HARZEMŞAHLAR

Celaleddin Harzemşah

Harzemşahlar Devleti (1097-1231)
Harzem (Harezm), Ceyhun (Amuderya) nehrinin Aral Gölü’ne döküldüğü yerin çevresidir. Bu ülkeyi yönetenlere Harzemşah denilirdi. Harzemşahlar hanedanının bilinen atası Anuştigin’dir. Anuştigin’in Büyük Selçuklu emirlerinden Bilge Tigin tarafından Garcistan’da satın alınarak saray hizmetlerinde istihdam edildi.
Zekâsı ve dirayeti sayesinde Anuştigin, Sarayın en önemli görevlerinden biri kabul edilen taştdarlık mevkiine kadar yükseldi. Bu sırada bu görevin tahsisatı Harzem’in gelirlerinden ödenmekte olmasından dolayı Anuştigin aynı zamanda Harzem valisi sıfatını da taşımaktaydı. Fakat kendisinin merkezden ayrılması mümkün olamadığından, burada naipleri bulunuyordu. Böylece sülalenin, bu dönemden itibaren Hârzem’le, dolaylı da olsa ilgisi başlamış oluyordu. Ülkeyi Harzemşah lâkabının sahibi olarak Selçuklular adına idare eden İkinci B. Kaçkar’ın 1097’de ölümünden sonra Anuştigin’in büyük oğlu Kutbuddin Muhammed Harizm’e vali tayin edilmiş, Harzemşahların Harzem’le doğrudan ilişkisi de böylece başlamıştı. Harzemşahlar hanedanının hakiki kurucusu da Kutbuddin Muhammed’dir.
Kutbuddin Muhammed Büyük Selçukluların umumî valisi sıfatıyla ve otuz yıl süreyle Harzem’i idare etti(1097-1127).O İlmin ve dinin koruyucusuydu. Selçuklulara karşı dürüst ve sadık kalarak Harzem’deki mevkiini, güçlendirdi, nüfuz ve kudretini artırmaya çalıştı, bunda da başarılı oldu. Sultan Sencer’in sarayına bir sene kendisi, ertesi yıl ise büyük oğlu Atsız gelir, bu sırada Harzem’in vergisini getirirler, ayrıca gerekli hediyeleri takdim ederlerdi. Hükümdar da kendilerine iltifat ve hediyelerini eksik etmezdi.
Kutbuddin Muhammed, bağımsız bir hükümdar olamadı fakat Harzemlilerin bağımsız olabilmeleri için sağlam bir zemin hazırladı. Büyük Selçuklu imparatorluğun önemli bir parçası olması sayesinde, Harzem’de ticari ilişkiler arttı, bunun sonucunda ülke zenginleşti, Kutbiddin de güç kazandı. Onun vefatı üzerine, Sultan Sencer tereddüt etmeden bir menşurla büyük oğlu Kızıl Arslan Atsızı Harzemşah (Harzem Valisi) tayin etti.
Atsız ilk sıralarda Sultan Sancar’a tam bir bağlılık ve sadakat gösterdi. Onunla birlikte seferlere katıldı. Bir taraftan da kendi gücünü artırmaya çalışıyordu. Ama cı şartlar oluştuğunda bağımsız olmaktı. 1138’de Sultan Sancar’a karşı ayaklanan Atsız, Cend ve Mangışlak gibi askerî yönden önemli olan yerleri ele geçirip ağır vergiler kaymak suretiyle bölge halkına kötü davranmaya başladı. Bunun üzerine Sultan Sancar Harzem’e sefer düzenledi ve Hezaresp civarında Atsız’ı yendi. Bölgenin idaresini önce yeğenine veren Sancar bir müddet sonra kendisinden özür dileyen Atsız’ı affetti ve ona tekrar valilik görevi verdi.
Atsız, Katvan bozgunundan sonra bir kere daha ayaklandı. Horasan’a gelerek önce Selçukluların devlet merkezi Merv’i işgal etti.1142 ilkbaharında Nişabur’u alarak kendi adına hutbe okuttu. Sultan Sancar kısa zamanda devleti toparladıktan sonra Atsız üzerine yeniden sefere çıktı. Atsız bir kere daha sultandan özür diledi ve sultan da özrünü kabul etti. Atsız Harezm’de kaldı.
Atsız, bundan sonra bağımsız olma düşüncesini içinden atamamasına rağmen Sancar’a bağlı kaldı. Hatta Oğuzların Sancar’ı esir almaları sırasında onu kurtarmak için çaba gösterdi. Atsız 1156 yılında ölünce yerine oğlu İl Arslan geçti.
İl Arslan’ın, Harezm idaresine geçişinden hemen sonra, Selçuklu sultanı Sancar öldü. Dolayısıyla Harezmliler bağımsız bir devlet olarak ortaya çıktılar. İl Arslan, Büyük Selçuklu Devleti yıkılınca Horasan’ı kontrol altına aldı ve Harezm Devleti’ni büyük bir devlet hâline getirdi. Böylece bir bakıma büyük Selçukluların mirasına oturdu. Aynı iddiayı yapan Irak Selçuklularını dinlemedi ve İran’a sokmadı. Bununla beraber her yıl Karahıtaylara vergi ödedi. Bir bakıma onlara tabi bir devlet olmayı kabul etti. İl-Arslan 1172 de öldü. Yerine kısa bir taht kavgasından sonra tahta Alaeddin Tekiş geçti (1172-1200).

Harzemşahlar Devletinin Gelişmesi ve Büyümesi:

Alaeddin Tekiş, Harezm Devleti’nin en kudretli hükümdarı oldu(1172-1200). Onun zamanında Harezmlilerin sınırları çok genişledi. Saltanatının başında Karahıtaylara başkaldırdı ve onlarla mücadele etti. Karahıtayların Harezm ülkesine hücuma geçmesi üzerine değişik bir savaş yöntemi uyguladı. Savunma için Ceyhun Nehri’ni kullandı. Nehrin yatağını değiştirerek araziyi bataklık hâline getirdi.Karahıtay ordusu bataklıkta ilerleyemedi ve geri dönmek zorunda kaldı. Böylece Karahıtay baskısından kurtuldu. Daha sonra İran üzerinde Irak Selçuklularına karşı yaptığı mücadeleyi kazandı ve Irak-ı Acem’i (Fars Irakı) de ele geçirdi. Bu arada Abbasi Halifesi Nasır Lidinillah da Selçuklular Dönemi’nde Abbasilerin kaybettiği siyasi yetkilerini yeniden kazanmak istiyordu. Bunun için kendine ait bir ordu oluşturmuş ve Alaeddin Tekiş’le mücadeleye başlamıştı.
Mücadele sonunda Tekiş’le başa çıkamayacağını anlayan halife en sonunda Irak, Horasan ve Türkistan topraklarının Harezm hükümdarlarına ait olduğunu kabul etti. Böylece Alaeddin Tekiş, Maveraünnehir’den Azerbaycan’a kadar olan topraklara hakim oldu. Alaeddin Tekiş, içerde Bâtınilerle mücadele ederken 1200 yılında öldü.
Alaeddin Tekiş’in yerine oğlu Alaeddin Muhammed (1200-1220) geçti. Muhammed iktidarı sırasında doğusunda güçlü bir devlet hâline gelen Gurlularla mücadele etti. Gur Devleti bu mücedelede başarı sağladı. Harezm’e kadar girmeye muvaffak oldular. Buna karşılık Muhammed, Karahıtay ve Karahanlılardan yardım istedi. Daha sonra gelen yardım sayesinde ülkesini kurtardı. Karahıtay yardımının kendisine pahalı olacağını bilen Harezm hükümdarı, Gurlularla barıştı. İnce bir siyasetle Müslüman Gurluları Müslüman olmayan Karahıtaylar aleyhine çevirmeye muvaffak oldu. Alaeddin Muhammed’in bu siyasi ve askerî başarısı onu bir anda İslam dünyasının en büyük hükümdarı hâline getirdi.

Alaaddin Muhammed’in Galibiyeti ve Buhara’yı Alması:

Karahıtaylar karşısında önce mağlup olan Alaaddin Muhammed, Eylül 1210’da çıktığı Maveraünnehir seferinde Endican civarında onları korkunç bir hezimete uğrattı ve Buhara’yı aldı. Aynı zamanda Karahanlıların Semerkant kolunu da ortadan kaldırdı. Böylece Maveraünnehir’i kesin olarak Harzemşahlara bağlamış oldu. Karahanlılardan önce de Mazenderan’daki Bavendilere son vermiş olan Alaaddin Muhammed’in darbeleri ve takip ettiği siyaset sayesinde, Karahıtay Devleti de ortadan kalktı. Bundan sonra o, eski lakaplarına ek olarak İskender-i Sani (İkinci İskender) ve Sencer gibi yeni lakaplar aldı ve kendisinin Büyük Selçukluların varisi ve İslam dünyasının en güçlü hükümdarı olduğunu kabul ettirdi. Bu arada Alaaddin Muhammed. Gurlulara ait Gazne ve Firuzkuh’u devletine kattı (1215). Gurlular onun ortadan kaldırdığı dördüncü devlet oluyordu. Daha sonra Tâceddin Ebu’l-Fazl ve Melik Dinaroğulları yenilerek Kirman, Sistan ve Umman denizine kadar olan bölgeler de Harzemşahlara bağlanmış oldu.
Alaeddin Muhammed, Abbasi halifeliğiyle de nüfuz mücadelesi yaptı. Muhammed, halifenin her türlü siyasi yetkisini terk ederek sadece dinî lider olarak kalmasını istedi. Fakat halife, buna cevap vermedi. Üstelik Muhammed aleyhine çalıştı. Bazı Müslüman hükümdarlara mektup yazarak Muhammed aleyhine birleşme teklif etti. Hatta Bâtınilerle bile işbirliğine girişti. Buna karşılık Alaeddin Muhammed de halifeyi tanımadı ve ismini ülkesinde okunan hutbelerden kaldırdı. Arkasından Bağdat’a bir ordu gönderdi. Fakat kötü kış şartlarından, ordu Bağdat’a giremedi. Perişan bir hâlde geri döndü (1217). Bununla beraber batıda Muhammed’e karşı çıkabilecek bir hükümdar kalmadı.

Moğol – Harzem Çatışması

13. yüzyıl başlarında Cengiz Han’ın kurduğu Moğol Devleti gittikçe gelişmiş ve büyük bir askeri güç hâline gelmişti. Moğollarla iyi ilişkiler kurmak isteyen Sultan Alâeddin harekete geçti. Karşılıklı gönderilen heyetlerin yaptığı görüşmeler sonucunda, iki devlet arasında dostluk ve ticarî ilişkiler içeren bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşma çerçevesinde Harzem ülkesine gelen Moğol kervanı Harzemlerin Otrar Valisi İnalcık tarafından casuslukla suçlanarak öldürüldü ve mallarına el konuldu (1218). Bu olayla ilgili gelişmeleri aşağıdaki metinden okuyunuz.

Otrar Faciasının Sonuçları

Otrar katliamıyla ilgili haberler Cengiz Han’a ulaştığında o bu durumu “hain ce ahit bozma” şeklinde değerlendirdiyse de soğuk kanlılığı elden bırakmadı. Daha önce babası Alaaddin Tekiş’in hizmetinde bulunmuş olan İbn Kefrece Boğra ve iki Moğol’dan oluşan elçileri vasıtasıyla, faciayı Sultan nezdinde şiddetle protesto etti. Elçiler Cengiz Han adına bu “kötü ve çirkin” işin doğrudan faili olan İnalcık’ın teslimini istediler. Sultan’ın bunu yapması, istese bile çok zordu. Halbuki o bir taraf tan Moğollardan endişelenmekte, diğer taraftansa “sağlam ve eğilmez” görünmeyi arzulamakta idi. Nihayet tedbirli davranmayı büsbütün elinden kaçırdı ve elçileri öldürttü. Böylece de dönülmez bir yola girilmesini önleme çabasında bulunmak bir yana, aksine olayların daha da vahamet kazanarak hızlanmasına sebep oldu. Artık gelişmeler, ihtişamlı bir görünüme sahip büyük Harzemşahlar İmparatorluğu’nun, ani ve korkunç bir şekilde yıkılmasıyla bile durdurulamayacak, yüzbinlerce günah sız Müslümanın ölümü, birçok mamur bölge ve beldelerin harabiyeti, kısacası İslam dünyasının çok önemli bölgelerini kara bulutların kaplamasına neden olacaktır.Moğollar bir müddet sonra İslam ülkelerinde her türlü zulmü işleyeceklerdir. (Nesimi Yazıcı, İlk Müslüman Türk Devletleri Tarihi, s, 363,364)
Cengiz Han Harzemşahları cezalandırmak amacıyla 1220 yılında Harzem seferine çıktı. Moğol ordusu Harzem ülkesine girerek şehirleri yakıp yıkmaya başladı. Otrar şehri kuşatılarak yakılıp yıkıldı. Vali İnalcık yakalanarak öldürüldü. Sultan Muhammed; Cengiz’e karşı güçlü bir orduyla meydan muharebesi yapmak yerine, ordusunu küçük bölümlere ayırarak mücadele ettiyse de başarılı olamadı. Harzem şehirleri birer birer Moğolların eline geçti. Alaeddin Muhammed, Hazar Denizi’nde küçük bir adaya sığındı ve orada öldü (1220). Yerine oğlu Celaleddin geçti.
Harzemşahlar Devleti’nin Yıkılışı:

Alaeddin Muhammed’den sonra yerine oğlu Celaleddin Mengübirdi (Tanrıverdi) geçti.(1220-1231) Moğollarla mücadeleye başladı. Harzem’e kadar geldi. Fakat Moğollarla İndüs nehri kıyısında yaptığı muharebeyi kaybederek Hindistan’a gitti. 3 yıl Hindistan’da kaldıktan sonra İran’a döndü. 1225’te Tebriz’i alarak burasını kendisine yeni başkent yaptı ve Harzem Devleti’ni canlandırdı. Azerbaycan’ı ve İran’ı ülkesine yeniden kazandırdı. Bu arada Horasan’da Moğollarla karşılaştı ve onları bir kaç sefer yendi.
Celaleddin Harzemşah, Anadolu Selçuklu hükümdarı Alaeddin Keykûbat’la da iyi ilişkiler kurmuştu. Hatta Anadolu’daki Türk hükümdarıyla Moğollara karşı ittifak için bile çalışmıştı. Fakat Celâleddin, bir müddet sonra Keykubat tavır aldı. Anadolu Selçuklularına bağlı Ahlat şehrini kuşattı. Bölgenin en önemli kültür merkezi olan Ahlat, uzun müddet kendini savundu. Ama en sonunda Harzemlilerce düşürüldü. Şehir alınırken tamamen harap edilmişti. Arkasından Alaeddin Keykubat’a bağlı bazı mahalli hükümdarların tahrikiyle Alaeddin’le Celaleddin birbirlerine amansız bir düşman oldular.

Harzemşahlar ile Selçukların Karşı Karşıya Gelmesi:

En sonunda Harzemşah kuvvetleriyle Selçuklu kuvvetleri Erzincan civarında Yassı Çimen’de karşı karşıya geldiler. Muhaberenin sonunda Harzem kuvvetleri büyük bir bozguna uğradı (1230). Celaleddin Harzemşah, Bozgundan sonra Doğu Anadolu’da perişan bir şekilde gezerken Amed (Diyarbakır) dağlarında bir dağlı tarafından öldürüldü (1231). Böylece Harzemşahlar Devleti de kesin olarak tarih sahnesinden çekildi.
Celaleddin iyi bir öğrenim görmüştü. Harp işlerinde cesurdu, buna karşılık devlet idaresinde ve dış siyasette tedbir ve maharet sahibi değildi . Bununla birlikte Moğol baskısına karşı mücadelesi ve Gürcüleri mağlup etmesi dolayısıyla bütün Doğu halk edebiyatlarında önemli bir şöhret kazanmıştı. Moğollar geniş İslam ülkelerini acımasızca baskı altına aldıklarında da, Celaleddin’in bütün eksik ve noksan tarafları unutulmuş, halkın gözünde İslamiyet’in müdafaacıları arasında yerini almıştı.
Nitekim Namık Kemal de meşhur piyesinde onu bu şekilde değerlendirmiştir. Celaleddin Harzemşah’ın “Mağlup olmak veya Galip gelmek Allah’ın takdiridir. Benim görevim onun yolunda cihad ederek kendi üzerime düşeni yapmaktır.” sözü oldukça meşhurdur. O, putperest Moğollara karşı başarılı olabilseydi İslam dünyasının ikinci Selahattin Eyyubi’si olabilirdi. Ne var ki kader buna müsaade etmedi. Buna rağmen onun ölümüne halk uzun süre inanmamış, hakkında birçok efsane yayılmıştır.
Harzemliler Devleti, Büyük Selçuklu Devleti’nin bıraktığı boşluğu büyük ölçüde doldurmuştur. Bu bakımdan bölge halkının daha büyük bir karışıklığa maruz kalmasını önlemiştir. Zaten kendilerini Selçukluların mirasçısı olarak kabul etmişler, Selçuklu topraklarından en büyük payı almışlardır. Harzemşahların hakim oldukları geniş sahalarda, sosyal ekonomik ve kültürel yönden İslam medeniyeti gelişmesini sürdürmüştür. Bunun yanında Harzemşahlar Türk kültürünün çeşitli unsurlarını daha fazla yansıtan bir devlet olarak dikkat çekmişlerdir.

Kaynak:FİKİR.GEN.TR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder