CENGİZ HAN'IN HAYATI

Cengiz Han’ın Soyu Gelecekte Tingiz (deniz) ünvanını alacak Timuçin’in, Borcigin klanına mensup olarak 1167 tarihinde doğduğu sanılmaktadır. Ailesinin büyük oğlu olan Timuçin, ‘Dülün-Boldak bölgesinde, Onon ırmağının sağ kıyısında, bir yerde dünyaya gelmişti.Gizli tarihte verilen malumata göre, Timuçin doğarken sağ elinde saka (kemiği) büyüklüğünde pıhtılaşmış kan tutuyordu. Tatar’lardan, Timuçin-uge’nin getirildiği zamanda doğduğu için, ona bu nedenle Timuçin ismi verilmişti. Cengiz Han’ın cedleri yani soyu ile ilgili oldukça ilginç bilgiler zamanımıza kadar ulaşmıştır. Bunlardan bir tanesi atalarından bazılarının Tibet lakâpları aldıkları ve bu yüzden de Tibet coğrafyasında gösterilmek istenmiştir. Aybek-ed Devvaddari, Cengiz‟in atalarına ait mufassal hikâyeler nakletmiştir. O bunları Baycu devrinde Azerbaycan taraflarına gelen Moğollardan öğrenmiştir. Onun anlattıklarına göre Cengiz’in büyük atasının adı Karaaslan’dır ve o bir Tibetli kadından dünyaya gelmiştir. Tibetli kadın bir gün ormanda ağaç toplamaya gitmiş ve orada bir erkek çocuk dünyaya getirmiş ancak bu çocuk demir gibi ağır olduğundan eve getirememiş. Bu yüzden o çocuk ormanda vahşi hayvanlar arasında büyümüş. Bu soy efsanesinde dikkatimizi çeken annenin Tibetli gösterilmiş olmasıdır. Bu rivayet aslında Börçegin sülalesinin Budizm’i kabul ettikten sonra Tibetli rahiplerin uydurduğu şeylerdir. Diğer bir rivayette ise Cengiz’in 9 kuşaktan atası Alangua adında efsanevi bir kadına bağlanmaktadır. Çin kaynakları Kuke-non bölgesinde kadınların hâkim olduğu bir ülke olduğunu ve buranın hükümdarının adını da Alangua olarak kaydetmişlerdir. Cengiz’in atası ise bu Alangu’nın çocuklarından biri olan Budan-çardan’dır. Budun-cur, “milletin hizmetinde olan” anlamına gelmektedir. Bu rivayette ismi geçen Alangua adı Timur’un mezar kitabesinde de geçmekte ve ondan hürmetle bahsedilmektedir. Cengiz’in ecdadına ait efsanelerden birisi de Ergenekon destanıdır. Cengiz’in atası olarak bir kurt gösterilmiştir. Kurt, Cengiz’in atasını bir mağaraya kaçırır ve daha sonra oradan bir kahraman olarak çıkar. 1240 yılında yazılmış olan Moğolların Gizli Tarihi adlı eserde bu hadise şu şekilde nakledilmektedir: “Çinggiz Kağanın ceddi, Yüksek Tanrının takdiri İle yaratılmış bir bozkurt idi. Eşi beyaz bir maral idi. Denizi geçerek geldiler. Onan Nehrinin membaında Burkan Haldun dağı civarında yerleştiklerinde Bataçi Han adlı bir oğulları oldu”. Bundan sonra eserde Bataçi Han neslinden gelenler teker teker sayılarak, Temuçin’in babası Yesügey Bağatur’a kadar 20 kişinin adı verilmektedir. Bozkurt ve beyaz bir geyikten doğan Bataçi Han’ın oğlu Tamaça, onun oğlu Moriçor Mergen, onun oğlu A’ucan Baraul onun oğlu Karçu, onun oğlu Borcigiday Mergen, onun oğlu Torokolçin Bayan, onun oğlu Dobun Mergen, onun eşi Alangua’dan olağanüstü bir hadise neticesinde doğan Budun çur Munggak, onun oğlu Kabaçi Bahadır, onun oğlu Menen Tudun, onun oğlu Kaçi Külük, onun oğlu Kaydu, onun oğlu BayŞingon TokŞin, onun oğlu Tumbinay Seçen, onun oğlu Kabul Kağan, onun oğlu Bartan Bahadır, onun oğlu Yesügey Bahadır, onun oğlu Temuçin (Cenggis-han). 3.2. Temuçin’in Doğması, Büyümesi ve Kağan Seçilmesi Moğol Devleti’nin kurucusu Cengiz Han (Temuçin)’in doğum tarihi hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmektedir. Bunlardan kabul görenler 21 Ocak 1155 veya 1162 yıllardır. Bugün Doğu Sibirya topraklarından geçen Onon Nehrinin sağ kıyısında Deli-ün Boldok adlı yerde doğmuştur. Babası Moğol topluluklarının reisi Yesügay Bahadır, annesi ise Houlen 45 Ece’dir. Babası Yesügey, Türk veya Moğol olduğu net olarak bilinmeyen Merkitlerin soyundan gelen Houlen Ece’yi kendisine eş olarak almıştır. Yesügay Bahadır oğlu doğduğu sırada Tatar kavimnden Temuçin-uge adlı bir komutanı esir almış ve geleneklere göre de doğan çocuğuna düşmanının adını vermiştir. Temuçin “demirci” anlamına gelmektedir. Temuçin doğarken elinde büyükçe bir kan pıhtısı ile doğmuş bu o da onun ileride çok kan dökeceğine yorumlanmıştır. Temuçin’in kendisinden sonrr Kasar, Haçiun, Temuge adlı üç erkek kardeşi ile Temulun adlı bir kız kardeşi olmuştur. Yesügey Bahadır, oğlu Temuçin için eşi Hoelun’un akrabalarından kız istemek, evlilik anlaşması yapmak üzere onunla beraber yola çıkmıştır. Rivayete göre Temuçin bu sırada 8 yaşlarında idi ama Moğol geleneklerine göre evlilik antlaşmasının erken yaşlarda yapılması gerekiyordu. Baba-oğul otlaklar boyunca yola çıkmışlar ve yolda Bilge Dei-seçen’i görmüşlerdir. Dei-seçen onlara gördüğü rüyayı anlatmıştır: Eskiden beri yiğitlerimiz yakışıklı, kızlarımız güzeldir Bu konuda rakibimiz yoktur Güzel yanaklı kızlarımızı Sizden Han olan kimselere verdik….. Görüldüğü gibi Dei-seçen, Temuçin’in bir gün han olacağını söylemiştir. Yesügey’de bu sırada onun kızı Börte’yi görmüş, beğenmiş ve oğlundan bir yaş büyük olmasına ragmen istemiştir. Anlaşma gereği damat Temuçin orada kalmıştır. Bu aslında Temuçin’in hayatında en büyük deneyimlerinden biri idi. Çünkü çocuk yaşta yabancı bir yerde, yabancı bir ailede kalmak, onlar için çalışmak ve dediklerini yapmak zorunda kalmıştı. Yesügey geri dönerken, yolda bir Tatar topluluğuna rastlamış ve atından inerek onlarla bir toplantı yapmak istemiştir. Bu Tatarlar oun kendi düşmanlarını olduğunu anlamışlar ve eskieden yapmış olduğu yağmanın intikamını almak için onu öldürmeye karar verip içkisine zehir atmışlardır. Yesügey üç gün sonra evine geldiğinde fenalaşmış ve öleceğini anlayınca da oğlu Temuçin’i çağırtmak için adam yollamıştır. Dei-seçen “Kaynım çocuğunu özlemiş gitsin, görsün ama görüştükten sonar hemen gelsin” diyerek izin vermiş anca Temuçin babasını sağ olarak görememiştir. Temuçin için babasının ölümü onun hayatında aldığı ilk darbelerden biri olmuştur zira bu kadar küçük yaşta babasız, hamisiz, desteksiz kalması acı tecrübeler yaşamasına sebep olmuştur. İlk darbeyi babasının ölümünden hemen sonra yemiş ve babasına tâbi olan ve onun önderliğinde bulunan kabilesi Onon’dan ayrılmaya karar vererek, Temuçin ile ailesini yanlarına almak istememişlerdir. Bu duruma şahit olan Temuçin hiç bir şey yapamadığı için hırsından ağlamış, annesi Hoelun, elinde bayrakla ata binerek halkın arasına girip onları geri döndürmeye ikna etmişse de bir müddet sonra kabile bir kadının emir altında kalmak istmeeyerek göç etmiştir. Hoellun dördü kendisinin, ikisi de kumasından olan üç ile dokuz yaşlarındaki altı çocuk ile korumasız kalmıştır. Yesügey’in erkek kardeşleri de onlara yardım 46 etmemişlerdir. Temuçin bundan sonra ailenin en büyük erkeği olarak omuzlarına çok büyük bir sorumluluk almıştır. Houlen, Kiyat kabilesinin sürülerinden hiç bir hak iddia etmeyerek Onon’dan uzak olmayan Burhan Haldun Dağının eteklerindeki ormanlık yamaçlara ailesi ile birikte yerleşmiştir. Irmakta balıkçılık yaparak, ormanda yabani meyveler ve kökler toplayarak geçimlerini sağlamaktan başka çareleri kalmamıştır. Çok zor geçen üç-dört yılın sonunda Temuçin, toplumun en alt kısmında olmanın, koruyucu aile ve arkadaşlık bağlarından yoksun kalmanın, sürü sahibi olamadıkları için et yiyememenin, süt içememenin, yarı aç yarı tok yaşamnın, deri, post ve yüne sahip olmadıkları için soğuk kış günlerinde iliklerine kadar donmanın acı deneyimlerini yaşamıştır. İşte bu zor şartlar içerisinde büyüyen Temuçin o yüzden ileride hiç kimseye acımamış ve intikamın almıştır. On-onbir yaşlarında iken Cacırat boyundan Camuka adlı kendi yaşıtında birisi ile dost olmuştur. Camuka kardeşlerinden sonra sırlarını paylaştığı bir kişi idi. Soğuk kış günlerinde aşık oynamışlar, birbirlerine doğada bulduklarını nadir şeyleri hediye etmişlerdir. Camuka ona geyik avlamaya yarayan ıslık sesi çıkaran bir ok başı hediye etmiş ve dostlukları o derece ilerlemiştir ki sonunda kan kardeşi olmak için iki kere ant içmişlerdir. Günler ve aylar bu şekilde geçerken, Temuçin ile Yesügey’in diğer hanımından doğan üvey kardeşi Bekter arasında rekabet artmıştır. Temuçin 13 yaşında iken aralarında Bekter’in de bulunduğu kardeşleri ile balığa çıkmış ve Temuçin’in oltasına büyük bir balık takılmıştır ancak üveykardeşleri bir olarak balığı ondan aldıkları gibi annelerine de şikâyet etmişlerdir. Bunun üzerine annleri “niye geçinemiyorsunuz” diyerek hepsini azarlamıştır. Bu olay Temuçin için bardağı taşıran son damla olmuş, hırsla annesinin yanından uzaklaşarak kardeşi Kasar’ı da yanına alarak hayvan otlatmakta olan Berker’i öldürmüştür. Annesi her ikisine de çok kızmıştı haklı da idi. Çünkü babalarından sonra aile güçsüz kalmış ve düşman kabileler fırsat kollar hale gelmişlerdi. Akraba topluluklardan Tayçiutlar bundan hemen istifade ederek bahar yaklaşırken bulundukları ordugâha saldrımışlardır. Bu saldırının ardında Temuçin’in daha küçükken başını ezmek fikri yatmıştır. Tayçiutlar, ordugâhı kuşatınca Temuçin ve ailesi gizlice kaçarak ormanda saklanmışlardır. Ancak onlar Temuçin’in kendilerine verilmesini ve diğerlerine dokunmacaklarını söyleyinde annesi Haelun, Temuçin’in kendilerinden ayrılarak hem onların hemde kendisinin canını kurtarmasını istemiştir. 13 yaşında iken bu şekilde ilk defa ölüm korkusunu tatmış ve 9 gün boyunca ormanda gizlenerek canını zor kurtarmıştır. Ancak bir süre sonra açıktan yorgun düşmüş ve ormandan çıkmaya karar vermiştir. Tayçiutlar onu sabırla beklemişler ve ortaya çıkar çıkmazda yakalamışlardır. Ancak Temuçin’in düşündüğü gibi onu öldürmemişler, hemen boynuna bir boyunduruk bağlayarak kaçmasını engellemişlerdir. Günler birbirini kovalamış ve boynundaki bu boyundurk canını çok acıtır hale gelmiştir. Kaçmayı planlamış ve sonunda kaçmak için fırsatı Tayçiut kabilesinin düzenlediği bir törende bulmuştur. Onların oldukça fazla içki içmelerinden istifade ederek kaçmaya başarmıştır. Temuçin’i gözetlemekle görevli olan kişi kendine gelir gelmez onun olmadığını söyleyerek aramaya başlamışlardır. Boynundaki ağır boyunduruk ile daha fazla ileri gitmesi mümkün olamamış ve nehir kıyısına saklanmıştır. Bu sırada daha önce onu 47 gözetleyen ancak ona çok iyi davranan Sohan-şira onu görerek yanına gelmiş ve kaçmasını isteyerek onu gördüğünü söylemeyeceğini söylemiştir. Onu arayanları farklı yere doğru yönlendirerek oradan uzaklaşmıştır. Ancak Temuçin nereye gideceğini bilemediği gibi yorgunluktan bitap düşmüş ve sonunda kendisine yardım eden Sohan-şira’nın evine giderek yardım istemiştir. Sohan-şira onu görünce telaşlanmış ve takip edilmediğinden emin olunca çocuklarının baskılarına dayanamayıp onu boyunduruktan kurtarmıştır. Ancak Tayçiutlar, öyle bir boyunduruk ile onun çok fazla uzaklaşamayacağını iyi bildiklerinden bir müddet sonra “aramızda bir hain var onu saklıyor diyerek” bütün obanın aranmasını istemişlerdir. Sohan-şira onu yün arabasının içerisinde saklamıştır. Bütün evler ve arabalar aranmış sıra yün arabasına geldiğinde bu sıcakta kimse yün arabasında saklanamaz diyerek arabayı aramamışlar ve böylece Temuçin ölümden kurtulmuştur. Sohan-şira Temuçin’in daha fazla başına bela açmasını istememiş ve ona bir at vererek annesinin ve kardeşlerinin yanına dönmesini sağlamıştır. Temuçin ileri de Cengiz Han olduğunda kendisine yardım edenleri hiç unutmamıştır ki bunlar arasında kendisini esaretten kurtaran Sohan-şira’nın çocukları da vardır. Bir tanesine general rütbesi vermiştir. 1206 yılına gelindiğine Temuçin, Kerayit, Nayman ve Merkitleri tarih sahnesinden çıkardıktan sonra bu yılın ilkbaharında bütün tabi topluluklar ile birlikte büyük bir kurultay toplamıştır. Aslında 1196 yılında han seçilen Temuçin, toplanan bu kurultayda büyük han olarak seçilmiştir. Bu kurultaydan sonra Temuçin, deniz anlamına gelen Cengiz unvanını almıştır. Bu yıl, büyük hanlığın nişanesi olan dokuz tuğ dikilmiştir. 1206 yılında toplanan kurultay Moğollar için bir dönüm noktası olmuştur. Cengiz Han’dan once teşkilatsız olan Moğollar Cengiz Han ile birlikte ordu, içtimai teşkilat ve memleket yönetiminin belirlenmiş olmasıdır. Bunların en önemlisi Cengiz Han yasası adı ile yasakların konulmasıdır. Konumuzun sonunda değinilmesi gereken bir diğer konu da Cengiz Han’ın şahsî özellikleridir. Kaynaklarda geçen bilgilere göre Cengiz Han uzun boylu, geniş alınlı, sağlam bünyeli, kedigözlerine benzer gözleri olan biri idi. Cengiz Han’ın kişilik özelliklerine baktığımız zaman ise onun kendisine çok güvenen, zor durumlarda hâkimiyetini sağlamak için her türlü önlemleri alan, toplu katliamlardan bile kaçınmayan ayaklanan yerlere karşı acımasız olan bir kişi olduğunu görmekteyiz. Cengiz Han dengeli bir zekâya, aklıselime sahipti. Sertliğine rağmen dostlarına karşı son derece cömert ve müşfikti. Hainlere karşı çok sert davranmış, kötü duruma düşmüş efendilerine ihanet edenleri ölümle cezalandırmıştır. Düşmanı olmuş hükümdarlara sonuna kadar bağlı ve sadık kalmış kişileri kendi hizmetine alarak mükâfatlandırmıştır. Himayesine aldığı yoksulları sonuna kadar korumuş, bütün hayatı boyunca onları takip etmiştir. Ordusunda sıkı bir disiplin uygulamış yasaklarına uymayanları şiddetle cezalandırmıştır. Orduda yalancılık, hırsızlık hayal edilmeyecek duruma gelmiştir. Cengiz Han sadece Moğol diliyle konuşmuştur. 48 Cengiz Han’ın Komşu Kabileler ile Mücadelesi
1201 yılına gelindiğinde bozkırlarda hâkimiyetin hangi liderde olacağı düşüncesi iyice kendini göstermiş ve buna bir çözüm bulunması gerekmişti. Zira artık Camuka ile Temuçin’in güçleri denkleşmişti. Her ikisini de destekleyen boylar hangisini han olarak görmek isterlerse onun etrafında toplanmaya başlamışlardır.
Tatarlar, Ungiradlar, Naymanlar, Merkitler, Oyradlar ve Tayçiutlar’ın bir boyu Camuka’yı han olarak seçmeye karar vermişler ve bunu ona verdikleri Gurhan evrensel han unvanı ile de tescillemişlerdir. Böylece daha da güçlenen Camuka için ilk hamleyi gerçekleştirmek için hiç bir engel kalmamıştır. İki ordu karşılaşmışlar ve savaş düzenini almışlardır ancak bu sırada kuvvetli bir yağmur ile fırtınanın çıkmasını Tanrı’nın kötü bir işareti olarak yorumlayan Merkit, Oyrad ve Tayçiutlar geri çekilmişlerdir. Buna çok kızan Camuka’nın bu boyların her birini yağmalaması Temuçin’e istediği büyük bir fırsatı vermiştir. İlk darbeyi kendisini esir eden ve büyük bir kin beslediği Tayçiutlara indirmek istediğinden onların arkasından gitmiştir. Ancak Camuka çabuk toparlanarak onun arkasından harekete geçmiştir. Temuçin bunun üzerine kadınlara sürüleri toplayarak ormanın içine gitmelerini emretmiştir. Tepelere birlikler yerleştirmiştir. Düşman iki kat daha fazla bir güce sahipti. Bu yüzden Camuka’nın bataklık alana çekilmesini, kendi askerlerinin de kuzeye çekilip aniden geri dönmelerini planlamıştır. Planı başlarda başarılı olmuşsa da Camuka’nın izlediği strateji ile Temuçin’in kendisi tuzağa düşmüş ve ok yağmuru altında boynundan vurulmuştur. Ayrıca kardeşi Haçiun ile 70 adamı da Camuka’nın eline esir düşmüştür. Camuka bu 70 adamı kaynayan kazanların içine attırarak feci şekilde öldürtmüş, Haçiun’a ise daha insaflı davranarak başını kılıcı ile kesip, kellesini atının kuyruğuna bağlamıştır. Yine ele geçirdiği okçuların parmaklarını kestirmiş, izcilerin gözlerine mil çektirmiştir. Böyle yaparak psikolojik olarak onları korkutmak istemiştir. Temuçin kardeşinin ölüm haberini aldığında herhangi bir tepki göstermemiştir. Bu da onun kardeşinin ölümüne fazla üzülmediğine veya artık ölümlere alıştığına yorumlanmıştır. Ama bir gerçek vardır ki o da intkiman almak için iyice hırslanmıştır.
Boynundan yaralanan Temuçin’i en sadık adamlarında Celme hava kararınca çadıra götürmüş, zehirli oku çıkararak kanı emmiştir. Uzun bir süre sonra Temuçin kendine gelmiş ve hayatını kurtardığı için Celme’ye borçlandığını hissetmiştir. Celme sadece onun zehrini emerek ona yardımcı olmamış aynı zamanda gizlice Camuka’nın ve ordusunun kampına giderek Temuçin’e yiyecek getirmiştir. Böylece Temuçin tekrar gücünü kazanmıştır. Celme’nin iyiliğini hiç unutmamış ve onu ileride general rütbesi ile mükâfatlandırmıştır. Temuçin’in vurulduğu halde ölmemesi, onun askerleri arasında itibarını daha da arttırmış ve bundan manevi bir güç kazanarak düşmana yeniden saldırmıştır. Sonuçta Camuka’nın ordusunu darmadağan etmiştir. Camuka canını zor kurtarabilmiştir. Temuçin savaş meydanında gezerken kendisini Tayçiutlardan kurtaran Şahon-çiray’yı görmüş ve ona kendisine ok atanın kim olduğunu bilip bilmediğini sormuştur tam o sırada onun yanında bulunan Cirko isimli bir asker öne doğru çıkarak kendisinin ok attığını söylemiştir. Temuçin onun bu dürüstlüğünden etkilenerek “sana Cebe (ok ucu) adını veriyor ve hizmetime” alıyorum” demiştir. Cebe daha sonra Moğolların en önemli ve başarılı komutanlarından biri olarak adını tarihe yazdıracaktır.
1202 yılına gelindiğinde Cengiz Han, Dalan mevkiinde değişik Tatar boyları ile karşılaşmış ve onları başarılı bir şekilde yenerek mallarını ele geçirmiştir. Bu Tatar boyları Alçi, Dutaut ve Aluhay idi. Savaş biter bitmez Cengiz’in ordusundaki Altan, Hucar ve Daritay adlı komutanlar savaş başlamadan önce Cengiz’in ganimete dokunmayalım kararını dinlememişler ve ganimet toplamaya başlamışlardır. Bunu duyan Cengiz, Cebe ve Kubilay adlı komutanlarını göndererek ele geçirdikleri malları ile sürülerini müsadere ettirmiştir. Böylece de onlara ağır bir ceza vermiştir. Ele geçirilen esirleri ise “Tatarlar eskiden beri dedelerimizi ve babalarımızı öldürmüşlerdir” diyerek boyları dingil baş çivisini geçen, yani araba tekerleğinin ortasını geçen herkesin öldürülmesini kalanların ise köle yapılmasına karar vermiştir. Toplantıdan çıkan kararı öğrenmek isteyen Yeke-çeren adlı bir Tatar Cengiz’in üvey kardesi Belgutay’a ne karar aldıklarını sormuş o da alınan kararı söylemiştir. Bunun üzerine Yeke-çeren durumu hemen Tatarlara bildirmiş ve onlarda kendilerini savunma kararı almışlardır. Onları idam etmeye gelen bir hayli fazla Moğol askerini öldürerek büyük kayıplar verdirmişler ama sonunda kılıçtan geçirilmeken kurtulamamışlardır. Cengiz Han, bundan sonra Yeke-çeren’in iki kızını da kendine eş olarak alırken, Bergutay’ı da meclise girmesini yasaklayarak cezalandırmıştır.
Cengiz Han’ın mücadele etmek zorunda olduğu iki rakibi vardı. Birincisi Camuka ikincisi de Tuğrul’du. Camuka yenilerek kaçmıştı, Kerayit hükümdarı Tuğrul ise eskiden verdiği dostluk sözünü devam ettirse bile bozkırın tek bir lideri beklediğinin de farkında idi. 1201’de Cengiz Tatarlar ile savaşırken, Tuğrul da Merkit halkına savaş açmış, onların hükümdarı Tohta’nın büyük oğlunu öldürmüş diğer iki oğlunu, iki kızını ve kadınlar ile başka bir sürü Merkit’i esir almıştır. Ancak elde ettiği ganimetten Cengiz Han’a herhangi bir pay verme tarafatarı olmamıştır. Çünkü o, Cengiz Han, Tatarlar ile savaştığı için böyle kolay bir zafer kazanmıştır. Cengiz bu meseleye çok takılmamış ve onunla işbirliğini sürdürmüştür. İkisi güçlerini birleştirerek Naymanlara karşı sefere çıkmışlardır. Naymanların hükümdarı Buyruk Han bu güç karşısında dayanamayarak Altay Dağlarına çekilmiştir. Bir süre takipten sonra Cengiz’in güçleri ona yetişmiş ve Buyruk Han’ı öldürmüşlerdir. Ancak Naymanların bütün gücünü yok edememişlerdir. Diğer taraftan ise Kerayitlerin hükümdarı Tuğrul, Camuka ile birleştiği için, Cengiz Han ile savaş düzeni alacakları mevkiyi terk etmiştir. Bu hareketi ona pahalıya mal olmuş, Naymanların saldırısına uğrayarak ağır kayıplar vermiştir. Bu artık onun gücünü kaybettiğinin bir göstergesi olmuştur. Cengiz ordusu ile yardıma gelirken, Tuğrul’un oğlu Sangum Naymanlar ile savaşa tutumuş ve düşmana esir düşmek üzere iken Cengiz’in güçlei tarafından kurtarılmıştır. Bunun üzerine Tuğrul, oğlunun onun himayesine girmesini teklif etmiş o da kabul etmiş ve eski dostluğu devam ettirmek istemiştir. Bu arada yine eskisi gibi düşmana karşı birlikte hareket etme, sürek avlarına birlikte çıkma ve haklarında yapılan dedikoduları duyduklarında inanmadan yüz yüze konuşma kararı almışlardır. Cengiz bununla da kalmamış, en büyük oğlu Cuci’ye Tuğrul’un kızını isterken Tuğrul’un oğlu Sangum’a kendi ailesinden bir kız vereceğini söyleyerek aralarında kaybolan güveni yeniden yeşertmek istemiştir. Ancak Sangum kendisini daha üstün gördüğünden bu teklifi reddetmiştir. Cengiz de bu durumu hiç hoş karşılamamıştır.
Bu arada Camuka boş durmamış ve 1203 yılının baharında Cengiz ile Kerayitler arasındaki bu sürtüşmeden yararlanmak isteyerek değişik boy beylerini toplamış ve onlara “ dostum Temuçin Naymanlara elçiler göndererek onlarla münasebet kurmuş, o zaman biz ona nasıl inanalım” diyerek akıllarını çelmek istemiştir. Bu arada Sangum da boş durmamış ve babasını bir hile ile Cengiz’i ortadan kaldırmaya ikna etmiştir. Yapılan plana göre Cengiz Han’a “kızkardeşimizi vereceğiz, nişan yemeğine buyur” şeklinde haber yollayacaklar ve o da gelecekti. Hemen işe koyularak planladıkları gibi haber yollamışlar ve Cengiz’de on adamı ile beraber hareket etmiştir. Yolda bir dostunun yanında konaklarken dostu onu “bu adamlar daha önce seni hakir görüp kızlarını vermemişlerdi şimdi ne oldu da seni nişana çağırıyorlar dikkatli ol” sözleri ile uyarmış ve bunun üzerine Cengiz yemeğe sadece iki adamını göndermiştir. Sangum bunun üzerine Cengiz’in durumu anladığını hissederek adamlarına yarın onu kuşatacaklarını söylemiştir. Bu sırada yanlarında bulunan birisi Cengiz’den büyük mükâfat alacağını düşünerek bunu gelen adamlarına söylemiştir. Bunu duyan Cengiz ve adamları hemen bulundukları yerden uzaklaşmışlardır.
Bu hadise Cengiz’a artık Kerayitleri ortadan kaldırması gerektiğini göstermiştir. Her iki tarafın orduları savaşa hazırlanmış ve Cengiz’e Halalhalcit çölünde düşmanın geldiği haberi ulaşmıştır. Tuğrul ve Camuka birlikte idiler ve Tuğrul yaşlı olduğu için ordunun komutasını Camuka’ya vermişti. Ancak Tuğrul’un sabırsız oğlu Sangum babasının emirlerini inlemeden saldırıya geçmiş ancak kısa bir süre sonra da yüzüne gelen okla yaralanmıştır. Onun yaralandığını gören Kerayit askerleri etrafını sararak saldırıdan vazgeçmişlerdir. Bu zaafı gören Cengiz Han, hemen saldırıya geçerek onlara ağır kayıplar verdirmiştir. Ancak hava karardığı için savaşı sonlandıramadan geri çekilmişlerdir. Tuğrul oğlunun yaralanmasından sonra savaşa devam edemeyeceğini anlayarak savaş alanından geri çekilmiştir. Cengiz Han bu sırada bulundukları yere yakın oturduklarını öğrendiği Ungirat kabilesine elçiler göndererek himayesi altına girmelerini teklif etmiş onlarda kabul etmişlerdir. Ancak Cengiz bu birleşik kuvvete karşı kendisini yeterince güçlü hissetmemiş ve bu yüzden uzlaşmacı bir siyaset izleyerek kendisine daha fazla zaman kazandırmak istemiştir. Bu amaçla Tuğrul’a bir haber göndermiş o da küçük bir kutu ile serçe parmağından damlattığı kanı göndermiştir. Bununla hâlâ baba-oğul ilişkilerinin devam ettiğini söylemek istemiştir.
Cengiz Han bundan sonra çevresindeki diğer boylara da bir çeşit dostluk mesajları göndermiştir. Camuka’ya ise “Sen kıskançlığın ile han babamla aramı açtın “diyerek uzlaşma çağrısından çok intikam mesajı yollamıştır. Zira o Camuka ile uzlaşmanın mümkün olamayacağını çok iyi biliyordu. Camuka’da hanlığın kendi hakkı olduğuna ve bütün Moğolları birleştirebilecek kabiliyette olduğuna inanıyordu. Savaş kazanıldıktan sonra Kerayit halkı itaat altına alınmış ve gruplar halinde değişik boyların arasına dağıtılmışlardır. Tuğrul ile oğlu müttefikleri olan Camuka’nın ülkesine kaçmışlar ancak Tuğrul Naymanlı bir karakol postasını Kerayit hanı olduğuna ikna edememiş ve onun tarafından öldürülmüştür. Oğlu Sangum ise seyisinin ihanetine uğramıştır. Karısı seyise “Altın elbiselerini giyerken, tatlı yemeklerini yerken iyiydi. Şimdi onu nasıl terk edersin” demesine rağmen, seyis Cengiz Han’ın yanına giderek ona Sangum’un bulunduğu yeri söylemiştir. Ancak seyis umduğunu bulamamış, Cengiz Han: “Karısını ödüllendiriniz, öz hanına ihanet edenin ise kafasını kesiniz” diyerek ihanet edenin cezasız kalmayacağını göstermiştir.
Türk menşeden geldikleri genel kabul gören Naymanlar da Kerayitler gibi Moğolları hep küçük görmüşlerdir. Naymanların başında Tayan Han vardı. Tuğrul Han’ın Cengiz Han’dan kaçarken bir karakol postası tarafından öldürülmesi durumun ne kadar önemli bir hal aldığını görmesini sağlamıştı. Tayan Han “Gökte güneş ve ay gibi iki parlak şey varsa da yeryüzünde iki han barınamaz. Şu bir avuç Moğol’u tutsak edelim” diyerek hemen sefere çıkılmasına karar vermiştir. Ancak komutanları ve danışmanları ihtiyatla davranılmasını ve acele edilmemesini tavsiye etmişlerdir. Tayan Han onları dinlememiş ve Ongutların liderine “doğuda bir kaç Moğol var. Sen sağ kolum ol. Ben de hücum edeyim” şeklinde bir teklif götürmüştür. Ancak Ongut lideri ondan daha temkinli davranmış teklifini kabul etmediği gibi durumu Cengiz Hana da haber vermiştir. Cengiz Han bu sırada sürek avında idi. Komutanların çoğu “şimdi iyi bir mevsimde değiliz, hayvanlarımız zayıftır” diyerek hemen sefere çıkılmasına karşı çıkmışlar sadece Otçigin ile Belgutay noyanlar hemen sefere çıkılmasını istemişlerdir. Cengiz de bu düşüncede idi ve sürek avına son vererek 1204 yılının yaz aylarında orduyu yürüyüşe geçirmiştir. Başta Cebe ile Kubilay Noyanlar vardı. Onlar Kerulen Irmağı boyunca ilerleyerek bozkıra ulaşmışlardı ancak Cengiz’in ordusundaki atları çok zayıf kalmıştı. Cengiz hem askerleri dinlendirmek hem de atları güçlendirmek gerektiğini çok iyi anlamıştı. Naymanlı karakol postaları da atların zayıf olduklarını görmüşler ancak asker sayısını kestirememişlerdir. Bunu gören Cengiz hileye başvurmuş ve bozkıra dağılan her askere beş ayrı yerde ateş yakmalarını emretmiştir. Bu ateşleri gören Naymanlı karakol postalarıda onların çok fazla askere sahip olduklarını zannetmişlerdir. Durumu hemen Tayan han’a haber vermişlerdir. Tayan Han oğlu ve boy ileri gelenleri ile bir toplantı yapmış ve Altay Dağlarına çekilerek orada oyalama taktiği ile düşmanı yorma teklifinde bulunmuştur. Ancak oğlu “Camuka ile birlikte bir hayli Moğol boyu bizim yanımızda, düşmanın üzerine yürüyelim” diyerek babasına karşı çıkmıştır. Bunun üzerine Tayan Han savaşmayı kabul etmiş ve Nayman ordusu Cengiz Han’ın bulunduğu bozkırlara doğru harekete geçmiştir. Cengiz Han onları çember içerisine alarak saldırmadan beklemiştir. Gece olunca Naymanların büyük bir kısmı bu çemberden kurtulmak için kaçmaya başlamışlardır. Ertesi gün Tayan Han esir alınmış, bir süre sonrada savaşta aldığı yaralardan dolayı ölmüştür. Oğlu ise kaçarak Kara-Hitaylara sığınmış ve hayatını Cengiz Han ile karşılaşacağı günleri beklemekle geçirmiştir. Bu durumu gören Camuka’nın yanındakiler ile beraber pek çok Moğol boyu da Cengiz’e tabi olmuşlardır.
1205 yılı baharında Cengiz Hanın eline düşmekten kurtulan Nayman ve Merkit güçleri birleşerek savaş düzenine geçmişlerdir. Savaş başladıktan kısa bir süre sonra Merkitlerin komutanı Tohto vurulmuş ve ordunun morali bozularak kaçarsına dağılarak geri çekilmiştir. Askerlerin birçoğu da Erdiş Nehrini geçerken boğulmuştur.
Naymanların komutanı Guçuluk Han, Kara-Hitaylara sığınmıştır. Ele geçirilen Merkitler ise Cengiz’in askeri arasında paylaşılmıştır. Bu durumdan istifade etmek isteyen daha önce itaat altına alınan Merkitler ayaklanarak kaçmaya başlamışlardır. Ancak başarılı olamamışlar ve Cengiz Han, “Bunlara bir arada yaşamalarına izin vermiştik ama isyana kalkıştılar. Şimdi hepsini her tarafa dağıtın” diye emir vererek onları diğer boylar arasına dağıtmışlardır.
Nayman ve Merkitler bu şekilde dağıtılıp tamanen güçsüz hale getirildikten sonra, onlarla birlikte Cengiz’e karşı savaşan Camuka desteğini kaybetmiş ve beş yakın arkadaşı ile birlikte kalmıştır. Ancak bu yakın arkadaşları onu satmaktan geri durmamışlar ve yemek yerken onu yakalayıp Cengiz’e teslim etmişlerdir. Böyle yapmakla da tıpkı seyis gibi Cengiz’den büyük mükâfat alacaklarını düşünmüşlerdir. Ancak Cengiz bütün ihanet edenlere acımadığı gibi onlara da acımamış ve “öz hanlarına ihanet edenleri bütün nesilleri ile yok edin” emrini vermiş ve cezalarını orada infaz ettirmiştir.
Cengiz Han Camuka’yı affedeceğini ima ederek, tekrar dost olma çağrısında bulunmuştur. Aslında onu manen ezmek istemiş ve bunda da başarılı olmuştur. Camuka da bunun farkına varmış ve onun maskarası olarak yaşamaktansa ölmeyi tercih etmiştir. Cengiz’den kendisinin bir asile yakışır şekilde kanının dökülmeden öldürülmesini, cesedinin yüksek bir yere gömülerek saygıdan mahrum edilmemesini rica etmiştir. Cengiz Han’da “senin hayatını bağışlamak istediğim halde bunu kabul etmiyorsun öyle ise seni kendi arzuna göre kanını akıtmadan öldürteceğim”demiştir. Bazı kaynaklar onun boğularak bazı kaynaklarda kemikleri kırılarak öldürüldüğünü yazmışlardır.



Büyük Kurultay ve Cengiz’in Tekrar “Büyük Han” İlan Edilmesi

Camuka’nın öldürülmesi ile bozkırda hanlık kavgası sona ermiş, artık herkes Cengiz’in lider olduğu gerçeğini kabul etmiştir. 1206 yılında Onon Nehrinin membağında toplanan bütün boyların temsilcileri, dokuz parçalı tuğ dikerek, Cengiz’i “Büyük Han” ilan etmişlerdir. Böylece Cengiz bozkırdaki bütün Moğol boylarının tek ve gerçek yöneticisi olmuştur. Büyük kurutay aynı zamanda pek çok kişinin sabırsızlıkla beklediği büyük ödüllerin dağıtıldığı bir toplantı idi. O kuracağı büyük imparatorluğun alt yapısını hazırlamak istemiş ve “şimdi binlikleri kurarken, ulusun kuruluşunda birlikte çalışmış olanları “binbaşı” yaparak teşekkürlerimi sunmak istiyorum “ demiştir. Cengiz askeri düzeni tıpkı Türkler’deki gibi onluk sisteme göre kurmuştur. Bu yüzden rütbeler de genelde bu sayıya uygun verilmiştir. Onbaşı, yüzbaşı, binbaşı gibi. Cengiz bu kurutayda 95 binbaşı belirlemiştir. Başta en küçük kardeşi Şigi-hutuhu olmak üzere yakınlarını yüksek mevkilere tayin etmiştir. Şigi-hutuhu’ya “Ganimet paylaşılırken, kardeşlerinle eşit hakka sahip olacaksın, cezaya çarptırılman gereken bir suç işlediğinde, dokuz defa cezasız bırakılacaksın, Ulus toplarken sen benim gözüm, kulağım olmuştun. Şimdi de bütün ulusun içerisinde hırsızları cezalandır, yalanı ortadan kaldır, ölüm cezasını hak edenleri öldürt, para cezası hak edenlerden paranı al” diyerek onu yüksek hâkim tayin etmiştir. Kısa süre sonra ona “halkın boylara bölünmesi ve mahkeme kararları Mavi deftere (Kıoko Debter)’e yazılsın, yeni esaslar ve kanunlar bana danışıldıktan sonra kayda alınsın, bu kurallar nesilden nesile intikal etsin, kimse bunları değiştirmesin, değiştirmeye kalkışanlar ise cezalandırılsın “diyerek çok meşhur Cengiz Yasalarının temelini atmıştır.

Cengiz Borçu ve Muhali ile diğer noyanlarını yanına çağırarak, Borçu’yu Altay önündeki sağ cenah tümeninin komutanı, Muhali’yi de sol cenahta Hara Dağlarının önündeki tümenin komutanı yapmıştır. Ayrıca Horçi’yi de orman halklarına karşı sınırı korumakla görevli tümenin komutanı olarak atamıştır.
Cengiz Han kurutayda “dört köpeği” diye adlandırılan en yakın komutanları Kubilay (torunu olan bilinen Kubilay değildir), Cemle, Cebe ve Subidey ile “dört bahadır” diye adlandırılan Boröu, Muhai, Borohulile, Çilaun’u da ödüllendirmeyi unutmamış, Kubilay’ı bütün askeri işlerden sorumlu hale yani bir çeşit genelkurmay başkanı olarak atamıştır.
Tümen komutanı olarak tayin ettiği bir boy beyi olan Hunan’ı büyük oğlu Cuci’nin komutasına vermiştir. Ilginç atamalardan birisi de baba ile oğulun binbaşı rütbesi ile aynı yerde görevlendirilmesi olmuştur. Cengiz aşçısı Ongur’a kendi boy mesuplarını toplamak için binbaşı rütbesi vermiş ve bütün ordu içinde levazımdan sorumlu yetkili kişi olarak atamıştır. Kerayitler ile savaşırken üçüncü oğlu Ögedey okla boynundan yaralandıktan sonra onun hayatını kurtaran Boronhul’a dokuz defa cezaden kurtulma hakkı vermiştir. Kendisini Tayçiutlardan kurtaran Sorhan-şira ve oğulları kendisinden Merkitlerin Selenga boylarındaki arazilerinin vergiden muaf olarak kendilerine verilmesini talep etmişler ve Cengiz Han’da “araziyi istediğiniz gibi kullanın. Neslinize okluk taşımak ve benimle sofra arkadaşlığı yapmak hakkını veriyorum” diyerek ödüllendirmiştir.

Cengiz Hanın Kerayitlerin Hükümdarı Tuğrul İle İttifak Kurması

Kerayitler, komşuları Moğollar gibi atlı ve göçer kavimdiler. Aralarındaki tek fark Kerayitler’in Nasturi mezhebine bağlı Hristiyan olmalarıydı. Tuğrul’un (Wang Han) ataları, Ortadoğu’dan yola çıkıp Asya’ya gelmiş olan misyoner rahipler vasıtasıyla Hıristiyanlığı kabul etmişlerdi. mutlak şekilde Tuğrul’un tabii olmuştu. Bu bağlılık Timuçin’in Kerayit hükümdarına yaptığı hitapta kullandığı “babam Han” unvanıyla da açıkça bellidir. Tuğrul, Timuçin’e babasının adamlarını yeniden toplaması için destek olacağına dair söz verdi. Timuçin daha harekete geçememiş iken düşmanları olan Merkitler Timuçin’in kampını bastılar ve karısı Börte’yi kaçırdılar. Cengiz Merkit çetesi tarafından yapılan bu baskından ancak karısı Börte’yi bırakarak kurtulabilmişti.Tuğrul, bu kaçırılma haberi üzerine derhal harekete geçerek, Merkit’lerle çarpışmak için bir ordu topladı ve komutasını Timuçin’in çocukluk yıllarında anda’sı olan Camuka’ya verdi. Karşı saldırı ile Börte kurtarılmış ve Timuçin kendisini kanıtlamıştı. Tek hayal kırıklığı Börte’nin hamile olmasıydı. Büyük oğlu Cuci’nin evlilik dışı bir ilişkiden doğmuş olabileceği kuşkusunu Timuçin hayatı boyunca hep taşıdı. Merkitler’e yapılan savaştan sonra Timuçin ve adamları on sekiz ay Camuka’yla ve onun kabilesi ile birlikte yaşadılar. Timuçin ile Camuka’nın dostluğu güçlüydü, ama ikisi de son derece hırslı olan bu genç yöneticiler arasında gizli bir rekabet de başlamıştı. Bir akşamüstü artık aynı görüşleri paylaşmadıklarına karar veren Timuçin , adamlarıyla birlikte Camuka’nın kampından ayrılıp gecenin karanlığına doğru yola çıktı.34 Sabah olunca başka bir grubun, iki arkadaş arasında seçim yapıp insana daha fazla güven ve sadakat duygusu veren Timuçin’i yeğleyerek peşlerinden gelmiş oldukları fark edildi. Taraftarlarına kaşı olan cömertliği, adamlarının Timuçin’e çok değer vermelerine neden oluyordu.
Gizli tarihe göre Timuçin’in tarafını seçenlerin ağzından şu sözler nakledilir. “Timuçin adamlarına kendi giysilerini veriyor, hatta kendi atlarına bile binilmesine izin veriyor. Bu adam kabileye huzur getirip, tüm ulusu Samur kürklerinden oluşan armağanlarını Tuğrul’a sunan Timuçin’in Kerayitler’in liderinin teveccüh ile karşılandığı bilinmektedir. Tuğrul ile Timuçin bundan böyle artık müttefik olmuşlar ve Timuçin yönetebilir” diyorlardı. Kısa süre sonra Timuçin, Moğol hanı seçildi, fakat aslında bu unvanın büyük bir değeri yoktu, zira Moğol halkının yalnızca küçük bir bölümünü yönetiyordu. Bu arada Timuçin’in bozkırı yönetmek için kutsal bir emir aldığını anlatan Şamanlar aracılığıyla öyküleri geniş topluluklara yayılmaya başladı. Gerçektende Timuçin bu öykülerden yararlanmasını çok iyi biliyordu. “Cengiz Han’ın tezahürü olduğu ilahi güç Tengri idi.” Nitekim Cengiz Han‘ın Burkan Kaldun dağındaki ilahi kudrete karşı özel bir taassupla bağlı olduğu bilinmektedir. Cengiz’in “Tengri benim gücüme güç kattı ve bana dünyanın idaresini verdi” dediği iddia edilmekteydi. Kısa süre sonra klanlar bayrağı altında toplanmak için yarışmaya başlamıştı.

Cengiz Han’ın Çin Seferleri Moğol etkisinin genişlemesi ilk olarak 1209’da, Uygurlar’ın Karahitaylar’la olan ilişkilerine son verip, Cengiz Han’ın emrine geçmeyi önermeleriyle başladı. Üstelik Uygur ülkesi, özerk bir şekilde devlete bağlandı ve “beşinci oğul” olarak kabul edildi. Benzer bir ilişki; Hsi- Hsia bölgesindeki Tangutlarla’da kuruldu. 1207’de ganimet amaçlı bir seferden sonra 1209’da ilk kez Tangut başkenti kuşatıldı. Bu tarihte Moğollar’ın henüz istihkâmların ardından savaşanlara karşı geliştirebildikleri etkili bir stratejileri yoktu. Bu konudaki yetersizliklerine rağmen Moğollar yine de isteklerini Tangut kralına kabul ettirdiler. Yapılan anlaşmaya göre Tangutlar, gerekli olduğu zaman Moğollara yardımcı birlikler gönderme sözü vermişlerdi. Ayrıca Tangut kralının kızı ile Cengiz Han evlendirilerek aralarındaki ilişki güçlendirildi. Cengiz Han, 1211 yılında Çin’e yönelik olarak düzenlediği seferleri başlatıncaya kadar uluslararası alanda hemen hiçbir etki meydana getirmedi. Geleneksel uygulamalara paralel şekilde, evvelâ Çinliler’den para ve benzeri ayrıcalıklar elde etmeye çalışarak işe başladı. Ancak, daha sonra Kin hanedanlığı, Moğol saldırısına askeri güçle karşı koymaya karar verdi. Kin Hanedanlığı, istihkâmlarla güçlendirilmiş kentler yanında, güçlü bir süvari ordusu ve gerektiği zaman silahaltına alınacak piyade birlikleri oluşturmuştu. Cengiz Han, Kin topraklarına büyük bir ordu ile girdi. Askerlerini, her biri ayrı yönlerde ilerleyip yollarına çıkacak küçük kasaba ve köyleri yağmalayıp yok edecek şekilde bölüklere ayırdı. Üstelik Moğollar Huan-erh-tsui’de korkunç büyüklükteki bir Kin ordusuyla karşılaştılar. Cengiz Han, son derece kalabalık olan bu ordu karşısında alelacele çekilmek yerine saldırmayı yeğledi. Birkaç saat gibi kısa bir sürede 70.000 kişilik bir orduyu neredeyse son ferdine kadar imha ettiler. Kısa süre sonra da Cuci, bugünkü Pekin yakınındaki başkent Chun-tu kapılarına dayandı. Ancak Moğollar, kuşatma konusunda deneyimi olmadıklarından geri çekilmek zorunda kaldılar.
Cengiz, güçsüz bir devlet olan Kıtaylar ile de ittifak kurdu. Bu ittifak Kin hanedanlığına, kuzeydoğudan da tehdide maruz kaldığını ve kuşatma altına alındığını hissettirecekti. Kıtaylar’la birlikte Cengiz bir kez daha saldırıya geçtiyse de serseri bir okla yaralanınca sefer birdenbire sona erdi. 1213 sonbaharında Moğollar bölgeye üçüncü kez geldiler. Kin Hanedanlığının başkentine geldiklerinde, ele geçirilemeyecek kadar sıkı bir koruma altında olduğunu görüp güneye yöneldiler. 1213 yılında Çin topraklarından dönerken binlerce insanı kılıçtan geçirdiler. Büyük miktarda ipek, altın ve gümüş gibi ganimetler ve köle olarak yüzlerce genç kız ve oğlanı da ele geçirmişlerdi. Ne var ki bölgede sık rastlanan veba salgınına yakalanan Moğol askerleri, Chung-tu kentini kuşatmak için bir araya geldiğinde, zafer kazanmış bir ordudan çok paçavralara bürünmüş serserileri andırıyorlardı. Moğolların içinde bulundukları bu sıkıntılı vaziyete rağmen Kin imparatoru, ülkesindeki bazı iç çekişmeler sebebiyle ani bir kararla Cengiz Han’a barış yapmak istediğini bildirdi. Moğol ordusu biraz daha altın ve ipek ile birlikte, 500 köle daha alarak çekildi. Çin’den ayrıldığı sırada Cengiz Han, Kin hanedanına mensup bir prenses ile evlenmeyi kabul etti. Kin imparatoru Moğollar gittikten sonra sarayı Sarı Irmak‘ın güneyindeki K’ai-feng kentine taşımaya karar verince bu karara sinirlenen Cengiz, söz konusu davranışı güven duygusunun yıkılması olarak yorumladı. “Anlaşılan sözüme güvenmiyor ve barıştan yararlanıp beni aldatıyor!” diyerek 1214 sonbaharında Moğollar, Kinli ve Kitay askerlerinin katılımıyla kalabalıklaşmış bir orduyla, Chung-tu kentini kuşattılar. Moğollar bu kenti ele geçirmek için ne kadar uzun süre kuşatmak gerekiyorsa, o kadar kalmak niyetindeydiler. İmparatorları kendilerini terk ettiği için hüsrana uğramış halk, Moğolların vereceği cezadan korktuklarından kent duvarlarının ardına sığındı ve dehşet verici bir yoksulluğun pençesine düştü. Ayların geçmesiyle açlıktan yamyamlık belirtileri gösteren halk, ne kadar uzun süre dayanırlarsa Moğollar’ın vereceği cezaların o kadar şiddetleneceğini fark ettiler.
1215 ilkbaharında Cengiz, kuşatmayı bir generaline devretmişti. Yaz başında Moğollar Cengiz başlarında olmadığı halde kente girdiklerinde, halkın en büyük korkusu gerçeğe dönüştü. Chung-tu yerle bir edildi. Kentin akıbeti, yıkıma dair haberler, bölgedeki tüm sarayları titretti. Chung-tu’nun ele geçirilmesiyle, Moğolların Cilt: 2, S: 1, Mayıs 2019 ESOGÜTD önemli bir askeri güç olmanın yanı sıra, inanılmaz boyutlarda yıkımları gerçekleştirebilen bir yapıya sahip oldukları ilk kez ortaya çıkmıştı. Batı Asya’nın en büyük İslam imparatorluğunun lideri olan Hârizmşah’ın elçisi, yangın ve kıyımdan sonra bölgeyi dolaşınca sokakların insanların yağlarıyla kaplandığını ve her tarafta iskeletlerin yığıldığını rapor etmişti. Aslında Moğolların gerçekleştirdiği bu büyük yıkımın altında bir yöntem yatıyordu. Cengiz Han, komşularının kendisine baş eğmesini savaşa gerek kalmadan halletmek istiyordu. Bu nedenle Moğollar, kendilerine direnen halkları asla affetmiyor ve böyle davranan şehirleri ele geçirdiklerinde içinde yaşayan canlıları; kedi ve köpeklere varıncaya dek katlediyorlardı. Savaşarak ele geçirdikleri kentlerde, yaşananları diğer şehirlere anlatmalarını temin etmek düşüncesi ile yalnız birkaç kişinin kaçıp kurtulmasına izin veriyorlardı. Ancak Moğol kıyımına uğrayan kentler yalnız direnen şehirlerden ibaret değildi. Sayıca çok kalabalık olan şehirlerin kolay bir tarzda yönetimini temin için de bazen kent halkının tamamına yakınını öldürüyorlardı. Tüm bu psikolojik savaş taktikleri sayesinde Cengiz Han, askeri başarılarının diğer ülkelere ve halklara bir ihtar olacağını ve bu sayede ordusuna karşı direnmeden boyun eğeceklerini düşünüyordu. Nitekim Koreliler 1218’de Cengiz’e bağlılıklarını bildirirken, bunu diğer halklara yapılan muamelelerden almış oldukları mesaja bir yanıt olarak gerçekleştirdiler. Chung-tu’nun düşmesiyle Kuzey Çin’deki yöneticiler teslim oldular. Ne var ki Kin ülkesinin tümüyle fethi yaklaşık 20 yıl sürdü.

Cengiz Han’ın Batıya Yönelik Seferleri

Çin seferinden sonra Cengiz, daha batıda olup bitenlerle ilgilenmeye başlamıştı.
Öte yandan Chung-tu’nun düşmesiyle Hârizmşah II. Alaaddin Muhammed de Cengiz’le temas kurmaya karar vermişti.71 Hârizmşah, Özbekistan topraklarında yer alan imparatorluğu, Kutbeddin Muhammed adlı bir Türk komutandan devralmıştı. Bu sayede Muhammed Hârizmşah kurulu büyük bir orduya da sahip olmuş ve bu gücü kullanarak Horasan’a doğru topraklarını genişletmişti. Hârizmşah 1210’da, Maveraünnehir yöresinin fethini tamamlamıştı. Emrindeki devlet adamları tarafından II. İskender olarak ilan edilen 70 Marshall, a.g.e. s. 24. 71 Barthold, a.g.e., s. 412. Cilt: 2, S: 1, Mayıs 2019 ESOGÜTD
Hârizmşah, kendisini “Allah’ın seçtiği bir hükümdar” olarak tanımlamaktaydı. Yaklaşık 500.000 nüfusu ile Hârizmşah Devleti’nin başkenti Semerkant, Asya’nın en görkemli kentlerinden biri haline gelmişti. Hârizmşah, kolay yoldan zaferler kazanmaya alıştığından, zorluk ve sıkıntıları hesaba katmaksızın Çin’i fethetmeyi ciddi şekilde kafasına koymuştu. Fakat, Moğollar’ın Kin’lere karşı kazandığı zaferlerin haberlerini alınca bu planı askıya aldı. Üstelik Bozkırda ortaya çıkan bu yeni güç konusunda rapor hazırlamak üzere görevlendirilen elçi, Chung-tu’nun yerle bir edilişine tanık oldu. Ancak öte yandan Cengiz Han’da, Muhammed Hârizmşah’ın ününü duymaktaydı. 1216’da Cengiz Han, altın, yeşim taşı, fildişi ve beyaz deve tüyünden dokunmuş pelerinler gibi armağanlar taşıtan üç kuryeyi Semerkant’a gönderdi. Armağanlar bir mektup eşlinde sunuldu. Mektupta şu ifadelerin yer aldığı söylenir: “Sana bu armağanları gönderiyorum. Senin gücünü ve imparatorluğunun büyüklüğünü biliyorum ve seni en sevgili oğlum olarak görüyorum. Sen de benim Çin’i ve kuzeyindeki tüm Türk uluslarını ele geçirdiğimi biliyor olmalısın. Benim ülkemde askerler karınca kadar çoktur, gümüş madenlerim vardır ve başka topraklara gereksinimim yoktur. Bu nedenle halklarımız arasında ticareti geliştirmenin ikimizin de çıkarına uygun olacağını düşünüyorum.”
Cengiz Han’ın mektubunda, daha güçlü olan Hârizmşah’a oğlum demesinin pek de gizlenmemiş bir hakaret olduğu açıktır. Bu davranışının ardında bir maksadın olduğu aşikârdır. Nitekim Moğol Tarihçileri de Cengiz Han’ın batıya saldırmasının bir an meselesi olduğunu bildirirler. Fakat bu duruma rağmen ilk kıvılcımı çakan Hârizmşah olacaktır. 1218 yılında ticaret anlaşması yürürlüğe girdikten sonra, Moğol ülkesinden gelen 450 Müslüman tüccar, sınır kenti Otrar’da durduruldu. Hârizmşah valisi İnalçuk Hayır Han, tüccarların casus olduğundan kuşkulanarak –ki bunda muhtemelen haklıydıtümünü kılıçtan geçirtti ve mallarına el koydu. Cengiz Han’ın, tazminat istemek amacıyla Hârizmşah’ın sarayına gönderdiği üç elçiden biri öldürüldü ve diğer ikisinin sakalları yakılıp gönderildi. 72 Marshall, , a.g.e s. 26. Cilt: 2, S: 1, Mayıs 2019 ESOGÜTD
Bu davranışın savaşa davetiye çıkaracağını Hârizmşah da biliyordu. Belki de saray halkının etkisinde kalarak, bu putperest atlıları kolayca yenerek, tüm Asya’nın karşı konulmaz efendisi olacağına inanıyordu. Ne de olsa yalnız Mâverâünnehir bölgesinde 400.000 kişilik bir ordusu vardı. Bu orduya ilave olarak yedek birliklerden oluşan askeri güçleri imparatorluğun her yanına dağıtılmıştı. O dönemde hiçbir yerde Hârizmşah orduyla kıyaslanabilecek başka bir askeri güç bulunmuyordu. Fakat niyeti ne olursa olsun, bu kibirli, mağrur ve kendini aldatan hükümdar, Doğu İslam dünyasının başına gelecek en korkunç felaketlerden birine yol açmayı başardı. Cengiz Han güçlü Hârizmşah ile savaşa girmeden önce, Naymanlar’la yapılan savaştan sağ olarak kurtulan ve Karahitaylar’ın başına geçerek hükümdar olan Küçlük meselesini çözmek için bir generalini görevlendirdikten ve yine 1208’de mağlup ettiği Merkitler’in isyan tehdidini başka bir generali ile bertaraf ettikten sonra, Hârizmşah meselesine el attı. Sübedey’in komutasındaki 30.000 Moğol askeri, Merkitler’i kovalarken, Celâleddin’in birlikleriyle karşılaştılar ve Moğol ordusu dağ geçitlerinden gerilemek zorunda bırakıldı.73 Ancak bu karşılaşma Muhammed Hârizmşah’ın gözünü korkutmaya yetti ve Moğollar ile açık alanda savaşmama kararı almasına sebep oldu. Muhammed Hârizmşah’tan farklı olarak, oğlu Celâleddin Hârizmşah, doğuştan gelen bir komutanlık yeteneğine sahipti. Muhammed Hârizmşah birliklerini Sir-Derya hattı ile Mâverâünnehir’in müstahkem mevkileri arasında bölüştürmüş ve dağıtmıştı. Bunun sonucunda, Moğol ordusu karşısında sahip olduğu sayısal üstünlüğüne rağmen her belirli noktada rakip ordu karşısında sayıca az konuma düşmüştü. Celaleddin Hârizmşah ise, Moğollar’a fırsat vermeden saldırıya geçmenin daha yararlı olacağını savunuyordu, Fakat Sübedeyin birlikleriyle gerçekleştirdiği karşılaşmadan gözü korkan Muhammed Hârizmşah oğlunun fikirlerini kabul etmedi. Üstelik Muhammed Hârizmşah Celâleddin’e, yalnız sınırlara bir saldırı olması durumunda Moğollar’la çatışma yetkisi vermişti. Hârizmşah’a yönelik savaş planlarına yardımcı olması için Cengiz Han, en kıdemli generallerini kurultaya çağırdı. Bu, Moğollar’ın, şimdiye kadar yaptıkları en geniş kapsamlı askeri harekât olacaktı. Cengiz Han tüm enerjisini savaş planları yapmaya harcadığı sırada, eşlerinden biri tarafından, imparatorluğun geleceğini de düşünmesi konusunda ısrarla uyarıldı. Grousset, a.g.e, s. 233. Cilt: 2, S: 1, Mayıs 2019 ESOGÜTD
Cengiz oğullarından kimin tahta geçeceğini teker teke düşündükten sonra, Ögedey’de karar kıldı. Diğer üç oğlu, kardeşlerinin başa geçmesine karşı çıkmayacaklarına dair söz verince, bu konu sonuca bağlanmış oldu. Doğu bozkırlarında yaşayan on binlerce erkek, sürülerini bırakıp orduya katılmak için emir almıştı. Hârizmşah ülkesine sefer düzenleyen Moğol Ordusu’nun asker sayısı 150.000- 200.000 kişi civarındaydı. Bu rakam Moğolların o tarihe kadar topladığı en kalabalık orduydu. Moğol ordusu dörde bölündü. Birinci bölüğün komutası Cengiz ile Sübedey’in elinde idi, ikinci bölük Öğedey ile Çağatay, Üçüncü bölük Cebe, sonuncusu ise Cuci’nin kumandasında idi. Tangut kralıyla yapılan anlaşmada yer alan hükümlere göre istenen askeri yardım, Tangut kralı tarafından reddedildi. 1219 sonbaharında ilk saldırı 2. birliklerin 50.000 kişilik kuvvetle Otrar’ı kuşatmalarıyla başladı. 3. ve 4. birlikler bu arada güney sınırlarını koruyan düşman kuvvetlerini etkisiz hale getirip Mâverâünnehir bölgesini ele geçirmek için 20.000 kişilik bir kuvvetle harekete geçti. Bütün gözler onların üzerinde iken Cengiz Han asıl birlikleri sessiz sedasız Moğolistan’dan çıkarıp, Seyhun nehrini aşarak Mâverâünnehir bölgesine girdi. Cengiz’in komuta ettiği birlikler güneye inmek yerine batıya yönelmiş ve birdenbire gözden kaybolarak. adeta buhar olup yok olmuşlardı. 74 Aslında Cengiz, askerlerini, Kızılkum Çölü üzerinden gizli bir yol izleyerek Hârizmşah topraklarının kuzeydoğusuna götürmekteydi. Bu bölgenin aşılmaz olduğuna inanılmaktaydı, ama Moğolların yol gösterebilecek deneyimli bir rehberi vardı. Düşmana göre böyle bir ordu yoktu. Oysa ordu 1220 Mart’ında düşman hattının yaklaşık 650 km gerisinde ortaya çıktı ve Buhara halkı birdenbire kentin kapılarına dayanmış Moğol kuvvetlerini karşılarında buldu. Türk garnizonu kent kapılarından dışarı fırladı, savaşarak kendilerine yol açmak istedilerse de tümü imha edildi. Kent halkı karşı koymadan teslim oldu. 12. yüzyılda “İslam medeniyetinin merkezi” olarak kabul edilen Buhara’ya giren Cengiz, kentin talan edilmesi için hiçbir engel kalmamasını sağlamak için, tüm sivil halkın üstlerindeki giysilerden başka her şeyi geride bırakarak kentten çıkmalarını emretti. Şehrin yağma edildiği esnada çıkan yangın tüm kenti yok etti. Buharalı binlerce kadın ve çocuk daha sonra diğer kentlerde olduğu gibi arabalara yüklenerek köle olarak Moğolistan’a gönderildi Marshall, a.g.e s. 28-30. Cilt: 2, S: 1, Mayıs 2019.
Moğollar, şehir sakinlerinin önemli bir kısmının kaçmasına, Buhara’nın geçirdiği felaketi çevreye yayacakları düşüncesiyle izin vermişti. Amaç, Hârizmşah’ın başkenti Semerkant halkını dehşete düşürüp morallerini çökertmekti. Bir yıl kadar direneceği tahmin edilen başkent beş gün sonra düştü. Cengiz Han ve askerleri daha önce Semerkant’a benzer bir yer görmemişlerdi. Tüm sokakları dolaşıp çeşmelerden su içtiler, egzotik meyvelerin ve şerbetlerin tadına baktılar. Kentteki 30.000 kişilik Türk garnizonu ise tümüyle katledildi. Sivil halk gruplara ayrıldı. Kadınlar tecavüz edildikten sonra, köle olarak gönderildiler. Din adamlarına el sürülmedi, esnaf ve zanaatkârların tümü Cengiz Han’ın sarayında çalıştırılmak üzere Moğollar’ın ana yurduna gönderildi. Otrar kentinin surları da beş ay sonra aşıldı. Bu şehirde de halkın neredeyse tümü kılıçtan geçirildi. Otrar valisinin gözlerine ve kulaklarına kızgın gümüş dökülerek öldürüldü. Muhammed Hârizmşah, Cengiz’in ordusunun elinden kaçmayı başardı. Oğlu Celâleddin, istilacılarla savaşması için babasına dil dökmüş ama Hârizmşah kulak asmamıştı.76 Cengiz Han, kaçan sultanın ardından Cebe ve Sübedeyi gönderdi.
Celâleddin’in amacı ise Moğolları durdurabilmekti. Celâleddin’i yakalama görevini Cengiz Han, oğlu Tuluy ile birlikte yüklendi. Afganistan’a giren Cengiz Han, Pakistan’ı geçtikten sonra İndus Nehrini aştı. Bu harekât esnasında Belh ve Nişâbur da yerle bir edildi. Celâleddin savaş boyunca yakalanamadı. Onun kahramanlığından cesaret alan bazı kentler78 ayaklanmaya kalkıştı. Bu ise Moğollar’ın gazabını daha da arttırmaktan başka bir işe yaramadı. Moğollar, bir hafta boyunca Herat halkını kılıçtan geçirdiler, kale dışında kentte taş üstünde taş kalmadı. İbn’ül Esir, El Kâmil Fî’t-Tarih, İstanbul 1987, C. 11, s. 314-318. 76 Barthold, a.g.e, s. 447.
Sultan Kazvin’den Karun’a giderken yolda Moğol askerlerine rastladıysa da, Moğol askerleri tarafından tanınamamıştır. Barthold, a.g.e, s. 450. 78 Harzemşah’ın hizmetinde bulunan Timur – Belik adında bir bey, Celaleddin’den önce Moğollar’a karşı bir takım başarılar elde ettiyse de o dönemde bundan haberdar olunamamıştı. Barthold, a.g.e, s. 443. 79 Marshall, a.g.e s. 30. Cilt: 2, S: 1, Mayıs 2019 ESOGÜTD
Sübedey, Azerbeycan ve Gürcistan’daki Hıristiyan krallığına saldırdıktan sonra Rusya’ya girdi. Bundan sonra, Alanlar, Çerkesler, Kıpçaklar’a saldırıldı. Moğollar ortak Rus kuvvetlerini 1223’te feci bir şekilde mağlup etti. Cengiz Han’ın komutasındaki ordu açısından İndus Nehri’ne varınca askeri harekât tamamlanmış oldu. Haberciler Hârizmşah’ın hükümdarı Muhammet Hârizmşah’ın öldüğünü bildirmişlerdi. Sultanın ordusu yok edilmiş ve onun oğlu Celâleddin artık bir tehlike olmaktan çıkmıştı.
Cengiz Han, Hindikuş dağlarının güneyindeki ovalara çekilerek ünlü Taoist rahibi Ç’ang Çohen’i yanına çağırttı. Karakterine hiç uymayan felsefi bir ruh hali içinde, kendisinin ölümlü oluşuna dair sorularla meşgul olmaya başlamıştı. Taoist bilgenin, ölümü sonsuza dek erteleyecek bir iksir bilip bilmediğini merak ediyordu. Ç’ang Çohen böyle bir iksiri elbette bilmiyordu, ama onun bilgeliğinin tesirinde kalan Cengiz, Taositler’e çok değerli ayrıcalıklar tanıdı. Bu ruh hali içinde 1222 sonbaharında Mâverâünnehir bölgesine geçti ve bir süre Buhara’da kaldı. Din adamlarının İslam’ın yüceliğine dair vaazlarını dinledi. Fakat her yıl Mekke’ye yapılan Hac ziyaretini gereksiz buldu.81 Semerkant’a varınca imamlara camilerde kendisi için dua etmelerini emretti, ama bu kentte uzun süre kalmayıp 1223 ilkbaharında Moğolistan’a doğru yolculuğuna başladı. 1225’te ganimetlerle yüklü kervanları ve upuzun köle kuyrukları ile Cengiz, sonunda evine vardı.

Cengiz Hanın Son Seferi

Cengiz Han Hârizmşahlara yönelik sefere çıkmadan önce, Kin Hanedanlığına karşı yapılan savaşta yerine bıraktığı komutan ölmüş ve Moğol askerleri Moğolistan’a geri dönmüştü. Kin Hanedanlığı Cengiz’in ele geçirdiği toprakların büyük kısmını geri almıştı. Çin’e düzenlenmesi gereken seferden önce halledilmesi gereken daha da önemli bir konu vardı. Mâverâünnehir seferine çıkarken, Tangut Kralı Cengiz’e asker vermeyi reddetmişti. Bu cezasız kalmaması gereken bir eylemdi. Moğolların batıl inançları oldukça fazlaydı. Cengiz aldığı kötü işaretlere rağmen, intikam hissi en güçlü dürtü olduğu için, 1226 yılında ordusunun başına geçti. Cengiz Han seferin başlamasından birkaç ay sonra, av sırasında atından kötü bir biçimde düştü. Hekimler çok ciddi bir Harzemşah Devleti ve Cengiz’in bu devlete düzenlemiş olduğu askeri harekatlara ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. İbn’ül Esir, a.g.e. s. 308-352. 81 Marshall, a.g.e, s. 31. Cilt: 2, S: 1, Mayıs 2019 ESOGÜTD
Ancak çektiği acıyı askerlerinden gizleyen Cengiz Han hekimlerin teklifini reddetti. Tangut seferi ile ilgili olarak Çinli tarihçiler, Farslıların Mâverâünnehir’deki savaş hakkında yazdıklarına benzer şeyler aktarmış, korkunç katliam sahnelerini, inanılmaz yıkımı ve ortalığa cesetlerin yığıldığı savaş meydanlarından bahsetmişlerdi. Bu zafer Cengiz Han’ı pek sevindirmedi. Çünkü birkaç hafta önce Cuci’nin öldüğünü haber almıştı. 1227 yazına gelindiğinde, Tangutlar’a karşı sürdürülen savaş sona ermek üzereyken, artık hem kendisi hem de doktorları Büyük Han’ın sonunun yaklaştığını biliyorlardı. Cengiz oğullarını yanına çağırdı. Battaniyelere sarıldığı halde ateşin karşısında titriyordu. Yüksek ateşten sayıklar bir vaziyette: “Benim soyumdan gelenler altınlara bürünecekler, en iyi etleri yiyecekler, en harika atlara binecekler, kollarına en güzel kadınları alacaklar ve bunların hepsini kime borçlu olduklarını unutacaklar.” Sonunda bir ara kendine geldiğinde, en küçük oğluna bu savaşın nasıl yürütülmesi gerektiğini anlatacak kadar gücüne kavuştu.
Oğullarından Kin hanedanlığına karşı yapılacak savaşı sürdürecekleri sözünü aldı ve seferin nasıl düzenleneceğini uzun süre tartıştılar. Cengiz Han 1227 Ağustos’unda öldü. Emirlerine uyularak, kent kapıları açıldıktan sonra, Moğol ordusuna Cengiz Han’ın ölmüş olduğu açıklandı. Askerler ellerinde kılıçları ile kente girdiler ve kimseye acımadılar. Surların içinde yaşayan tüm canlılar öldürüldü. Moğolların komutanlarını bozkıra geri götürmeleri haftalar aldı. Yolda tabutu gören herkes “öbür dünyada efendilerine hizmet etmeye” gönderiliyordu. Cengiz Han, bir zamanlar Tengri’nin kendisine hitap ettiği Burkan Kaldun dağında, yakınında Onon, Tuula ve Kerülen nehirlerinin çıktığı bir mevzide gömülmeyi vasiyet etmişti. Geleneğe göre Moğol ulusunun asıl ataları olan Mavi Kurt ile Sarı Geyik bu dağın yakınında çiftleşmişti. Prenslerin ve elçilerin gelip saygılarını sunmaları için Cengiz Han’ın tabutu üç ay bekletildi ve onunla birlikte mücevherlerle süslenmiş, Noyan’ların ve kumandanların ailelerinden kırk tane güzel kız seçildi ve en iyi atlarından da kırk tanesi hep birlikte kurban edilerek gömüldü. Sonra bin atlı mezarın üzerinde dolaşıp izlerin yok edilmesini sağladı. Kısa sürede dağın eteği yeni çıkan bitkilerle örtüldü ve Cengiz Han’ın son istirahat yeri bozkıra karıştı. Cilt: 2, S: 1, Mayıs 2019 ESOGÜTD

KAYNAK:Engin KIRLI (ESOGÜ)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder