EBA MÜSLİM - İ HORASANİ

Büyük âlim ve tarihçi İbni Tabataba Horasanlı Ebu Müslim’i anlatırken bu şahsın nesli, aslen nereli olduğu ve soyunun kime dayandığı hakkında aşırı derecede bir karışıklığın bulunduğunu söylemektedir. İbni Tabataba bu konudaki fikir ve düşüncelerini şu şekilde açıklamaktadır:

           Bazılarına göre Ebu Müslim hür bir insandır. Yani köle değildir. Bezercemher diye bilinen bir şahsın soyundandır. İsfahan’da dünyaya gelmiştir. Daha sonra Küfe’ye gelmiş Hz Abbasın oğlu Abdullah’ın oğlu Âli’nin oğlu İbrahim onu görünce akıllı, ileri görüşlü biri olduğunu sezmiş yanına alarak ona din ve dünya ilimlerini okutarak yetiştirmiştir. Onun ismini değiştirerek kendisine yeni bir lakap vermiştir.

          İbni Tabataba devamla der ki: Diğer bir görüşe göre Ebu Müslim aslında bir köledir. İmam İbrahim onu beğenmiş ve sahibinden satın almıştır. Daha sonra Abbasiler adına hilafet makamını ele geçirmek için lobi faaliyetlerinde bulunan Şia’sı (taraftarı) ile kendisi arasında haberci olarak kullanmıştır.  Ancak meşhurlaşıp şan ve şeref sahibi olunca Salit bin Abdullah bin Abbas’ın oğlu olduğu yine Ebu Müslim’in kendisi tarafından ortaya atılmıştır. Güya Ebu Müslim’den nakledilen bir habere göre Ebu Müslim diyormuş ki: Ben Abasın oğlu Abdullah’ın oğlu Salit’in oğluyum.

          İbni Tabataba daha sonra şöyle bir olay aktarmaktadır. Hz Abbasın oğlu Abdullah’ın bir cariyesi vardı. Günün birinde bu cariye ile yattı. Fakat daha sonra ondan uzaklaştı. O sırada cariye hamile idi. Böylece cariye Müslim’i doğurdu. Dolayısıyla Müslim Abbasi asıllıdır.[1]  

              Konu ile ilgili en çarpıcı bilgileri aktaran meşhur tarihçi ve Kadı İbni Xallikan kitabında Ebu Müslim ile ilgili birçok rivayeti bir araya getirerek aktarmaktadır. İbni Xallikan Ebu Müslim’in soy kütüğü ve aslı ile ilgili şunları söylemektedir. :

           Denildi ki asıl ismi Müslim’in oğlu Abdurrahmandır. Yine başka bir görüşe göre asıl ismi Osman’dır Abbasi ailesinin iktidar olması adına Emevi devletine karşı mücadele yapması ile meşhur olmuştur. Bir başka görüşe göre soy bağı şöyledir.  İbrahim bin Osman bin Yesar bin Şezuş bin Codern bin Bezarcemher bin Buxtikan El Farisidir. İmam İbrahim bin Muhammed bin Ali bin Abdullah bin Abbas onun ismini Abdurrahman olarak değiştirdi. İmam İbrahim, Abdurrahman ismini ona lakap olarak vermiştir.

          Yine diğer bir görüşe göre babası Rustak-i Farizin isimli şehre bağlı Sencord adında bir köydendir.[2] Diğer bir görüşe göre ise babası Maxuvan isimli bir köydendir. Bu köy Horasan’da Merv şehrine (Üç fersah ) 17 km uzaklıktadır. Babası uzun zaman bu köyden Küfe’ye hayvan ticareti için gidip gelirdi. Bir başka görüşe göre Setcan’ın oğlu Bendaz’ın bir cariyesi vardı. İsmi Veşike idi.  Setcan Horasana giderken onu Ma’kal’ın çocukları İsa ve idris isimli kardeşlere sattı. Cariye satılırken hamile idi. Bu cariye uzun süre İsa’nın yanında kaldı. O aralar Veşike garip bir rüya gördü. Rüyasını İsa’ya şöyle anlattı. Küçük abdest için oturdum. Bir de baktım ki altımdan bir ateş çıkarak semaya yükseldi ve yer ile gök arasını kapattı. İsa karnındakinin oğlan olduğuna ve meşhur olacağına bu rüya ile hükmetti. Daha sonra İsa Azerbaycan’a geldi orada Veşike Ebu Müslim’i doğurdu.[3] 

               Tarihçi Dinaver’i yazdığı kitabında bu konudaki görüşlerini şöyle açıklamaktadır. Ebu Müslim İsa ve İdris isimli iki kardeşin kölesi idi. Bu iki kardeş Acul aşiretinden Ma’kal’in çocukları idiler. Bunlar İsfahan’da yaşarlardı. Ebu Müslim’in annesi bunların yanında Ebu Müslim’i doğurdu. Dönemin Emevi halifesi o aralar Irak valisi Halit bin Abdullah al kusari’yi görevden alarak yerine Ömer Sakafi’nın oğlu Yusuf’u atadı. Yusuf Hz. Hüseyin ve Haşim oğulları taraftarlarının azılı bir düşmanı idi. İsa ve İdris kardeşleri Abasın evladının bağımlıları ve taraftarları olması nedeni ile Vasıt’ta birçok şahısla beraber hapse attı. Köleleri olan Ebu Müslim hapiste onlara hizmet ediyordu.

             Kesir ın oğlu Süleyman, Kart ın oğlu Lahiz, Malik’in oğlu Heysem Abbasi ailesi adına Horasan bölgesinde devlet başkanlığı için lobi faaliyetlerinde bulunuyorlardı. Bunlar hacca gidip Hem haclarını eda etmek ve hem de İmam Âli’nin oğlu Muhammed’in oğlu İbrahim’le görüşmek üzere Horasan’dan çıktılar. Vasıt şehrine ulaşınca hapiste birçok Abbasi taraftarının bu şehirde cezaevinde olduğunu işitince doğruca cezaevine gidip hükümlülerle görüştüler. Bu arada Ebu Müslim gelen misafirlerle ilgilenmiş ve onlarla beraber bir gece Vasıt’ta bir han’da kalmıştı. Kesir’in oğlu Süleyman bu gencin feraseti, ahlakı, Haşim’i ailesine bağlılığını ve sivri zekâsını görünce hayran kalmıştı. Sen kimsin, kimlerdensin diye sormaktan kendini alamadı. Bu soru üzerine Ebu Müslim dedi ki: Annem Acul aşiretinden Batin oğlu Ümeyr’in cariyesi idi. Ümeyr onunla yattı. O Ümeyr’den hamile kaldı. Fakat Ümeyr daha sonra onu sattı.  İsa ile İdris isimli iki kardeş onu satın aldı.

            Daha sonra annem İsa’nın yanında doğum yaptı. Onlar da beni oğulları gibi sevip büyüttüler. Sonra Süleyman, Lahiz ve Heysem oradan kalkıp Mekke’ye gittiler. Hac’da İmam İbrahim ile görüştüler. Horasan daki durum ve yapılan lobi çalışmaları geniş bir şekilde İmama anlattılar. Süleyman sonra sözü Ebu Müslim e getirdi. İmam İbrahim onun Süleyman’ın ağzından övgüsünü duyunca ‘’bak Süleyman’’ dedi. Dönüşte mutlaka Vasıt’a gidin ve bu genci ne pahasına olursa olsun İsa’dan satın alın. Onu Şam şehri yakınlarındaki Hamım bölgesine gönderin. Bundan sonra sizinle görüşüp görüşmeyeceğim belli değil. Bu çocuk benimle sizin arasında postacılık görevi yapabilir. Çünkü Ben onun şahsında birçok güzelliklerin olacağını seziyorum. Bunun üzerine Süleyman Vasıt’a gelince doğruca İsa ve İdris kardeşleri buldu. İmamın görüşünü ve talebini onlara iletti. İsa ben İmam’a bu köleyi hibe ettim deyip onu Hamim’e yolladılar[4].  

         Coğrafyacı Makdis-i Bu konudaki görüşünü kitabında şöyle açıklamaktadır.[5] ’’ Hicri 125 yılında Abbasiler adına lobi faaliyetinde bulunan Kahtabe ve diğerleri Horasan’dan çıkararak Mekke’ye gitmek üzere yola çıktılar. Gayeleri İmam İbrahim ile görüşerek yeni bir strateji belirlemekti. Yol üzerinde Küfe ye uğradılar. Bu şehirde Abbasi yandaşlarından Acul ailesinden Asım’ın oğlu Yunusun Valilik tarafından hapse atıldığını öğrendiler. Doğruca hapse giderek onları ziyaret ettiler.  Onlara hapiste Hübeyre ve Ebu Müslim isimli köleler hizmet ediyordu. Köle Ebu Müslim’in hal ve hareketleri lobi heyetinin dikkatini çekmişti. Ahlakı ve edebi, terbiyesi, sivri zekâsı, olaylara hâkimiyeti, heyette büyük bir iz bırakmıştı. Heyet Mekke’ye ulaşınca Önder (imam)  İbrahim ile görüştüler. Görüşmeler sırasında Heyetten biri Küfe de rast geldiği kölelerden Ebu Müslim’i uzun uzun överek faziletinden ve dehasından Abbasi ailesine bağlılığından bahsedince önder İbrahim onlara: Şayet bu bahsettiğiniz şahıs köle ise onu adıma satın alın. Şayet hür bir adam ise onu mutlaka yanınıza alın ve bana getirin dedi. Onlar da bu emri yerine getirdiler.

          Miladi 913 yılında yazıldığı tespit edilen ve Bağdat’ta Ebu Hanife külliyesinde bulunan el yazması bir kitapta Ebu Müslim ile ilgili geniş bir bilgi yer almaktadır. Bu kitap yazılış tarihi itibarı ile Ebu Müslim’den bahseden ilk eser niteliğini de taşımaktadır. Daha sonra kaleme alınan tüm eserler bu el yazmanın aktardığı bilgilerin biraz değişiğini veya aynısını aktarmaktadırlar. Söz konusu el yazmasi kitap Ebu Müslim den şöyle bahseder[6] 

             Denildi ki Ebu Müslim in babası İsfahan asıllı olup oranın halkındandır. Onu Anne tarafından dedesi buluğ çağına kadar beslemiş büyütmüştür. Aynı köyde bulunan Huzaa aşiretinin dedesini köyde sıkıştırması sonucu kaçarak İsa ve İdris isimli iki kardeşlere sığındı.

           Yine Şebib oğlu Ömer’den aktarılan bir görüşe göre Ömer bu konuda şöyle dedi: Ebu Seleme’ye dedim ki Ebu Müslim’i satın al. Ben bu oğlanın şahsında kölelik ruhu göremiyorum kendisinde köleye benzeyen bir belirti yok. O, fakat bu bir tüccar için alınıp satılan bir köledir dedi. Daha sonra şanı ve şöhreti yükselince Yunus’un oğlu Asım’ a dedim ki Bana Müslim’in soyu ile ilgili bilgi verir misin? Yunus Şöyle dedi. Bir ara Yemen asıllı bir şahıs bana misafir oldu. Bu şahıs Kazvin vilayetine gidip orada Abbasi ailesi adına mücadele yapmak istiyordu. Beraberinde bir cariye vardı. Beraber Kazvin’e doğru yola çıktık. Bizimle gelen şahsın cariyesi hamile idi. Adam Kazvin’e varınca vefat etti. Cariye de Kazvin’de Ebu Müslim’i doğurdu. Henüz lohusalık dönemi bitmeden cariye de vefat etti. Biz de çocuğu bulunduğumuz evin sahibine teslim ettik. Büyüyene kadar orada kaldı. Bu aileden bir kadın bana şöyle dedi: Müslim’in doğumundan üç-dört gün önce annesi bana dedi ki:  Ben rüyada bir yırtıcı kuş doğurduğumu gördüm. Diğer kuşları vurarak parçalıyordu.

         Yine Hişam’ın oğlu İbrahim anlattı. Bir ara Ma’kal in oğlu İsa’ya Müslim’in soyu ve nesli ile ilgili bir soru sordum. İsa bana şöyle anlattı. Babam bir ara Hacca gitmişti. Orada Yemen asıllı biri babamla arkadaşlık kurmuş ve onunla Küfeye (Necef) kadar gelmişti. Babam ona Küfeye niçin geldiğini ve maksadının ne olduğunu sorunca adam Deylem vilayetine gidip orada (Abbasiler adına) savaşmak istiyorum dedi. Adamla beraber bir cariye vardı. Ona hizmet ediyordu. Babamla beraber yola çıkıp Karmisin şehrine varınca adam orada hastalandı. Babamın anlattığına göre adam tedavi olmak üzere babamdan para talep etmiş. Para karşılığında ise yanında bulunan cariyeyi rehin olarak bize bırakacağını söylemiş. Babam İdris ona 700 dirhem para vermiş fakat cariye de senin olsun istemiyorum demiş. Babam ve arkadaşları savaşmak üzere horasan içlerine doğru gitmişler. Dönüşte uğradıklarında adamın öldüğünü ve cariyenin de doğum esnasında vefat ettiğini görmüşler. Müslümü alıp yanımıza getirdiler. O da yanımızda büyüdü. Yanında Okuduğumuz çocuk hocası ona Abdurrahman ismini verdi. Ebu Müslim olarak ta lakaplandırdı.

          Yine kuvvetli bir görüşe göre ve çoğunlukla bilginlerin kabulüne göre Ebu Müslim İsfahan halkından birinin oğlu idi. Ma’kal’in oturduğu köydendi.  Çocukları İsa ile İdris hapse girince Ebu Müslim onlara hapiste hizmet etmekte idi. Bir Ara Ebu seleme onları ziyarete gitti Ebu Müslimin dehasını ve marifetini görünce onu İsa’dan kendisine satmasını rica etti. O da onu Ebu selemeye 700 dirheme sattı. Ebu Seleme onu Abbasi taraftarlarından Meşhur Musa Sirac’a verdi. Ebu Seleme nin oğlunun anlattığına göre Ebu

Seleme Ebu Müslim’le beraber İmam İbrahim’in yanına gitmişti. İmam İbrahim Ebu Müslim’i görmüş beğenmişti. Ebu Selemeye dönerek; Kim bu oğlan? Ebu seleme kölemdir. Onu satın aldım demiş. İmam ben bu çocuğun şahsında birçok güzellik görüyorum. Allah onu hayırlı kılacak dedi. Ebu Seleme derdi ki İsfahanlı Ma’kal’in oğlu İsa bana dedi ki: Ya Ebu Seleme bu Çocuğun geleceği parlaktır. Bir gece rüyamda İnsanların büyük bir vadide toplandığını gördüm. Ona bir minber verilmiş o minberde emirler yağdırıyordu. Emevi ailesini kesip onların kanını içiyordu.

                 Tarihçi Salih Süleyman Elveşimi kaleme aldığı eserinde Ebu Müslim ile ilgili birçok fikir ve düşünceyi aktardıktan sonra şöyle devam etmektedir. Ebu Müslim’in aslı ile ilgili bilgiler çok karmaşıktır, fakat gerçeğe en yakın fikrin babasının İsfahan Kürtlerinden olduğu düşüncesidir[7].

                   Tarihçi Flip Hita bu konu üzerine yaptığı çalışmada şöyle der: Gördüm ki bu adam Fars/İsfahan diyarındandır. Fakat aslı ve nesli meçhuldür.[8]   

      Coğrafyacı ve tarihçi Mes’udi Ebu Müslim’i anlatırken derki: Kimisi Arap olduğunu kimisi Fars olduğunu söyler. Genelde Fars asıllı olduğu ve Xartina isimli bir köyden olduğu söylenir. Hatta Farsların bir çeşit elbisesine de xartiniye derler.[9]  

                   İbni İmad El Dumuşki Ebu Müslim ile ilgili fikirlerini şöyle açıklamaktadır. İsmi Abdurrahman bin Müslim’dir. Abbasi ve Haşimi ailesinin hâkimiyeti için mücadeleye girişenlerdendir. Babası Müslim bir gün rüyasında penisinin ucundan bir ateşin çıktığını ve semaya doğru yükseldiğini böylece bütün doğuyu kapladığını görür. Bunu yanında kölesi olduğu Ma’kalın oğlu İsa’ya anlatır. İsa ona derki: senden bir çocuk olacak ve o büyük bir şan, şöhret sahibi olacak. Sonra babası ölür. Annesi İsa nın yanında doğurur. Uzun süre sonra İsa ve İdris kardeşler hapsedilir. Bilindiği üzere İsa meşhur Ebu Delf el İclinin babasıdır. Ebu Müslim in konusu üzerinde arasında büyük ihtilaflar mevcuttur. Denildiğine göre bir gün Ebu Müslim’in yanında Abbasi yandaşlarından bir cemaat toplanır. Bunlar beraberce İmam Muhammed bin Ali bin Abdullah bin Abbas’a gizlice bağlılıklarını bildirmek üzere Mekke ye giderler. İmamı ziyaretleri sırasında İmam Ebu Müslim e derki: sen devletimiz adına hareket etmelisin. Daha sonra imam vefat eder. Oğlu İbrahim’e vasiyette bulunarak onun kıymetini bilmesini emreder[10] .

                    Kahire Üniversitesi İslam tarihi öğretim görevlisi Doktor Hasan İbrahim Hasan, Ebu Müslim hakkındaki görüşünü şöyle açıklamaktadır: Tarihçiler Ebu Müslim in nesebi, aslı hakkında ihtilafa düşmüşlerdir. Bazılarına göre o köle olmayıp hür bir insandı. Adı İbrahim, Babasının ismi ise Osman idi. Kendisine Ebu İshak lakabı verilmişti.(İshak ın Babası)Soy kütüğü ise Bezercemher’e dayanır. İsfahan’da doğdu. Sonra Küfe’ye(Bu gün ki Necef şehrinin yeri)  hicret etti. Hicret esnasında yedi yaşında idi. İmam İbrahim onu görünce ismini değiştirerek: kitapta gördüğüm gibi ismini değiştirdim ta ki isteğimiz yerine gelsin. Adını Abdurrahman bin Müslim koydu. Kendisine Ebu Müslim (Müslümanların babası) olarak künye verdi. Ebu Müslim’in hanımı Tayy aşiretinden idi. Bu hanımı aile olarak Horasan da oturuyordu.

                     Dr. Hasan İbrahim Ebu Müslim’in İmam İbrahim ile görüşmesini de şöyle açıklamaktadır.  Süleyman bin Kesir ve diğer bazı Abbasi ailesi taraftarları ile Horasan’ı terk ederek İmam İbrahim ile görüşmek üzere Mekke’ye doğru yola çıkmışlardı. Hicri 124 (miladi 743) yılına rastlayan bu sefer de yol üzerindeki Küfe şehrine uğradılar. Küfede Abbasi yanlısı Asım bin Yunus El İcli’ye uğradılar. Asım ve Ma’kalın çocukları İdris ve İsa isimli kardeşler Emevi valisi Yusuf ibni Ömer tarafından hapsedilmişti. Ebu Müslim ise hapiste İcil ailesine hizmet ediyordu. Süleyman beraberindeki arkadaşları ile bunları hapiste ziyarete gitti. Orada Ebu Müslim ile karşılaşıp onun zekâsı ve ahlakına hayran kalmıştı. Süleyman daha sonra Mekke’ye gidince Ebu Müslim’i İmam İbrahim’e anlattı. Böylece Ebu Müslim’in İmam İbrahim adına alınıp Hamim bölgesine gönderilmesi kararı alındı[11].

            Buraya kadar tarihi eserlerden aktardığımız bilgiler genelde bu şekildedir. Dilerseniz bu bilgiler ışığında Ebu Müslim’in soy kütüğü ile ilgili düşünceleri aktarımları genel bir incelemeye tabi tutalım:

           Şu bir gerçektir ki Ebu Müslim dünya tarihinin serüveni içinde dengi çok az bulunan bir şahsiyettir. O yaptığı menfi propaganda ve lobi çalışmaları ile tarihte devletlerin nasıl devrilebildiğini, hanedanların nasıl yerle bir edildiğini göstermiştir. Üstelik bu propagandacı şahıs halk içinde ne soy bakımından en üstünü, ne mevki bakımından en şereflisidir. Haliyle böyle olunca da meşhur olmuş ve tanınmış bir şahsiyetin soy kütüğü, nereli olduğu hususu, tarihte en çok tartışılan konulardan olması normaldir.

           Ebu Müslim’den ilk defa bahseden eser Abbasi oğullarının hayatını anlatan el yazma bir kitaptır.  Hicri tarihle 300 cü yıla, miladi tarihle 912 yılında yazıldığı tespit edilen bu eserin kim tarafından yazıldığı ne yazık ki bilinmemektedir. Zaten eser çok yakın tarihte Bağdat İmamı Azam Ebu Hanife külliyesi, üniversite kütüphanesinde ismi bulunmayan el yazma eserler üzerinde inceleme yapan Dr. Abdülaziz Devri tarafından bulunmuştur. Eser Hazreti Abbas’ın (Allah ondan razı olsun) hayatından başlayarak Horasan askerlerinin Küfe şehrini istila etmelerine kadar ki olayları anlatmaktadır. Arapça kaleme alınmış bu eser Yaklaşık el yazma ile 403 sayfa olup Beyrut Sadr yayınevi tarafından 7–9–1971 tarihinde basılmıştır. Bu kitaba göre kesin olmamakla beraber Ebu Müslim’in doğum tarihi miladi 727 dır . Öldürülmesi ise hicri 147, miladi 765 yılıdır. Her ne kadar öldürüldüğünde 32–38 yaşında idi gibi çelişkili yıllar verilse de bu el yazma kitabın yazılış tarihi ebu Müslim’in vefatından 148 yıl veya biraz sonrasıdır. Bu da kitabın yazarının konu üzerindeki görüşünü son derece ehemmiyetli hale getirmektedir. Zira bu kitap ebu Müslim’in yaşadığı döneme en yakın yazılmış eserdir.

           Bu kitaptan yukarıda ebu Müslim ile ilgili kısmı özetleyerek aktarmıştık. Kitabın bize verdiği bilgilere bakıldığında Ebu Müslim’in babasının İsfahan halkından olduğu görülür. Yine aynı esere göre babası vefat ettiğinden Ebu Müslim dedesi tarafından büyütüldü.

           Daha sonra ailesi İsfahan’da bazı hakaret ve zorlamalara maruz kalmış, dedesi ve annesi göç ederek aynı şehir halkından olan ve genelde Küfe’de (Bugün ki Irak devleti Necef şehri yerinde bulunan eski bir şehir ) yaşayan Ma’kal isimli şahsın ailesine sığınmışlardır. Fakat Ebu Müslim in dedesinin Ma’kal’a sığınması çok kısa bir dönem olacak ki muhtemelen vefat etmiş; Müslim tamamen İdris tarafından yetim olarak büyütülmüştür. Daha sonra yetim olan bu çocuk İsa ve İdris isimli kardeşlerin yetimi olarak çocuklarına hizmet etmiş Köle olmasa bile köle statüsüne tabi tutulmuştur. Nitekim Kitap İdris’in aslının da Ebu Müslim’in babasının köyünden olduğunu söylemektedir. Fakat aynı eser daha sonra aktardığı haberlerde sadece annesinin cariye olarak Yemenli birinden alındığını söylemektedir. İşin hikâye tarafını bir tarafa bırakırsak Bu eserin sahibi Ebu Müslümün her halü karda İsfahan’lı olduğunu ve İsa ile idris isimli kardeşlerin kölesi olduğunu açıkça kabul etmektedir. 

            Kendisi bir İslam dini hukukçusu ve Kadı, (hâkim) olan İbni Hallikan (Xallikan) sözü edilen el yazmadan sonra Ebu Müslim’den bahseden ikinci ve en önemli yazardır. Bu yazar kitabında Ebu Müslim ile ilgili birçok anlatımı aktarır. İbni Hallikan aktardığı rivayetlerden birinde Ebu Müslim’in İsfahan asıllı olduğunu aktardıktan sonra hem annesinin hem de mensup olduğu aşiretin ismini verir. Bu yazara göre Ebu Müslim’in annesinin ismi Veşike ve aşireti ise Buxtikandır. Soyu İse Bezercemher’e dayanmaktadır.

          Veşike aşiretlerde  = Güzel kız anlamına gelir. Günümüzde Veşike veya xeşike olarak hala aşiretler arasında kızlara isim olarak kullanılır. Buxtikan aşireti ise günümüzde hala hayatını sürdüren bir aşirettir. Lor gurubuna mensuptur. Aşiret İsfahan asıllıdır. Çok geniş ve büyük bir aşiret olup yaklaşık 35 kabileden müteşekkildir.1800 lü yıllardaki nüfusları 22200 aile oldukları bilinmektedir. Bu aşirete bağlı kabilelerden biri Selahaddin Eyyubinin Mensup olduğu Revadi kabilesidir. Kendi aralarında Heftleng ve Çarleng diye iki ana kısma ayrılırlar. Nitekim Selçuklular döneminde Horasan’da Selçuklulara en büyük destek bu aşiretten gelmiştir. Aynı aşiretten Hezarhesp Selçuklu reisi Dukakın eniştesidir.  Bacısıyla evli idi. Bu aşiret tarihte Fadlavi ismi ile bir devlet kurmuştur.  

            İbni Hallikanın dikkat çekici diğer bir aktarımı ise Ebu Müslim’in babasının Merv şehrine bağlı Maxuvan köyünden olduğu iddiasıdır. Fakat bu görüşü İbni Hallikan’dan başka aktaran bir eser yoktur. Gerek ibni Tabataba gerekse Dinaveri ve İbni İmad Ebu Müslim’in İsfahanlı olduğunu kabul etmektedirler. Mesudi de onun Farslardan olduğunu kabul etmektedir. Merv ile ilgili rivayet İslam tarihçileri arasında revaç görmemiştir.

          Dolayısıyla İsfahan asıllı olduğunda ittifak vardır. Ebu Müslim’in Abbasi ailesinin Önderi İmam İbrahim tarafından Horasana gönderilmesinin sebepleri arasında Horasan da Ebu Müslim’in akrabalarının çok olmasıdır. Nitekim Mesudi Horasanda Ebu Müslim döneminde yaşayan halkları ve aşiretleri sayarken Deylemiler,(Demli aşireti) Dağlılar, Burcanlar, Kürtler ve Şammasiler olarak isim vermektedir. Bu saydığımız halkların tamamı ebu Müslim in tanıdığı ve kendisinin de mensup olduğu Buxti aşiretinin içinde bulunduğu topluluklardır.

           Mes’ud’i 9. yüzyılda yaşamış bir coğrafyacıdır. Ölüm tarihi miladi 958 dır . Yine Ebu Müslim ile ilgili tarihçilerin ittifak ettiği konulardan biri de onun İran dillerini bilhassa Farsçayı ana dili gibi konuştuğudur. Bu da göstermektedir ki Ebu Müslim’in yaşı büyük olduktan sonra Küfeye Arapların arasına katılmıştı. Nitekim tarihçilerin çoğu onun 7-8 yaşlarında babası ile beraber İsfahan’dan göç ederek Ma’kal ailesine sığındığını kabul etmektedirler. Ebu Müslim’in talihsizliği şudur ki Küfeye Ma’kal ailesine sığındıktan sonra babasının vefatıdır. Annesi ise İsfahan’da onu doğururken vefat etmiştir. Böylece Ebu Müslim İsfahan’dan gelirken Farsça ve Kürtçeyi zaten biliyordu.  Yoksa Küfede doğmuş olsaydı. Farsça veya kendi aşireti olan Buxti Kürtçesi bilmesi mümkün olmazdı. Buxti Kürtçesi Loranca olarak bilinir ve Kürtçenin bir lehçesidir. Pehlevi Farsçasına en yakın lehçelerden biridir. Günümüzdeki Zaza’ca lehçesi de bu dilin bir alt versiyonudur.

             Ma’kal ailesine gelince: Bu aile Arap asıllı olup uzun süre İsfahan’a yerleşmiştir.  İdris ve İsa kardeşler bu aileden olup Beni icil aşiretine mensuptur. Babaları Ma’kal ın soy bağı şöyledir. Ma’kal bin (Oğlu) Seyyar bin Şeyh ibni seyyar bin Abduluzza bin Dülef bin Ceşim bin Kays bin Saad bin İcil bin Lücem[12] .

 

ÇOCUKLARI:

 

            Yukarıda değinmiştik. Ebu Müslim Horasanda ikamet eden Tayy aşiretinden bir kız ile evli idi. Fakat Taberinin verdiği bir bilgiye göre İmam İbrahim Ebu Müslim’i İbni Necimin kızı ile evlendirdi ve Kızın başlığını bizzat kendisi verdi.[13]    Bu kadından Fatima ismin de bir kızı dünyaya geldi.

             Ebu Müslim ilk tahsiline Bekir Bin Haman’ın yanında başladı. Bu zat Abbasi yanlısı ve ileri gelenlerinden biri idi.  Fakat İbni Tabataba Ebu Müslim’in ilk eğitimini İmam İbrahim’in yanında aldığını söylemektedir.[14]   

             Dolayısıyla Ebu Müslim ilk eğitimi ile beraber Emevi hanedanı aleyhine dersler alarak Abbas oğulları sevgisi ile yetişmeye başladı. Bütün tarihçiler onun ilk eğitime başladığı sıradaki yaşının yedi olduğunda ittifak halindeler. Ebu Müslim’in genelde ilim öğrendiği şahıslardan bazıları şunlardır. Abasın Oğlu Abdullah ın kölesi Ebu İkreme, İmam Muhammed bin Abdullah, Sabit El Benani ve Ebu Zübeyir el Meliki.

 

ŞAHSİYETİ

 

.         Ebu Müslim kısa boylu, esmer renkli, güzel sakallı, uzun saçlı, ayakları kısa ve belden yukarısı daha uzun,  güzel sesli biri idi, Onun güldüğü hiç görülmezdi. Çok nadir tebessüm ederdi. En büyük savaşları kazansa dahi yine üzgün görünürdü. Gazaplandığı vakit sakinleştirmek çok zordu. Yılda bir defa belki hanımına uğrardı. Kadına ihtiyaç bu şekilde yeterlidir derdi. [15]



[1] Muhammed Ali İbni Tabataba El Taktaki -El Faxra- Rahmaniye matbaası –Mısır- 1921- sayfa 98)

[2] Yakuti -Mu’cemul Buldan isimli eserinde bu şehrin İran’ın Kirman vilayetine bağlı olduğunu söylemektedir. 

[3] İbni Hallikan -Vefayatul Ayan cilt 2 sayfa 324–330)

 

[4] İbni Kuteybe El dinaveri-Ahbaru Tuval –Sayfa 323- Beril Matbaası-birinci baskı- leydin- 1888

[5] Bid’u Tarih- cilt 6- sayfa 62-Mathar bin Tahir El Makdis’i -Din kültürü yayınları-İskenderiye/Mısır

[6] Axbaru Devletil Abbasiye- miladi 9. asırda yazılmış bir el yazma kitap. Bağdat ta ebu Hanife külliyesinde bulunmaktadır. Ferid isimli bir şahsa aittir. Kitap Dr. Abdul aziz Devri ve Dr. Abdulcebbar Matlubi tarafından incelenerek Talie yayınevi tarafından Beyrut’ta 1971 de basılmıştır

[7] Salih Süleyman El veşimi –Ebu Müslim El Horasani sayfa 15 –Nadi Kasım El beridi yayınları /beride

[8] Flip Hita /tarihil Ğarb cilt 1 sayfa 347

[9] Mes’udi -Murucu Zeheb- Suriye Kültür Bakanlığı yayınları –Şam /1988

[10] Şaziretü Zeheb fi axbari men zeheb - Sayfa 132- cilt 2-İbni İmad –İbni Kesir yayınevi /Beyrut 

[11]   Tarihi İslam, Siyasi, Dini,  Sakafi ve içtimai-Dr. Hasan İbrahim Hasan Cilt 2 sayfa 18. 14. baskı -Beyrut

[12] Cemheretü Ansabi arab- İbni Hazm – 994/1064-sayfa 313

[13]  Tarihi Ümemi vel Mülük –İbni Ceri el Teberi -sayfa 86

[14] İbni Tabataba –El Faxra –sayfa 110

[15] Süleyman el veşimi –Ebu Müslim’i Horasani Sayfa–25 hazırlayan Nadi Kasım/ El beridi yayınları /Beride

 

KAYNAK:asiretler.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder