BABAN, BABANZADELER

..
BABANLAR ya da BABANZADELER, kökeni baba Süleyman'a dayanan aile. İlk yönetim merkezleri olan Kala Çu-valan'da (Süleymaniye yakınlarında) uzun süre kendi kurdukları ocağın (beylik) mutasarrıflığını yaptılar. Ocağı ilk kez kurup çevre İlçeleri de ele geçiren Fatih Ahmet adlı bir derebeyinin, daha sonra yönetimi Süleyman Bey'e devrettiği (1669/70) söylenir. Böylece Süleyman Bey'in kardeşleri ve ardından da onların oğulları sırasıyla mutasarrıf olarak başa geçtiler. Ancak, Baban ailesi içindeki çekişmeler sonucu ocak ortadan kalkınca, ailenin bireyleri yörede ayrı yerlere dağıldı. 1805 yılında Süleymaniyedeki Baban aşireti Reisi Abdurrahman paşa isyan etti.Osmanlı birliklerini ortadan kaldırdıktan sonra hakimiyetini yavaş yavaş genişletti.Fakat Abdurrahman paşa iki yıl süren ve eşit güçler ile yapılmayan savaşlar sonucunda öldürüldü. Bunlardan Abdurrahman Paşa'nın oğlu ibrahim Paşa, Süieymaniye adını verdiği yeni bir kent kurdu (1783). 1830'da sülalenin başına geçen Ahmet Paşa'nın Koi savaşı'nda Bağdatlı Necip Paşa'ya yenilmesi üzerine bağımsızlıklarını yitirdiler (1847). Süleymaniye'de bugün eski Baban ailesinden pek çok kişi bulunmasına karşın, yalnız Süleyman ve ibrahim paşaların torunlarına önemli büyüklükte topraklar miras kaldı. Babanlar'ın çoğu, ayrıca hukukçu olarak slvrillp ün kazandığı gibi, Türkiye ve Irak'ta bakanlık yapanları da vardır. Babanzade Ahmet Nalm, Prof. Şükrü Baban, Cihat Baban bu ailenin Türkiye'deki ünlü üyelerindendir.
ŞEREFNAMEYE GÖRE BABAN BEYLERİ
Baban adının çeşitli beylikler için kullanıldığına dikkat çeken Minorsky’nin açıklamasına göre Babanlar’ın esas yerleri Küçük Zap’ın güneyinde, Şar-i Bazer merkezli bölgeydi. 18’inci yüzyıl sonunda başkentlerini Süleymaniye’ye taşıdılar. “Baban vilayeti” ve beyliğinden sözeden Şerefname, bu adın doğrusunun “Babani” olduğunu yazar. Bir yerde “Baban aşireti” diyerek bu adı bir aşiret veya aşiret grubunun adı gibi kullanır. Rozkan ve Hakkari aşiretlerinin de aslen Baban soyundan olduklarını söyleyen bir rivayetten sözeder. Baban beylerinden “Pir Budak Babani”/“Pir Budak bin Mir Ebdal” döneminde Larcan (İran’daki Lahican?), Şehrbazar, Kerkük gibi bugün İran ve Irak hudutları içine düşen çok sayıda yerin çevre aşiret veya beyliklerden ilhak edilip Baban Beyliği’ne dahil edildiğini kayddeder. Buna, bir rivayete göre Şehrezol’da oturan Mekri aşiretinin beylerinin de “Baban soyundan” olduklarını ekler. Şerefname’ye göre Baban beylerinin veya evinin soyu Pir Budak Babai’ye kadar gelmiş, bu tarihten sonra soyları kesilmiştir.
Bazı kaynaklarda “Kurmanclar” ve “Baba Kürdiler” (“Kurt Baba”) tarzında bir ayrımla karşılaşıyoruz. Bu kaynaklarda Asıl Kürtler’e “Baba Kürdiler” olarak referans verildiği anlaşılmaktadır. “Baba Kürdi” olarak referans verilenlerin Şerefname’nin Baban/Babani dediği grup veya topluluk olduğunu sanıyorum.

19. Yüzyılın Başlarında Baban Beyliği

Baban Beyliğinin bulunduğu yer, Güney Kürdistan'da ki üleymaniye şehrinin bölgesini kapsamaktaydı. 19. yüzyıla gelindiğinde beyliği artık şekilsel kabul etmek gerekmektedir. Devlet bu şekilselliğe de son vermek ister. Kürdistan'da o yıllarda büyük karışıklıklar ve önemli politik değişiklikler söz konusuydu.
Bölgede Avrupalı kapitalistlerde çeşitli faaliyetlilikler içerisindeydi. Misyoner, keşif, din adamı, tüccar vs. gibi çeşitli köleliklere sahip Avrupalılar elbetteki kendi devletlerinin çıkarian doğrultusunda hareket ederier. Artık bölge¬
deki gelişmeler içerisinde kapitalistleri görmekteyiz.
Var olan beylikleri aslında 16. yüzyılda ki gibi adlandırmak doğm diğildir.

Çünkü iç yapılarında çok önemli değişiklikler olmuştu. Baban Beyliği 1610 yılında Süleymaniye şehri yakmlanndaki Merivan kalesi, temel alınarak kurulmuştu. Baban Beyliği Osmanlı-lran savaşları sırasında bir çok defa efendi değişttrmiştir. Genel olarak Osmanlılar, İranlılara karşı üstünlük sağlayamadıkları yıllarda Kürt Beyliklerine karşı "yumuşak" davranmışlardı. Amaç Kürtleri kaybet memekti. Kürt. reislerine verdikleri unvan, para vs. gibi araçlaria ayrıca karşı çıkanlara uyguladıkları terörie, zorbalıkla egemenliklerini sürdürmeye çalışmışlardı.
Kürtleri İranlılara karşı tampon olarak kullunmak geçerii bir politikaydı. Aynı
politikayı İranlılar da Osmanlıya karşı yapıyoriardı. Nisbeten savaşsız geçen
yıllarda ise Beyliklerin merkezileştirilmes hız kazanıyordu. Mevcut koşullara göre Kürt Beylikleri üzerinde baskılar azalıyor veya artıyordu. Kürt Beylikleri tek başlanna Osmanlı veya Iran Devletine karşı çıkmaları mümkün değildi. Hemen her seferinde ortaya tek başına atılanlar kısa sürede yenilgiye uğratılıyordu. Aralan da birliktelikte olmadığından işlalciler her zaman başarılı oluriar. Beylik yöneticileri için önemli olan kendi iç işleyişine dokunulmamasıydı. İran'a tavır alışları,Osmanlıyı kurtancı görmeleri bu nedenleydi. Osmanlılar ilk anda onlara iç işleyişinde özgürlük vaad ederier. İran'a karşı üstünlük sağladıktan sonra da Beylikleri içten parçalamaya başlarlar. Karşı çıkanın üzerine orduyu yollarlar. Beylikler birbirilerine yardımcı olmaz "Bana yönelik değil" diyerek sessiz kalırlar.
Hatta Osmanlı askerleriyle birlikte hareket ederler. Düşmanlıklar artar. Devlet giderek üstünlük sağlar. Artık Beylikler geçmişteki gibi hareket edemezler.

Beylikler, Ocaklık, Hükümet gibi aynca içten parçalanmıştı, Halife, Padişah
Beyliklerin ortadan kaldınlmasını istiyordu. Haliyle Beylikler içerisinde kendisinin atadığı ama Beyliğe kısmi bağlı yöneticilerin (Ocaklık ve hükümet vs.) olması.
Beyliğin iç çatışmalannın sürekliliğini gettrir. Devletin politikası süreç içerisinde kendi desteğinide alan, Hükümet ve Ocaklık yöneticilerinin konumlannı güçlendirir. İç çatışmalarda Beylik üzerinde hakemlik yaparak otoritesini pekiştirir. Zamanla Valilerde atayarak istediğini elde eder.
19. yüzyılın başlarında Mardin dahil tüm Güney Kürdistan Bağdat valiliğine
bağlanır.
Valiliğe bağlı Karakoçak, Zohalo, Süleymaniye, Koysancak ve AmadiyeSancaklan vardı. Yöneticileri Paşa unvanına sahipti. Valiler tarafından yöneticileri atanirdı. Artık 19. yüzyılla biriikte tekrardan Kürtlerin yerel otoritelerine son verilmesi ciddi bir şekilde ele alınıyordu.
Baban Beyliği de bu süreçten geçer. Beylik Bağdat Paşalığına bağlanınca.
Valiye yaranarak kendi iç işleyini sürdürmeye çalışır.
Baban Beyliği 1639'daki Kasr-ı Şirin anttaşması sonucu ikiye bölünmüştü.
Haliyle iç ve dış çatışmalar hiç bir zaman eksik olmaz. Bu çatışmalar Beyliğin gücünün zamanla azalmasına yol açar. Beylerin iktidan zayıflar.
18. yüzyılın ikinci yarısından sonra Baban Beyliği üzerinde çeşitli entirikalar
çeviren zamanın Valisi Süleyman Paşa, kendi otoritesine boyun eğmeleri için Babanlılan sıkıştınr. Beylik içerisindeki reislerin yerlerini sık sık değiştirir. İç çatışmalan körükler. Öyleki Baban Beyi İbrahim, Süleymaniye'yi terk ederek Bağdat'a Valiye sığınır. Ona yaslanarak diğer reisler önderiiğinde egemen olmak ister.

Bağdat Valisi Süleyman, ibrahimin yerine Osman Paşa'yı 1788'de atar.
Fakat kısa bir süre sonra ikisi arasında anlaşmazlık çıkınca Basra Mutassanf, Kürt asıllı Mustafa Beyle, ayrıca bazı Arap aşiretleriyle birlikte gizli bir ilişkiyle anlaşmanın yollanm ararlar. Fakat ilişkileri açığa çıkar.
Bağdat Valisi Süleyman Paşa onlann üzerine askerlerini yollar. Onları yener.
Mustafa Bey Kuveyt'e kaçar. Yerine başkası atanır. (Celile Celil 19. yüzyılda Osmanlı İmparatoriuğunda Kürtler s. 56) Bağdat Valisi 1789'da Baban Beyliğine Abdurrahman Paşa'yı atar. (Nazmi Sevgen, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da Türk Beylikleri s. 196. Ank. 1982) Aynı zamanda İbrahim Paşa'ya da aynı görevi verir, ibrahim, 1803'de Musul'da ölünce yerine Ali Paşa görevlendirilir. Artık Vali istediğini elde etmiştir. Her ikisi sadık köleleri olduklarını ispatlamaya giderler. Ali Paşa ile Abdurrahman Paşa biriikte Araplann, Osmanlıya başkaldınlanna karşı savaşıriar. Osmanlı Devletine karşı biriikte ayaklanacaklarına veya ayaklananlara yardımcı olacaklarına Vahabiler olarak adlandınlan bu Arap isyanını bastırmayı kendi iktidarian için uygun görürler. Fakat Vahabiler, isyan sonrası Abdurrahman Paşayla, Bağdat Valisi arasında anlaşmazlık çıkar. Kişisel çıkarlar Abdurrahman'ın
Validen uzaklaşmasını getirir. Ali Paşa sözde Baban Beyliğinin esas yöneticisi olduğundan Abdurrahman'ı görevden alır. Yerine Halid Paşa'yı atar. Gerçekte bu değişikliği yapan Bağdat valisidir. Perde gerisinde durarak iç karışıklıkları körükler.
Halid Paşa, Süleymaniye'de bulunan Abdurrahman Paşa üzerine yürür,Kerkük - Erbil arasında karşılaşan iki taraftan, yenilen Halid Paşa olur.
1805'de bu sefer Ali Paşa doğrudan hazırladığı kuvvetlerin başında Süleymaniye'ye yürür. Abdurrahman Paşa kaçar. Yanındaki 700 atlıyla Avgırt dağlarına çekilir. Oradan da Iran Kürdistan'ına geçer. Bilbaslar arasında kalır. Daha sonra Tahran'a Faht Ali Şah'ın yanına gider. Osmanlı-İran çelişkisinden yararlanır.
Şah, bu sırada Rusyayla savaşmaktaydı. Ama Abdurrahman'a yardım sözü¬
nü verir. Bağdat Valisiyle barıştırmak ister. Yaptığı başvurular sonuçsuz kalır.
Kendilerine teslim edilmesi istenilir. İranla-Osmanlılar arasında olaylar tırmanır. Kirmanşah Valisini yetersiz bulan Şah onu değişttrir. Muhamed Ali Mirza'yı tayin eder. İran'lılaria biriikte hareket eden Abdurrahman Paşa tekrardan Ali Paşa'ya, gerçekte Osmanlılara yenilir. Ali Paşa çeşitli şekillerde sıkıştırılır. Ama Ali Paşa Güney Küdistan'daki diğer Paşalıklardan aldığı destekle 80 bin kişilik süvari ve piyadeden oluşan bir güçle 30 bin kişilik Pers ordusuna karşı savaşır.
Batı-Kafkasya Valisi I.V.Gudavuç 21 Ağustos 1806'da Dış işleri Bakanlığına
şunları yazar; "Bağdatlı Yusuf Ali Paşa tarafından bozguna uğratılmış, şimdide her iki taraftan Herkteki hareketler için yeni ordular toplamış. Büyük Baba Han oğlunun yönetimindeki Perslerle gerçek savaşlar vermiştir." (Celile Celil Age S. 59)
Osmanlılar yapılan savaşı yeterii görürler. Ali Paşa'dan güçlerini geri çekmesini isterler. Abdurrahman Paşa fırsatı kaçırmaz. Yanındaki aşiret kuvvetleriyle Süleymaniye şehrine doğru harekete geçer. Ali Paşa'da boş durmaz. Orduyu tekrardan Abdurrahman Paşa'nın üzerine yollar. İran sınırı yakınındaki Zeribar Gölüne kadar izletir. Fakat ciddi bir direnişle karşılaşılır. Osmanlılar yenilir. Süleyman Paşa İran'lılara esir düşer. Bağdat Valisi ister istemez Süleymaniye'de bulunan Abdurrahman Paşa'yı hukuki yönetici olarak tanımayı gettrir.

Kürt reisleri arasındaki çelişkilerde. Iran ve Osmanlılar hemen hemen, her
zaman yararianmaya gitmişlerdir. Aynı bakış açısı Kürt aşiretleri içinde geçeriidir.
Ebetteki devletin çelişkilerden yararianmasıyla aşiretin veya bir kaç aşiretin yararlanması arasında büyük fark olacaktır. Hemen, her zaman Iran ve Osmanlılar çelişkilerden yarariamriar.
Halfin 1806'daki isyan ile ilgili olarak şöyle yazıyor. "....Bu bağımsızlık savaşı Kürdistan'ın Güneyindeki aşiretlerin Baban aşiretinden Abdurrahman Paşa'nın yönetiminde Süleymaniye'de birleşmesi ile başladı. Osmanlıların sürekli hücumları geri püskürtüldü ve Osmanlılara birhayli kayıp verdirildi Ama araya sokulan fesat ve reisler arasındaki kişisel rekabet bu hareketin
başarıya ulaşmasına engel oldu." (Halfin 19. yüzyılda Kürdistan Üzerine mücadele s. 28-29)
iran'lılar Babanlılara yardım ederier. Türk resmi şovenist yazariardan Nazmi
Sevgen doğrudan İran'ın kışkırtması olarak yazar. Baban aşiret üyeleri sonraki yıllarda özellikle İstanbul'da kümelenen Kürt aydınları içerisinde önemli bir yere sahip olmuşlardır.
Abdurrahman Paşa'nın direnişleri Osmanlı-Rus savaşı yıllanna rastlar. Za¬
manlama iyi olmakla beraber Rusya'nın yardımına Batılı kapitalistlerin koşması sonucu (1807) Osmanlıların Baban isyanına daha ciddi yönelmesini getirir.
Fakat Osmanlı-Rus savaşı 1809 tekrardan çıkar. Osmanlılar Baban isyanıyla yine ilgilenmezler. Osmanlı-Rus savaşı Bükreş Antlaşmasıyla (1812) ancak sona erer, Osmanlılar tekrardan Baban Kürt ayaklanmasına yönelerek ikinci kez yenilgiye uğratırlar.
Osmanlılara rahat nefes aldırtan, Napolyon'un Rusya seferiydi. Ruslar iki
cephede savaşır. Ilerieyen Fransızlar karşısında savaşma olanağına sahip
değillerdi.
Ruslar, Osmanlılardan Romanya'nın kuzeyindeki Baserabya'yı alıriar. Ticari
haklannı güvence altına aldırtırlar.
Osmanlılann, Ruslar karşısındaki yenilgileri, sarayda kanşıklıklara yol açar.
1807 de III. Selim tahttan indirilir. Reformcu padişah olarak sunulan III.
Selim, Nizami-Cedit adlı bir orduyu yeniçerilere nisbet kurdurtmuş ayrıca Batı'nın devlet kurumlanmn taklidini, Osmanlı İmparatorluğunda yapmak istemişti.
Ali Paşa'nın öldürülmesinden iki yıl sonra, daha önce İranlılara esir düşen
Süleyman Paşa atanır. (1808) Ce//7e Celil bu atamada İstanbul'daki Fransız Elçisinin rolü olduğunu söyler (age s. 60) Napolyon Bonapar'tın Uzak-Doğu'yu elegeçirmede Irak'ın önemli bir yeri olduğundan hareketle, kendilerine destek olabilecek bir yöneticinin atanmasını özellikle istediklerini yazmaktadır.
Süleyman Paşa'nın atanmasından sonra Baban, Abdurrahman Paşa, tarafından harekete geçer.
Osmanlılar, Babanlılara karşı esasta birkaç yıldan beri çeşitli önlemler al¬
maktaydılar. Gerekli hazıriıklanm yaptıktan sonra onlara karşı olan Süleyman Paşa'yı atayarak sorunu kökten çözmeye yönelirler.
1808 yılında küçük lakaplı Süleyman Paşa harekete geçer. Fakat daha önce

tedbir almış olan Abdurrahman Paşa kendisine oldukça Güvenmekteydi. Haklıydı da. Çünkü bir çok geçit yerini tutmuş, duvariar ördürtmüştü. Daha önce adı geçen Halid Paşa'nın oğlu Mahmut, Abdurrahmana ihanet edince Osmanlı ordusu galip gelir. Abdurrahman Paşa İran'a kaçar. Birçok Kürt aşireti tavır değişttrir. Güçlü kimse, onun yanında yer alan aşiretler bilinen tavırlanm koyarlar.
Abdurrahmamn yerine amcasının oğlu Süleyman tayin edilir. Osmanlı
İmparatoluğunun merkezileştirme çalışmasının önündeki engel Babanda
kalkmıştır artık. Üstelik Beylik içinde yeni çelişkilerin çıkmasına neden olur. Osmanlı ordusu geri çekilince 1809'da tekrardan Abdurrahman Paşa Süleymaniye'ye girer.
Osmanlılar bu sefer taktik değiştiririer. İran.Kürdistan'ımn Kirmanşah Valisiyle anlaşmaya giderler. Abdurrahman Paşanın desteğini keserier. Artık İran'da, Abdurrahmana karşıdır. Abdurrahman zor durumda kalır. Bir yandan da Bağdat Valisi Küçük Süleyman Paşa'yı Padişaha şikayet eder. Onun İran'la birieşerek bağımsızlık peşinde koştuğunu söyler. Daha öncede Küçük Süleyman Paşa bu şekilde suçlandığından Padişah II. Mahmut, geniş yetkilerie donatılmış Halit Efendiyi Bağdat'a yollar. Halit Efendi, Vali için katli vaciptir diye ferman çıkartır.
Küçük Süleyman, Halit Efendiye karşı çıkar Halit Efendi'de derhal onun muhalifleriyle anlaşmaya gider. Bu davranışı, muhaliflerin merkeziyetçiliğin girdabına iyice girdiğinin göstergesi olur. Abdurrahman Paşa 20 bin kişilik gücünü Halit Efendi'ye verir. Başka bölgelerden toplanan güçlerin de sayesinde Küçük Süleyman yenilir.
ve öldürülür. Bölgede Abdurrahman Paşa'nın etkisi artar. Fakat beklenenin aksine Vali olarak atanmaz. Küçük Süleyman'ın haznedar'ı, Babanlaria yakın ilişki içerisinde olan Abdullah Paşayı Süleymaniye Valisi olarak tanır. Güçlerin bölünmesi Osmanlının siyasetidir. Etkilide olur.
Abdurrahma Paşa, 1812 yılına geldiğinde çevresine çok daha fazla aşireti
katmıştı. Erbil yöresi ve Kerkük'e kadar olan yerlerde egemenliği artar. Abdullah Paşa durumdan hoşnut olmaz. 1813 yılında Kufri yakınlarında ilk çarpışmalar olur. Abdurrahman yenilir ve tekrar Kirmanşah'a kaçar. İran'lılardan yardım alarak
Sülaymaniye'ye geri döner. Haklarının iadesini ister. Fakat bu arada ölür. Bölgede bir bekleyiş ve sessizlik hüküm sürer. Yerine, İran'da Kirmanşah Valisinin Sarayında, Abdurrahman Paşayla olan antlaşmalannın garantisi olarak tutulan büyük oğlu Mahmut geçer. Artık Osmanlı merkeziyetçiliği giderek etkinlik kazanır.
Tek başlanna iktidarianm devam ettirmeleri mümkün değildir. Bir güce yaslanarak egemenliklerini sürdürmeye çalışırlar.
Baban Beyliğinin özerklik biçiminde adlandınlan ilişkileri son bulmayabaşlar.
Abdurrahman Paşa özerk yapısını ve kendi yerel otoritesinin tanınma kavgasını zaman zaman antt-işgalci görünümde versede gerçekte bir bağımsızlık kavgasıdeğildir.
Resmi Türk Tarih yazarlarından Şadilli Vedat ise isyanın 1808'de bastırüdığını Kürdislan davası için yapılmadığını, Abdurrahman Paşa'nın hakkının yenildiğini ileri sürürek isyan elliğini yazmaktadır. (Bkz. Türi<iye'de Kürütçülük Hareketleri ve İsyanlar Kon Yayınlan s. 27)
M. Emin Zeki "Kürdistan Tarihi" adlı kitabından Babandızade Abdurrah¬
man Paşa'nın, Bağdat valisi ile bağımsızlık için savaşa tutuştu diye yazmaktadır.
Buradaki bağımsızlık sözcüğü yerel otoritesinin korunması- savunulması şeklinde olduğu açık.
Elbetteki, ulusal bilincin Kürt toplumunu derinden etkilemediği yıllarda kendi
yerel otoritelerini korumak, güçlendirmek isteyen beylik yöneticilerinin Osmanlıya karşı çıkışları sonuçta anti-işgalci ve ilhakçı bir tavırdır. Osmanlı egemenliğinin zayıttatılmasına veya ortadan kaldınlmasına yöneliktir. Kapitalist devletterin hızla dünyayı paylaştığı yıllarda bir beyliğin karşı çıkması biçiminde de olsa bölgedeki ingiliz şirketi campany'de etkili olmaya çalışır. Uzak-Doğu'ya yönelik öteki devlettere karşı önlemler alır.
İngilizler amaçlarına uygun olarak 1806'da Bağdat'ta Doğu Hint şirketinin
bir şubesini açmışlardı. Şirket yalnızca ticari nedenlerie kurulmamıştı. Aynı zamanda İngiliz politikasının bölgedeki çıkarlarını savunmak ve geliştirmek için kurulmuştu. Şirketin yöneticilerinden Rich ve Hayn Kürt aşiret temsilcileriyle ilişkiler kurar. İngilizler, ayrıca Doğu - Hint Reji'sinin aracılığıyla iran'da da çalışmalar yapmaktaydılar.
1836'da Londra da yayınlanan K. Rich'in bölgeye ilişkin seyahat notlannda
Kürtler arasındaki anlaşmazlıklann derinleşmesinde oynadığı rolü inkar etmediğini Celile Celil aktanyor.
1821 'de Bağdat'ta Vali olarak Davut Paşa bulunuyordu. Özellikle Vahabilere karşı başanlı olan Davut Paşa, Baban Mahmut'a karşı harekete geçer. Mahmut ise geleneksel politikasını sürdürür. İran'lılara yaslanır. Çıkan savaşta İran'lılar, Osmanhlar'ı yenilgiye uğratıriar. Osmanlı Ordusunun başında Vezir Mehmet Paşa bulunmaktaydı.
1822'de çıkan savaşta ise bu sefer Süleymeniye'de, Osman-lılar kazanırlar.Süleymaniye'yi alırlar. Beyliğin gücü ve otoritesi artık etkili olmaz.
'Kürt ailelerinin iç kavgaları her zaman işgaliciye yarar. Tek tek Kürt bey- liklerinin bir diğeri üzerinde etkili olamamaları, kendi beyliğini diğerine karşı korumak için İran veya Osmanh merkcziyetcilğine yaslanmaları, her zaman işgacilere yaramıştır.
Osmanlı-Rus ve Iran sınır görüşmelerinde Osmanlı heyetine başkanlık eden
Hurşit Efendi şöyle yazar:
"Beyler kendi tayfalarından (kabile üyeleri) büe, öreneğin; suç için kütük gibi çeşitli paralar alıyorlar ve her türlü bahane ile haraç alıyorlardı. Her hangi bir taife (tayfaj'nin üaaU veya beyin iktidarına karşı isyanı durumunda, bey diğer taifeleriyle birlikte isyancıları yenerse o zaman onhırın mallarını yağmaya verir ve bunun için hiç kimseyi sorumlu tutmaz ve cezalandırmaz" (Çirkov E. Türk- Pers sınırındaki bir yolculuğun anlatımı aktaran Celile Celil Age. s. 4)
 (Kaynak:M.Kalman,Osmanlı Kürt İlişkileri ve sömürgecilik-Med yayınları)


Önemli Şahsiyetleri
1-Cemil Sıtkı Zehavi
Zehavi, Bağdat Müftüsü ve büyük alim olan Muhammed Fevzi Efendi'nin oğludur. Baban emirlerine mensup olan babası Süleymaniye'den göç edip bir süre Zehav şehrinde oturduğu için, Zehavi ismiyle anılmaya başlandı. Cemil Sıtkı,H.1279 yıh Zilhice ayının 29. günü (18 Haziran 1863) Bağdat'ta doğmuştur.Otuz yaşına gelmeden, Bağdat Matbaasının Müdürü ve Resmi Zevra Gazetesi'nin Arapça bölümüne yazar olarak atandı. 5 Nisan 1908 tarihinde Bağdat İstinaf Mahkemesi'nin üyesi oldu. Elli beş yaşındayken sol ayağı felç olan Cemil Sıtkı, Sultan'ın emriyle 1896 yılında İstanbul'a çağnldı. İstanbul'a giderken Mısır'a uğradı. Burada büyük bilgin ve edipler tarafından karşılandı. İstanbul'a varınca, etrafını saran muhabirler tarafından sıkıştınldı. Bunun üzerine Bağdat'a dönmek istedi; ancak fırsat bulamayınca irşat ekibiyle Yemen'e gönderildi. Bir yıl sonra oradan dönünce, kendisine madalya verildi. Sultan tarafından kendisine Elbiladül Hems, yani beş ülkenin rütbesi verildi. Anayasa'nın ilanından sonraIrak'tan milletvekili seçildi. İstanbul'daki millet meclisine kadidi. Birinci Dünya Savaşı'nda Bağdat'a döndü. Burada ilmi araştırmalar yapıp, kitap yazmaya başladı. 1925 yılında Irak'ta senato üyeliğine seçildi. Sekiz yıllık görevinden sonra evine çekildi. Tekrar araştırmaya ve kitap yazmaya başladı. 1935 yılında vefat eden Cemil Sıtkı'nın cenazesi büyük bir törenle İmamı Azam'm mezarlığında toprağa verildi.Zehavi, Farsça ve Türkçe'nin yanısıra ana dili olan Kürtçe'yi de çok iyi biliyordu.
O, devrin şairi olan Şeyh Rıza Talabani ile Kürtçe tartışıyordu. Tahran'dabulunan ve Firdevsi'nin kitabını gören edipler, Cemil Sıtki'nın Fars diline ve edebiyatına olan hakimiyetini takdir etmişlerdir. Türkçe'ye olan hakimiyeti ise,Türkiye meclisinde yapmış olduğu o kıymetli konuşmalanndan anlaşılmaktadır.Aynca Türkçe yazılmış bir kitabı vardır. Kardeşi Abdulgani, Fars edebiyatındakendisinden daha üstündü. O da bunu kabul ediyordu. Ancak Abdulgani'nin üstünlüğü düz yazıyla sınırlıydı. Nazım'da ise Cemil Sıtkı'nın ustahğı tartışılmazdı. Mısır'da çıkan dergilerin çoğunda yazılan çıkan Cemil Sıtkı'nın Arapça yazılmış kitaplan şunlardır:
1 -Divan el-Kelim el-Menzum Kable Neşri Eddüstur el-Osmani
2-Divan Badee Düstur
3-Divan-ı Hevacıs Ennefs
4-Divan-ı Bekaya Şafak
5-Rübaiyatı Zehavi ( Bu rubailerle Ebu Lula ve Ömer Hayyam'la tartışmıştır. Bu kitapta 1100 beyit vardır.)
6-Divan-ı Şezerat
7-Divan-ı Nezeet e Şeytan
8-Uyuni Şiir
9-Kitabül Kainat
10-Kitab-ı Fecri Sadık (Vahabi mezhebini red etme üzerine yazmıştır:)
11 -Kitab-ı Cazibiyet Veteliliya
12-Eddefi Elam ve Zevahir Ettebiyet ve bir Felakiyet
13-Muhadiret fi Şiir
14-Kitab-ı fi Elabi Eddamite
15-Hikmeti İslamiyet Dersleri (Türkçe)Aşağıdaki şiirler de ona aittir
 Ey doğu milletleri, kendinize gelin ve çalışın
 Kuşluk'un derin ve uzun uykusundan uyanın
Ey doğu insanı hiç bir şey zarar vermez
Aynlık siyaseti kadar, bir şey
Ey doğu, sen akıllann üzerine dar boğazsın
Batı o boğazın daralmasına engel oluyor
Batının senin yaralannı sardığına aldanma
Ey doğu, batı dost değildir
Yeni Endülüs hakkında da şöyle demiştir:
Ey Endülüs kız kardeş, sana selam olsun
Hilafet ve İslam senden uzaklaştı
Gökten ay indi, keşke o ay katlamlsaydı
Karanlık bütün dünyaya sanlsaydı
Aym inmesi ile ben musibet sahibi oldum.
Onu yüksek makamından indirdi
Kader ondört günlük ayı aşağıya indirdi;
O ay tam ışık bulmuştu
İkinizle müslümanlar musibet sahibi oldular, ikinizde de At bağlanmış, kılıç kılıfına girmiş
Ey Makdunya, müslüman tek bir aşirettir
Dayılar ve amcalann sende hallan hasılda
Görüyorsun onlar nasıl zelil olmuşlar, halbuki onlann izzeti ile
Yüksekliği ile islam iftihar eder gururlanırdı.
Gazelde de Endülüs hakkında şu şiiri söylemiş:
Kızgın ve yorgun gözlerini çeviriyorlar
Bu gözlerin insammıza yaptığı hileleri kendilerine şikayet ediyorum
Öldürüldüler, ölülerin ölmesi oklann başı ile olur
Sihir ile ölümü umulan şeylerle değiştirdiler
Yorgun ve hasta olan yan gözlerle konuştular
Kalpleri kesen kılıçlar oldular
Kalp için sevgi ve sevgisiz arasmda yer vardır
Sen nasıl ateş ile kılıç arasında duruyorsun
Kalbimin rahatı için teselli veriyorlar
Ben teselli ile nasıl kıymetli kişileri satın alacağım
Ancak, aşk lezettir sonra şekavettir
Nasıl içki içen sarhoşlukla bağırıyor
 
2-Hasan Paşa (Baban)
Abdurrahman Paşa'nın oğludur. Kardeşi Mahmut Paşa tarafından Kermanşah'a gönderilmek istendi. Hasan Paşa, Bağdat hükümetinin kardeşinden mem¬nun olmadığını öğrenince Kermanşah'a gitd. Bir süre sonra Davut Paşa onu mirimiran rütbesiyle Koy ve Harir hakimliğine atadı.
3-Hüseyin Han
Bu adla anılan emirlerin en sonuncusu olan Hüseyin Han, Sait Paşa'nın babası ve Osmanlı Şura Meclisi'nin Başkanıydı. Süleymaniyeli olan Hüseyin Han,Babani Ahmet Paşa'nın emiriydi. Ahmet Paşa ile birlikte İstanbul'a gitd. H. 1304129(M. 1886) yılında kendisine Mirimiran rütbesi verildi. Ölünceye kadar buradakaldı.
4-lsmail Hakkı Bey (Baban İsmail Hakkı Bey)
Baban Mustafa Zihni Paşa'nın oğludur. Rumi 1324 (M. 1906) yılında İttihatTerakki Demeği'nin kurucularındandır. İsmail Hakkı Bey yetenekli bir hukukçu ve iyi bir konuşmacıydı. Bir dönem Osmanlı Devleti'nde Eğitim Bakanlığı'nı yapti. İki yıl sonra Rumi 1329 (M.1911) yılında ölünce, İstanbul'daki BayazıtCamisi'nde toprağa verildi. Rahmedi eşsiz bir bilgin ve güçlü bir yazardı. Türk tarihçisi ve yazan Ah Reşat Bey ile birlikte Bismark'ın siyasi hayati ve Kadiyetu Dreyfiıs adında iki kitap yazdı. El Hukuku el-Siyasiye ve Resaili Irak adlı ikikitabı da Türkçe yazılmıştır.
5-Abdurrahman Paşa Baban
Muhammed Paşa bin Halit Paşa'nın oğludur. Kürt Baban emirliğinden İbrahim Paşa aynldıktan sonra H.l 204 (M. 1790) yılında emiriiğin hükümdarlığını eline aldı ve emirliğini sekiz yıl idare etti. Bu görevinden azl edilince, Bağdat'a yerleşti. H.1217 (M. 1802) yılında İbrahim Paşa'nın ölümünden sonra tekrar emiriiğe döndü. H.1219 (M.1804) yılında El İhsa'daki Vahabi isyanını bastırmada Osmanlılara yardımcı oldu. Bu ayaklanma sırasında aşırı sıcaklık ve susuzluktan dolayı adamlarının büyük bir kısmı öldü; bir kısmı da kör oldular. Erbil şehrinin doğusundaki Harir eyaletinin hükümdarı olan Muhammed Paşa'yı öldürmesinden dolayı Bağdat valisiyle arası açıldı. Bunun üzerine Altınköprü'yesaldırdı. İbrahim Paşa'nın oğlu Halit Bey, Behdinan ordusunun komutanıydı. Buçatışma sonunda Halit Bey'in ordusu dağıldı. Olayı öğrenen vali, büyük bir or¬duyla Kerkük'e hareket etti. Halit Bey, Baban Süleyman Bey ve Ali Paşa'nın or¬dusu Çemçemal ilçesinin doğsundaki Derbendi Baziyan bölgesinde Abdunah¬man Paşa'nın ordusuyla büyük bir çatişmaya girerek, onu yendiler. Abdurrah¬man Paşa önce Süleymaniye'ye çekildi, oradanda İran'a geçerek, Sankur bölgesi¬ni kendisine mekan seçti. Abdurrahman Paşa, İran hükümeti ve İran'daki ErdelanKürt Emirliği ile ittifak yaparak, büyük bir orduyla Süleymaniye'deki Türkler'inüzerine birkez daha saldırdı. Buna karşılık Osmanlı Devleti ise, Bağdat ValisiHalit Paşa'nın yeğeni Süleyman Bey komutasındaki orduya büyük ölçüde destekverdi. Bu ordu Süleymaniye'nin doğusundaki Merivan (Mehrevan)'a gönderildi.İki ordu, İran-Irak sınınnm on mil ötesinde bulunan Pencivin nahiyesinin doğu¬sundaki Zerinbar gölünün yakınlarında çarpıştilar. Abdurrahman Paşa'nın ordusugalip gelip, Süleyman Bey'i esir alınca, Bağdat Valisi banş istemek zorunda kal-233di. Baban emiriiğini Abdurrahman Paşa'ya bırakti. Bu esnada Bağdat'ta başgösterenayaklanmalar sırasında Bağdat Valisi öldürüldü. Bu olay üzerine OsmanlıDevleti, Laz Süleyman Paşa'yı Bağdat'a vali olarak atadı. Yeni valiyi ziyaret et¬mek bir gelenek haline gelmesine rağmen, Osmanlı Devleti'ne duyduğu güven¬sizlik nedeniyle Abdunahman Paşa valinin ziyaretine gitmedi. Bağdat Valisi,Abdunahman Paşa'nın bu davranışını otoritesine ve saltanatina saygısızlık ola¬rak niteledi. Büyük bir ordu hazırlayarak Kürt emiriiklerine saldırmaya başladı.Abdunahman Paşa'nın ordusuyla Osmanlı ordusu Baziyan boğazında çatışmayagirdiler. Abdurrahman Paşa ilk etapta direndiyse de sonunda İran'a çekilip, İranhükümetinin yardımıyla tekrar Baban emirliğine geri döndü. Bağdat Valisi,H.1223 (M. 1808) yılında bu emiriiği tanımak zorunda kaldı. Bu arada Laz Sü¬leyman Paşa, devlete karşı isyan etti. Bunun üzerine Abdurrahman Paşa, devle¬tin desteğindeki büyük bir orduyla Bağdat'a yürüdü; çıkan çatişmalarda BağdatValisi öldürüldü. Yerine Abdunahman Paşa'nın isyanda komduğu Abdullah Pa¬şa atandı. Abdunahman Paşa, H.1225 yılında Bağdat'ta asayişi sağladıktan sonratekrar Süleymaniye'ye geri döndü. Bu dönemde İran Prensi Muhammed Ali Mir¬za çok güçlü bir orduyla Baban Emirliği'ne karşı saldırıya geçti. AbdurrahmanPaşa ilk başta bu saldırıya karşı koyabildiyse de, Halit Paşa'nın ihaneti üzerineKöysancak'a çekilmek zorunda kaldı. Burada savunmaya geçti. İran Devleti'ylebanş yapana kadar burada kaldı. Barış yaptiktan sonra Süleymaniye'ye dönünce Bağdat Valisi Abdunahman Paşa'nın Baban emirliğini onayladı. Ancak, H.1226(M. 181 1) yılında Osmanlılar Abdurrahman Paşa'nın bu emirlikten uzaklaştırılmasını istediler. Bunun için Bağdat'ta oluşturdukları bir orduyla bu bölgeyi elegeçirmeye çalıştilar. Abdurrhman Paşa'da ordusuyla bu saldırıya karşı koymakiçin harakete geçti. Abdurrahman Paşa'nın komutasındaki Kürtler, Kifri (Salahiyye)bölgesinde sayıları az olmasına rağmen kahramanhklanyla Osmanlı ordusu karşısında uzun bir süre üstünlük sağladılar. Ancak Osmanhlann takviye ola¬rak topçu birliklerini Bağdat'a getirmeleri üzerine, Abdurrahman Paşa çareyi İran'ageri çekilmekte buldu. İranlılar ise bu kez Abdunahman Paşa'yı sıkıştırıp,H.1227 (M. 18 12) yılında emirliğinin başına geçmesini sağladılar.Abdurrahman Paşa son kez emirliğin başına geçti. Bir yıl aradan sonraH.1228 (M.1813) yılında vefat etti.
6-Abdulfettah Paşa el-BabaniBabani
 Kürt aOesinin ünlü kişilerindendir. Osmanlı Devleti'nde önemli görevler aldı. Mirimiran ve Paşa rütbelerine ulaşarak H.l 199 (M. 1785) yılında Köysancak'a vali olarak atandı. Bir süre sonra görevden uzaklaştırılan Abdulfettah'ın H.1201 (M. 1787) yıhnda vefat ettiği söylenmektedir.
7-Abdulkadir Paşa el-Babani
Baban ailesine mensup ünlü kişilerdendir. Sicili Osmani'de, Abdulkadir Paşa'nın Irak Kürdistanı'nda Derne ve Bacalan  vilayetlerine, bir önceki maddede adı geçen Abdulfettah Paşa'dan sonra vali olarak atandı. Irak Kürdistanı'ın Koy ve Harir bölgelerinde vallik yaptıktan sonra öldü.
8-Abdullah Paşa Baban
Mahmut Paşa'nın oğlu. Baban Abdurrahman Paşa'nın da kardeşidir. Yeğeni Mahmut Paşa ile biriikte muhalefet yaptı. Bağdat Valisi tarafindan Baban hükümdariığını atandıysa da Mahmut Paşa'nın muhalefeti nedeniyle bu görevi kabul etmedi. Vali Davut Paşa zamanında bir süre Koy ve Harir bölgelerini yönet¬ti. Daha sonra kendisine yardım etmeleri için İran'a gitti. Buradan aldığı desteksonucunda büyük bir orduyla geri dönerek, Mahmut Paşa ile Bağdat Valisi'ninordulanyla savaştı. Karagölde çıkan çatişmada galip gelerek, Süleymaniye'ye kadar ileriedi. Bir süre sonra Bağdat Valisi ile İran Devleti arasında yapılan banşanlaşmasına göre Abdullah Paşa Baban'ın hüküdariığı tanındı. Ancak bir süresonra Mahmut Paşa Bağdat ve Diyarbakır'dan topladığı askerierie Abdullah Pa¬şa'ya saldırdı. Bu saldın karşısında Abudllah Paşa Süleymaniye'yi terkederek İran'a gitti. Orada Erdelan emirlerinden yardım alarak, Süleymaniye'ye geri döndü. Mahmut Paşa'nın Süleymaniye'den aynlmasım sağladıktan sonra Abdullah Paşa Koy ve Harir'e hükümdariığına atandı. (El Sicil)
9-Abdullah Mısbaheddin
Baban imaretinin kurucularından Ahmet bin Rüstem bin Baba Ömer bin Seyfeddin Bey'in oğludur. Misbaheddin (Misbah Divan) lakabıyla tanınıyordu. Ailesi Mukriyan Bab Mir lakabıyla meşhurdu. İran Kürdistanı'mn Savuçbulag (Me¬habad) kentinde doğduğu söylenen Abdullah, burada büyüdükten sonra doğa,matematik, geometri, resamlık ve müzik konulannda eğitim gördü. Matematikkonusunda yazmış olduğu eseri Tahran'da yayınlandı. Bir şiir divanına da sahipolan Abdullah, ömrünün sonlanna doğm felç oldu.1914-18 yıllan arasında meydana gelen Birinci Dünya Savaşı'nda Mahabad'ın Rus ve Osmanlılar'ın saldırısına uğraması esnasında, birçok eseri kayboldu. Ancak edebiyat aşıklanndan Beşir Müşir adlı bir Kürt, Bağdat'ta yapmış olduğu yoğun çalışmadan sonra Abdullah Musbaheddin'e ait şiir divanının 800 beytini bir araya getirmeyi başardı. Bu divan, 1939 yılında Bağdat'ta yayımlandı.Bu beyitlerden bazıları şöyledir:
Rumetit bedri munk e perçemit wekû mûşkînab
Le xecelma avtab we lem sika qedrikilab
Eşqî to demsaze bo me ger fkaqe ger wisal
Nutqî to canbexş e bo me ger xitabe ger itab
Dil rübabı mîhri to roj û şewî tare edeb
Ba wicûd lutG to ger dozex e ne'am el me'ab
Türkçesi:Senin yüzün ondörtlük ay gibidir.
Senin kokun halis misk gibidk
Senin yüzüne karşı güneş utanıyor.
Senin yanağın yumuşaklığma su bile kendinden şikayet ediyor
Senin aşkm eğer buluşmak, eğer aynlma hikaye olmuş
Senin konuşman eğer övmek ve eleştirmek can vericrdik
Edep gece, gündüz senin aşkın ile gönül almışta
Senin lütfün ile beraber eğer cehennemde olsa güzel beklerdik
 
10-Aziz Bey Baban
Baban Abdunahman Paşa'nın oğludur. Baban emiriiğinin kalkınması için çokçaba harcadı. Hamavend aşiretinden yardım gördü. Kerpiçne ve Derbendi Baziyan mevkilerinde Bağdat yönünden gelen Osmanlı birlikleriyle çetin çarpışmala¬ra girdi. Ancak gücü yetmediği için başarılı olamadı. Babanların vefalı ve ünlüşairi Abdurrahman Bey, Salim Aziz Bey'i öven; uğradığı musibetleri ve emirliği¬ni geri almak için verdiği mücadele ve çektiği acılan anlatan bir şiir yazmıştı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder