GÜRCÜLER

Kendilerini Kartveli, yurtlarını Sakartvelo, dillerini Kartuli şeklinde adlandıran Gürcüler’e İranlılar Gorc, Araplar Kurc adını vermiştir. Avrupalılar bu biçimlerden Géorgien/Georgian ismini çıkarmış ve bunu yanlış olarak ülkenin koruyucu azizi Giorgi ile ilişkilendirmişlerdir. Gürcüler Kartvel, Kahet, Svan, Hevsur, Tuş, Pşav, İmereti, Megrel ve Gürel boylarına ayrılır. Gürcistan’da ilk yerleşimler Neolitik döneme kadar uzanır. Gürcüler’in ataları sayılan, milâttan önce 1000’lerde Asur, Urartu, Yunan kaynaklarında zikredilen Kolhis ve İberya kabileleri milâttan önce IV. yüzyılda Kura vadisinde İberya ve Karadeniz kıyılarında Kolhis devletlerini kurdular. Kolhis I. yüzyılda Roma hâkimiyetine, İberya da III. yüzyılda Pers İmparatorluğu’nun etkisine girdi. Daha sonraki 300 yıl boyunca Bizans ve Pers mücadelelerinin cereyan ettiği Gürcistan VII-X. yüzyıllarda Arap hâkimiyetinde kaldı. İberya Kralı III. Bagrat 1008’de Gürcistan kralı unvanını aldı. XIII. yüzyılda Moğol istilâsı, XV. yüzyılın başında Timur’un seferleriyle zayıflayan Gürcistan Krallığı bölündü. Kartli, Kaheti ve İmereti krallıkları, Guria (Gürel), Samegrelo, Çoruh ve Kür nehirlerinin kaynakları arasındaki topraklarla Türkiye’nin Artvin, Ardahan illeri ve Erzurum ilinin kuzeydoğusunda Samtshe/Sa-Atabago prenslikleri ortaya çıktı.

Gürcistan’ın bulunduğu coğrafi konum büyük bir öneme sahiptir. Güneyden kuzeye, doğudan batıya uzanan, tarihi kervan ve ticaret yolları üzerinde bulunmaktadır. Bundan dolayı, Gürcistan eski çağlardan beri Büyük İpek yolu’nun önemli bir parçası sayılmakta idi. Tarih boyunca Gürcistan hem Avrupa’nın hem Asya’nın bir parçası olmasından dolayı iki kıta arasında doğal bir köprü olmuştur. Gürcistan topraklarında ilk insanın izlerine 400 bin yıl önce rastlanır. M.Ö. 2000 yıllık döneminde gürcü kabilelerinin komşuları güneyde Hitit ve Mitanlar, daha sonra Urartu ve Asurlular olmuştur. Kaynaklar, bu günkü gürcülerin ataları olarak tarihi Gürcistan topraklarının güney batısında 2000 yıllık dönemin sonlarında kurulan Diaoh ya da Tao denilen kentleşmiş büyük bir topluluğun varlığından bahsederler. İkinci büyük topluluk ise, M.Ö, 9–8 asırda Karadeniz’in güney ve doğu kısımlarında bulunan Kolh’lardır. M.Ö kurulan İberya devleti ise Kafkasya’da kurulmuş devletlerarasında büyüklük ve etkinlik bakımından en ileri derecelere ulaşmış tarihin kaydettiği en eski ve önemli devletlerdendir. İlk dönemlerde Gürcüler, Kafkasya’nın çok güneylerine kadar genişlemiş ve yayılmış iseler de daha sonraları Ari kavimleri, Orta Asya’dan, İran’dan gelen kuvvetlerin önünden çekilerek Kafkasya’nın güney eteklerine yerleşmişlerdir. Gürcistan en eski dönemlerde Kolhida, Lazika, İberya ve kısmen Albanya olmak üzere birkaç bölüme ayrılır. Kolhida kısmı İngur ve Rioni nehirleri arasında denizle sınır olan bölgeden oluşur. Lazika kısmı Kolhida bölgesinin güney kısmında yer alır. İberya bölgesi Tiflis ve doğu kısımlarından oluşmaktadır ve Tiflis ile Hazar denizi arasında kalan Albanya bölgesinin batı kısmı da Gürcistan topraklarını oluşturan bölgeler arasında gösterilmektedir.

M.Ö. 4. asırda Parnavaz, dağınık yaşayan gürcü kabilelerini birleştirerek başkenti Metsheti şehri olan “Kartli” devletini kurdu. Kral Parnavaz, ülkeyi sekiz vilayete (eristavlık) bölerek her birine birer vali (eristav) atadı, ayrıca Gürcüceyi devletin resmi dili ilan etti ve ilk Gürcü harflerini oluşturdu. İlk krallık sülalesi olan Parnavaz soyundan gelen krallar, M.Ö. 302 ve M.S. 186 yılına kadar hüküm sürdüler. MS. 5. yüzyılda Gürcistan’ın başkenti, Kral Vahtang Gorgaslani tarafından Mesheti şehrinden Tiflis’e taşındı. M.S. 300’lü yıllar ile 600’lü yıllar arasında Gürcistan, Roma ve Sasani devletlerinin etkisinde kaldı. Bu dönemlerde Batı Gürcüstan (Kolhida, İmereti ve Egrisi) 400 yıl kadar Roma imparatorluğunun etkisinde, bu tarihlerden sonra Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılmasıyla İstanbul merkezli Bizans imparatorluğunun etkisine girdi. Doğu Gürcüstan (Kartli ve İberya) ise İran merkezli Sasani Devletinin hegemonyasında kaldı. MS 4. yüzyılın ilk yarısında Kartli Kralı olan Kral Mirian, Kapadokyalı Nino’nun telkinleri ile çok tanrılı inancı terk ederek Hıristiyanlığı kabul etti ve ülkenin resmi dinini Hıristiyanlık olarak ilan etti. Kral Mirian döneminde Gürcü halkı Hıristiyan olmaya başladı.

Gürcü dilinin zorluğu ve Gürcü kaynaklarına bu sebeple yeterince ulaşılamadığından ötürü, özellikle Gürcistan’ın orta çağ dönemi ile ilgili Türkçe çalışmalar çok azdır. Kraliçe Tamar hakkında bilinenler genellikle onun Anadolu Selçuklular ve Trabzon Rum İmparatorluğu’nun kurulmasındaki etkisi üzerine olup, ifadeler birbirini tekrarlamaktadır. Aynı şekilde torunu Tamar nam-ı diğer Gürcü Hatun’un yapmış olduğu hanedan evlilikleri ve kızı Rusudan’ın Türklerle olan yoğun ilişkileri konusunda da sınırlı bilgiler mevcuttur. Bu makalenin amacı, Kraliçe Tamar dönemini birincil elden Gürcü kaynakları ve ağırlıklı olarak Gürcü ve Türk araştırma eserlerinde yazılanlarla birlikte mukayese ederek açıklamaktır. Kraliçe Tamar döneminin aydınlatılmasında en önemli Gürcü kroniği hiç şüphesiz ki Kar’tlis Tskhovreba’dır. Eser 18. yüzyılda Kral VI. Vahtang’ın (1675- 1737) emri ile halk arasında dilden dile dolaşan bilgilerin derlenmesiyle oluşmuştur. Derlenmesi sırasında Gürcü kilisesi kayıtlarından istifade edilmiş, M. Brosset ise bu kroniği Fransızca’ya “Historie de la Georgie” olarak çevirmiş, çevirinin 1212 yılına kadar olan dönemi Fransızcadan Türkçeye Hrand d. Andreasyan tarafından çevrilerek Türk Tarih Kurumu yayımlanmıştır. Kroniğin tamamı ise önemli bir Gürcü tarihçisi Roin Metreveli tarafından geçtiğimiz yıllarda İngilizce olarak yayınlanmıştır. Bu anonim yıllık Selçukluların Kafkasya hareketleri ve Türkiye Selçukluları gibi konularda oldukça önemli bilgiler vermekle birlikte, Türk literatüründe eserin önemine ilk dikkat çeken Zeki Velidi Togan olmuştur.(1) Diğer önemli kroniklerden biri, müellifi bilinmeyen Kraliçe Tamar’ın tarihidir. Büyük Selçuklu devrinin çöküşü ve Tamar döneminin en önemli birincil elden kaynağı ise Kraliçe Tamar’ın vakanüvislerinin yazmış olduğu “Taç Sahiplerinin Tarihi ve Medhi” ile “Kraliçe Tamar’ın Tarihi” isimli kroniklerdir.(2 )Taç Sahiplerinin Tarihi ve Medhi isimli eser daha çok Yakın Doğu’da gerçekleşen siyasî ve sosyal olaylar bu olayların başrol oyuncuları olan Agaryanlar, İsmaililer ve Müslümanlar hakkında bilgiler vermektedir.(3) Gürcistan’ın “Altın Çağ” olarak adlandırıldığı 10-13. Yüzyılın başlangıcı arasındaki dönemin yazılı kaynakları ve daha sonra yapılmış araştırma eserlerine bakıldığında, var olan dönem ve tarihi karakterlerin oldukça efsanevi bir anlatımla ve ağdalı bir üslupla yazıldığı görülmektedir.

Dönemin bu bahsi geçen kaynaklarında; yazım ve üslupta, dini unsurlar çok ön planda tutulmuş, anlatılan olaylar mübalağalı bir şekilde anlatılmıştır. Gürcistan tarihçileri Kraliçe Tamar dönemine şüpheyle yaklaştığından ötürü Gürcistan akademik tarih araştırmalarında da Kraliçe Tamar dönemi tam olarak irdelenmiş değildir.(4) Bütün Gürcistan’a yeni bir güç getiren ve Gürcistan’ı siyasî ve ekonomik olarak geliştiren, çağdaşları tarafından övgüyle bahsedilen birincil elden kaynaklar ve sayısız efsanelere konu olan ve “kutsanmış” olarak anlatılan Kraliçe Tamar’ın karmaşık dönemi, şimdiye kadar adaletli ve derin bir şekilde temel bir araştırmaya tabii tutulmamıştır. Çeşitli sebeplerden ötürü, Kraliçe Tamar’ın oldukça ilginç insani ve siyasi imajı şu ana kadar incelenmemiştir, incelenen eserler ise belirli bir çerçeve içerisinde sınırlı kalmıştır.( 5 )11. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Kartli Krallığı için yeni bir tehlike ortaya çıkmıştır. Orta Asya'dan gelen Türk Selçuklular; Irak, İran, Ermenistan, Azerbaycan, Anadolu ve Gürcistan'ı işgal etmişlerdir. 1064-1065 yılında Selçuklu Sultanı Alparslan ve ordusu Gürcistan'a sefer düzenleyip Javakheti’yi(6) işgal etmiş, 1068 yılına gelindiğinde ikinci kez tekrar Gürcistan'a girmişlerdir.(7) Büyük bir başarı kazanan Alp Arslan, Gürcü Kralı Bagrat’a zafer sonrası bir mektup yazıp iki seçenek sunmuştur. Bunlardan bir tanesi İslam dinine geçmesi, diğeri ise sultana yıllık cizye ödemesiyle alakalıdır ki, Bagrat yıllık cizye ödemeyi kabul etmiştir.(8) Gürcü Kralı Bagrat’ın bu tutumu ilerleyen yıllarda da diğer Gürcü hükümdarları tarafından genellikle aynı şekilde devam etmiştir, dinlerine ciddi şekilde bağlı olan Gürcüler ağırlıklı olarak dini seçimlerini ön planda tutan anlaşmalar yapmaya tercih etmişlerdir.

1080 yılına gelindiğinde ise Selçukluların Gürcistan’a “Büyük Türk İstilası” başlamıştır. Bu dönemde Gürcistan kralı, IV. Bagrat oğlu II. Giorgi’dir. 1072- 1089 yılları arasında tahta kalan II. Giorgi döneminde Kartli Krallığı Selçuklu akınları yüzünden birçok yönden kötü bir dönem geçirdiğinden ötürü, Gürcistan bu dönemde, Selçukluların bir kolu haline gelmiştir. Ülkeyi yönetecek güçlü bir kral gereksinimini II. Giorgi karşılayamadığından ötürü devlet adamları onu güç kullanarak tahttan indirip yerine 16 yaşındaki oğlu IV. David (1089-1125) getirmişlerdir.(9) 16 yaşındayken tahta geçen genç Kral David (Kurucu David / David Agmashenebeli) Gürcü kroniklerinde yetenekli, güçlü ve iyi bir idareci olarak geçmektedir. En büyük amacı ise Gürcistan'ı birleştirmektir. Halk ona ''oluşturucu, inşa edici'' isimlerini vermiştir.(10) Faruk Sümer’de “Selçuklular Devrinde Doğu Anadolu’da Türk Beylikleri” isimli kitabında David’den “Gürcistan’ın dirayetli kralı” olarak bahsetmektedir.(11) IV. David ile birlikte ekonomi, eğitim, askeri ve siyasi alanlarda “Altın Çağ” Gürcistan’ının en parlak dönemi, ardından gelen krallar ve özellikle III. Giorgi ve Kraliçe Tamar’ın icraatları ile bir yüzyıl daha devam etmiştir. IV. David özellikle,(12 Ağustos 1121 senesinde meydana gelen Didgori Muharebesi’nde, Büyük Selçuklu Devleti’ne karşı kazanmış olduğu başarıdan dolayı Gürcü tarihi ve milleti için önemini kaybetmeyen bir isimdir. 11 -12. yüzyıllarda Gürcü toplumsal düzeni bir feodal sistem ile yönetilmekte dolayısıyla sınıfsal ayrım baş göstermekteydi. Feodal sistemin tarih boyunca uygulandığı her millette olduğu gibi, Gürcistan’da da bu durum feodal beylerin birbiriyle çatışması durumuna dönüştü ve 11. yüzyıl boyunca Gürcü halkı feodal beylerin birbirleriyle olan mücadeleleri altında ezildi ve ülke gelişemedi. 12. yüzyılın başında Kral II. Giorgi’nin oğlu IV. David tahta geçtiğinde ilk olarak bu duruma bir son verdi.(12) Bundan bir zaman sonra, Kraliçe Tamar’da yönetime geçtiğinde ilk icraatı; ülke içerisinde hala etkileri olan bu ayrıcalıklı sınıfla ilgili vermiş olduğu kararlar olacaktır.
Gürcü Krallığı’nın “Altın Çağ” olarak adlandırıldığı dönemin 60. kralı 63. Hükümdarı (13) olan Kraliçe Tamar, David Aghmashenebeli’nin (1089-1125- IV. David) torunudur. Kraliçe Tamar’ın doğum tarihinin 1156 yılı olduğu konusunda görüşler vardır.(14) Annesi Osetya Kralı’nın kızı Burdukhan’dır.(15) Tamar dönemin koşullarına göre iyi bir eğitim almıştır.(16) Gürcistan Krallığı’nın ilk kraliçesi olan Tamar dönemi Gürcistan’ın sadece siyasi açıdan değil kültürel açıdan da en parlak dönemi olarak görülmektedir. Bir kısmı günümüze kadar gelen kilise, manastır ve freskleri bunun kanıtı olarak gösterebiliriz. Aslında, Tamar’ın saltanat dönemi 12. yüzyılın ilk çeyreğinde IV. David’in sağlamış olduğu politik, ekonomik ve kültürel gelişimlerin bir devamı (1 7) şeklinde bir yargıya varmak yanlış olmayacaktır. 1156 -1184 tarihleri arasında Gürcistan kralı olan III. Giorgi, I. Dimitri (1125 -1156) gibi IV. David’in ardıllarından biriydi. (18) III. Giorgi, özellikle Selçuklu Türkleriyle yaptığı savaşlar ve Kıpçak baskınları sırasındaki politik çözümleriyle bahsi geçen bu dönemin hükümdarlarından biriydi. Herhangi bir erkek çocuğu olmayan III. Giorgi 1178 yılında kızı Tamar’ı tahtın varisi olarak ilan etmiş, 27 Mart 1184 yılında “Kutsal Hafta”(19) da ölümüyle birlikte ise Tamar’ın tahta çıkması vuku bulmuştu. Tamar tahta çıktığında ilk olarak feodal beylerin yönetimden doğan boşluktan yararlanıp çıkarttıkları kargaşa ortamını bertaraf etmekle uğraştı ve kiliseyle ilgili sorunların çözümüne odaklandı. Gürcü telif eserleri ve kroniklerine bakıldığında genel olarak Tamar’ın Gürcü kilisesinde var olan sorunlarla uğraştığı ve düzenlemeler de bulunduğu sıklıkla belirtilmektedir. Bu durum, geçmişten günümüze Gürcülerin dini bakış açısı ve inandıkları dine gösterdikleri hassasiyetlerinin yadsınamayacak bir olgu olduğunun göstergesidir.

Bu dönemde Kutlug/Kutluk Arslan ile olan iç savaş bu dönemde hızla büyüyen Gürcistan’ı kısa bir dönem durağanlaştırmıştır. III. Giorgi döneminde Maliye Bakanlığı görevinde bulunan Kutlug Arslan Tamar tahta çıktığında toplanan kurultaya katılmayarak tepkisini ortaya koymuştur.(20) Kutlug Arslan Tamar yönetimini tanımayarak Lori/Somkheti’de yer edinmek istemekteydi.(21) İç isyan başlatan Kutlug Arslan’ı Tamar sert bir şekilde bastırmak istese de yönetimde ki diğer soylular bu durumun anlaşma ile çözümlenmesi taraftarı oldular.(22) Ancak alınan tedbirler yeterli olmadığından Gürcistan’da var olan feodal yapı gittikçe güçlenmeye köylülerde ezilmeye başlanmış, bunu engellemek amacıyla da Başbuğ Sevinç komutasında yeni Kıpçak nüfusu Gürcistan’a getirilmiştir.(23) Taht değişimi sırasında yaşanılan Kutluk Arslan’ın sebep olduğu bu kargaşa ortamı sakinleştirildikten sonra toplantıda alınan kararlar uygulanmaya başlandı.

Liyakat usulüne göre kiliseye hizmet etmeye uygun görülen kişiler seçilerek göreve getirildi. Toplantının bir diğer konusu Tamar'ın evlenmesi gerektiği idi.(24) Bu konunun gündeme gelme sebeplerinden biri, “kadından hükümdar olmaz, kadın tahta varis olamaz” görüşleridir. Ancak bunun yanı sıra hiç şüphesiz dönemin güçlü Gürcistan Krallığı’nın başka ülkelerle ittifak arama ihtiyacı durumu da önemli bir sebepti. Devletlerin varlıklarını güçlü olarak sürdürmeleri için önemli olan “hanedan evlilikleri” sayesinde siyasi ve ekonomik güç sağlama durumundan özellikle uzun süredir feodal beylerle mücadele içerisinde olan Gürcistan’ın güçlenmek için bir müttefik güce ihtiyacı olması gerekli görünüyordu. Bundan dolayı, yönetimde Tamar’ın evlendirilmesi ile ilgili önemli bir konu gündeme geldi. Yönetim, cinsiyet ayrımcılığı, babasının baskıcı politikaları gibi meseleler yüzünden güçlü bir müttefik bulmak adına Kraliçe Tamar’ın evlendirilmesi uygun gördü. Özellikle halası Rusudan ile iyi ilişkileri olan ve halasının da siyasi evliliklerinde ısrarı ve etkisi olan Kraliçe Tamar iki siyasi evlilik yapmıştır. İlk evliliğini tahta çıktıktan bir yıl sonra vuku bulmuş ve Kiev Rus’u olan Iuri (Gürcüce: Giorgi) ile evliliği gerçekleşmişti. Başkent Tiflis yönetiminden Ameer Ablasian; Andria Bogoliubski oğlu olan Rus Prensi Iuri hakkında bir fikir ortaya attı ve yapılan görüşmeler sonucunda bu fikir onaylandı. Andria’nın ölümünden sonra prenslikte durum değişmiş ve Iuri Novgorod'tan sürülmüştü. Iuri'nin Hristiyan Ortodoks olması önemliydi, ancak seçilmesinin ilk nedeni ülkesinden sürülmesiydi ve Gürcistan'da bir destek arayışı içerisindeydi. Çünkü bu durum, Gürcistan'ın da siyasi çıkarlarını genişlettiği gibi ilerletmiş de olacaktı.

Tamar ile ilgili yazılan literatüre baktığımızda net olarak gördüğümüz durum Tamar’ın bu evliliği kabul etmek istemediği ve bu evliliğin çok kısa sürdüğü yönündedir. Tarihçiler, Iuri'nin kötü davranış gösterdiğini, Tamar ile aralarında geçimsizlikler yaşandığını ve iki ya da iki buçuk yıl süren evlilikten sonra 1187 yılında boşanarak Gürcistan'dan sürüldüğünü ve Konstantinopol'e geldiğini yazıyor.25 Ancak Iuri daha sonra da Tamar dönemi siyasetini etkileyecek faaliyetlerde bulunmuş, Doğu Anadolu’ya saldırmış fakat herhangi bir muvaffakiyet kazanamamıştır.

Kraliçe Tamar’ın ikinci siyasi evliliği ise 1189 yılında Asetinler’den26 David Soslan ile gerçekleşti. Kaynaklarda David Soslan ile evlilikleri konusunda ayrıntılı bilgiler bulunmamaktadır. Bilinen durum, David ve Tamar’ın halası Rusudan’ın aralarının iyi olduğu ve Tamar’ın iki çocuğu ve ölümünden sonra sırasıyla tahta çıkacak iki varis Laşa Giorgi ve Rusudan’ın David Soslan’ın çocukları olduğu konusundadır. Bunların yanı sıra David Soslan’ın Anadolu Selçukluları ile meydana gelen Pasinler (Orj: ბასიანი/ Basiani) Savaşı’nda Gürcü komutanı olarak görev aldığı ve yönetimde Tamar’a yardımcı olduğu hususu da eklenmelidir.27 1192-1196 yılları için Gürcü kaynaklarında şu ifadelere rastlamak mümkündür: Rusudan doğduktan sonra, Tamar Bardavi'yi işgal etti, yüksek miktarda servet topladı ve 30.000 rehineyi serbest bıraktı. Sonra David Soslan’ın komutasında Arzrum'a (Erzurum) girip bölgeyi istila ettiler. Daha sonra ise Gelakuni, Karkar ülkesi, Aran, Gandza, Dvin, Goraluki işgal edildi.28 Tamar dönemi, 1195 senesinde meydana gelen diğer en önemli olaylarından biri Şemkir/Şamkor (Orj. შამქორი) Savaşı’dır. İran (Azerbaycan) atabeyi Ebubekir Şirvanşahlar’a karşı bir saldırı başlattı, bu sırada Şirvan’da yıkıcı bir deprem hâsıl oldu.29 Şirvan Şahı Ağsartan bölge de hâsıl olan bu durumdan ötürü Ebubekir’in önünde duramadı ve Tamar’dan yardım istedi. Bunun üzerine; 1 Haziran 1195’te30 kale kent Şamkor civarında Gürcülerle Ebubekir güçleri arasında kanlı çarpışmalar başladı. Ebubekir ordusu yenilgiye uğradı ve Gürcüler yüklü ganimet elde ettiler, Şirvanşahlar’da Şamkori’yi geri aldı. Müttefik ordular Ebubekir’e karşı Arran bölgesi ve Azerbaycan’ın çeşitli şehirleri ve kaleleri geri aldılar. Bu durum Şirvanşahlar Devleti’nin iç karışıklığı önleyerek siyasi ve ekonomik durumunu düzeltmeye uygun bir zemin hazırladı.31 Aynı şekilde Gürcü Krallığı ‘da Gence’ye yöneldi ve orada da zafer kazandı.(32) Gürcistan kültür hayatı Osmanlı ve İran egemenliğinde devam etti. VI. Vahtang (1703-1724) başkanlığında gürcü kültür hayatı canlandırılmaya çalışıldı. Vahtang “Gürcistan’ın Ana Tarih Kitabı” XIV-XVII. dönemlere ait bilgileri ekleterek tamamlattı. Ayrıca astronomi, fizik ve kimya alanında kitaplar yazıldı, yabancı dillerden Gürcüceye çevriler yapıldı. 1709 senesinde matbaa kuruldu. Gürcüce-Gürcüce sözlüğü yapıldı. Bu dönemde gürcü kanunları kitabı tamamlanıp yürürlüğe girdi, saraylar yapıldı, sulama kanalları açıldı, kiliseler onarıldı. 1762–1783 yılları arasında Gürcistan’da yaşanan Osmanlı, İran ve Rusya nüfuz mücadelesi sonucunda Gürcü krallığı Rusya’ya yöneldi ve 1783’te Kral İrakli, Rus Çariçesi II. Katerina ile siyasi bağımsızlıklarının tanınması şartı ile bir anlaşma imzalayarak Rus himayesine girdi. Bu gelişme üzerine, 1795’te İran Şahı Ağa Mehmet Han, Tiflis şehrini alarak, halkının bir kısmını da İran’a sürdü. İran’ın saldırıları karşısında Gürcistan’ı yalnız bırakan Rusya 1801’de Kartli ve Kaheti’yi ilhak etti. Rusya Gürcistan’ın devlet yapısını hiçe sayarak ülkeyi Rusya’nın bir eyaleti haline getirdi. Gürcü prens ve asilleri, Gürcistan krallığını tekrar kurmaya çalıştılar ama bu çabaları sonuçsuz kaldı. 19. yüzyıl ilk yarısında gürcüler tarafından Rus yönetimine karşı ayaklanmalar başarısızlıkla sonuçlandı. Rusya hükümeti Gürcistan’ı tamamen kontrolü altına almak için Gürcü krallık ve prensliklerini lağv ederek gürcü hanedan üyelerini de Rusya’nın çeşitli bölgelerine sürdü ve bir kısmını da idam ettirdi. Ruslar, gürcü dilini ortadan kaldırmaya çalışarak, gürcü okullarını ve kiliseleri kapattırdı. Bu ayaklanmaların başında 1812 Kaheti, 1820 İmereti, 1828 Guria, 1832 tüm Gürcistan isyanları gelir.

Bu günkü Gürcistan, Kafkas dağlarının güney kısmında yer alıp, Türkiye, Azerbaycan, Ermenistan ve Rusya Fedarasyonu ve Rusya Fedarasyonuna bağlı Karaçay-Çerkez, Kabartay-Balkar, Kuzey Osetya, İnguşetya, Çeçenistan ve Dağıstan özerk Cumhuriyetleri ile sınır komşusudur. Gürcistan sınırları içerisinde, Türkiye sınırında Acara Özerk Cumhuriyeti, Rusya Fedarasyonu sınırında Abhazya Özerk Cumhuriyeti ve yine Rusya’ya ait Kuzey Osetya sınırında yer alan Güney Osetya Özerk Bölgesi yer almaktadır. Ayrıca Gürcistan’ın Karadeniz’e sahili bulunmaktadır. Günümüzde Gürcistan dışında Türkiye, İran, Azerbaycan, Fransa, ABD, Rusya Federasyonu, Avusturya ve İsveç gibi ülkelerde çok sayıda gürcü yaşamaktadır. Gürcistan dışındaki gürcülerin çoğunluğu Türkiye’de yaşamaktadır. Gürcistan’ın bu günkü nüfusu 5 milyona civarındadır. Nüfus’un yüzde 85’i Hıristiyan, yüzde 15’i ise Müslüman’dır. Ülke nüfusunun büyük çoğunluğu Gürcüler (75)den oluşmaktadır. Ruslar (6), Azeriler (6), Ermeniler (8), yüzde 5’ini nüfusun diğer kısmını teşkil eder.

Kafkas dilleri arasında en çok konuşulan ve alfabesi olma özelliğine sahip olan Gürcüce ayrıca dünyada alfabeye sahip on dört dil arasında yer almaktadır. Gürcüce, Svani, Mingerilia ve Lazca ile birlikte Kafkas dil öbeğine bağlı Kartveli dalını meydana getirir. Gürcistan’ın jeopolitik konumundan dolayı değişik ülke ve halkların etkileri tarih boyunca hissedilmiş ve bu etkileşimin bir sonucu olarak Gürcüceye birçok dilden kelime girmiştir. Gürcü edebiyatı 1500 yıllık bir geçmişe sahip olup, bütün dallarda büyük bir zenginliğe sahiptir. Gürcü edebiyatının en önemli eseri Şhota Rustaveli’nin yazmış olduğu Kaplan Postlu Şovalye adlı eserdir. Türkiye 1991 yılında Sovyetler Birliğinin dağılmasının hemen ardından Gürcistan’ın bağımsızlığını tanıyarak, egemenliğini, siyasi birliğini ve toprak bütünlüğünü destekledi. 1992’de Türkiye-Gürcistan arasında imzalanan “Dostluk, İşbirliği ve İyi Komşuluk İlişkileri” antlaşmasıyla, 1921 yılındaki Kars Antlaşması ile tanınmış olan Türkiye’nin doğu sınırı Gürcistan tarafından yeniden teyit edildi.

1 Tellioğlu, 2004: XVI.
2 Şengeliya, 2007: 237.
3 Şengeliya, 2007: 237.
4 Metreveli, 1991: 354.
5 Metreveli, 1991: 354.
6 Bk. Sevim, 2002:
9. “Tiflis – Çoruh ırmağı arası.”
7 Mesxia, 1976: 61. v 8 Piyadeoğlu, 2017: 87.
9 Mesxia, 1976: 62.
10 Mesxia, 1976: 63.
11 Sümer, 2015: 39.
12 Berdznenishvili, 1997: 139 -140.
13 Andreasyan, 2003: 360.
14 Rukhadzisa, 1917: 8.
15 Rukhadzisa, 1917: 9.
16 Metreveli, 2016: 377.
17 Metreveli, 1991: 354.
18 Çiloğlu, 1993: 46.
19 Çiloğlu, 1993: 355.
20 Kırzıoğlu, 1992: 131.
21 Kartlis Tskhovreba, 2014: 241.
22 Kırzıoğlu, 1992: 132.
23 Çoğ, 2015: 62.
24 Lortkipanidze, 2015: 423.
25 Lortkipanidze, 2015: 423 -424.
26 Berkok, 1958: 325.
27 Lortkipanidze, 2015: 424.
28 Rukhadzisa, 1917: 74-75.
29 Melikishvili, 146-149.
30 Azerbaycan Tarihi, 2007: 253.
31 Azerbaycan Tarihi, 2007: 253.
32 Berdzenishvili, 1997: 152-153.

KAYNAK: Murat Kasap Tarihçi/Yazar
Ayşe Beyza BÜYÜKÇINAR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder