi. Bu dönemde Lazika’nın başında Tsate adında bir kral vardı. 522’de Lazika prensinin İstanbul’a giderek Hıristiyanlığı benimsemesinden sonra bölgede Hıristiyanlık hızla yayıldı, Lazlar VI. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren yoğun biçimde bu dine girdi. Lazika savaşlarının Lazlar’a etkisi sadece dinî alanda olmadı.
V-VI. yüzyıllardaki Bizans-Sâsânî savaşları sırasında Lazlar, Çoruh vadisinde yoğunlaşarak mücadele ederken Megreller de Rioni vadisine çekilip varlıklarını sürdürmeye çalıştı. Lazlar’ın boşalttığı yere Gürcüler yerleşince Acara, Megreller’le Lazlar arasında ara bölge haline geldi. Böylece iki toplulukta ilk ayrılık ortaya çıkmış oldu. Bu tarihlerden itibaren Megrel ve Lazlar’ın yanı sıra Abazalar da Bizans İmparatorluğu ile iş birliği yapmaya başladı, Gürcistan’daki Sâsânî hâkimiyetinin son bulması için onlarla ortak hareket etti. 562 yılına kadar devam eden mücadele Sâsânîler’in bölgeyi terketmesiyle neticelendi. Onların bölgeden çekilmesinin ardından Bizans’ın müttefiklerinden olan Abhazlar tarafından kurulan Abhaz Krallığı VIII. yüzyılın ilk yarısında Lazika Krallığı’nı ilhak etti. XI. yüzyılda Selçuklular’ın Anadolu’yu ele geçirmesinden sonra Bizans İmparatorluğu’nun Karadeniz bölgesiyle bağı azaldı. Bizans tarihçileri de artık Lazlar’dan bahsetmez oldu. Lazlar’ın yaşadığı bölge bu defa Selçuklular’la Gürcüler’in mücadelesine sahne teşkil etti. Ancak Selçuklu ve Gürcü kaynaklarında yer almadığı için XV. yüzyılın ortalarına kadar Lazlar’ın tarihi hakkında bilgi edinmek mümkün değildir. 1461’de Trabzon’un fethinin ardından Rize ve çevresi de Osmanlı hâkimiyetine girdi. Bu dönemden itibaren Lazlar İslâmiyet’i benimsemeye başladı. Osmanlı hâkimiyeti boyunca Lazlar’dan tayin edilen âyanlar bulundukları bölgeyi yönetti. 1851’de kurulan Lazistan sancağı Batum merkez olmak üzere Acara bölgesini ve Yukarı Guria’yı da içine alıyordu. 1878’de Batum’un Ruslar’ın eline geçmesinden sonra sancağın merkezi Rize oldu. Osmanlı-Rus savaşları Lazlar’ın kaynaklarda biraz daha sıkça anılmasına vesile teşkil etti. Lazlar’dan meydana gelen birliklerin Ahıska ve Ahılkelek savunmasında elde ettiği başarılar hem Rus hem Osmanlı tarihçilerinin dikkatini çekti. Osmanlı Devleti’nin bu savaşlarda yenilmesi Lazlar’ın durumunu etkiledi. Savaşlar sırasında Artvin, Kars, Ardahan 1917’ye kadar kırk yıl Ruslar’ın elinde kaldı. Gerek bu bölgelerde gerekse savaşın cereyan ettiği diğer yerlerde yaşayan Lazlar yurtlarını terkedip başka yerlere göç etmeye başladı. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra Bolu, Bursa, Yalova, Karamürsel, İzmit, Sapanca gibi şehirlere yerleşen Lazlar bu gruptandır.

Kaynak: 1-Bilim Dergisi 2-İslam Ansiklopedisi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder