ARNAVUTLAR

Arnavutların kökl yıllarında eri MÖ.2000 Balkan yarımadasına yerleşen, Hint-Avrupa asıllı olan İlliryalılar’a dayanmaktadır. Latince kaynaklarda Arbanenses veya Albanenses, Slav kaynaklarında Arbanaci, Yunan kaynaklarında ise Albanoi veya Arbanitai şeklini almıştır. İllirya M.Ö. 167 yılında Romalılar tarafından zaptedildi ve 500 yıl Romalılar tarafından yönetildi. Ancak bu bölgenin iç kısımlarında yaşayan İlliryalılar, Romalıların baskılarına uzun müddet karşı koydular. İşte bunlar, Roma İmparatorluğunun 395'te parçalanmasından sonra Arnavutluk ve Arnavut adlarını aldılar ve Doğu Roma İmparatorluğunun bir parçası oldular.

Osmanlılarda, Türkçe’nin fonolojisine uydurup Arnavud ve Arnavut şekillerinde kullanmışlardır. Bulgarlar da Arnaut demektedirler. Arnavutluk’un yerlisi olan İllirya kabileleri, milâttan önce VII. yüzyılda sahillere yerleşen Yunan kolonileri vasıtasıyla Yunan kültürüyle karşılaşmışlar, ancak bundan fazla etkilenmeyerek dillerini ve etnik kimliklerini korumaya muvaffak olmuşlardır. Arnavutlar İşkombi nehrinin kuzeyinde bulunan Gegalar ve güneyinde bulunan Toskalar’dan meydana gelen iki temel etnik gruba ayrılırlar ki Türkler bu iki bölgeyi Gegalık ve Toskalık olarak adlandırmışlardır. Gegalar sadece lehçelerinde değil görünüş ve sosyal davranışlarında da Toskalar’dan ayrılırlar ve millî karakterlerini korumakta onlardan daha muhafazakâr kabul edilirler. 1468 yılında Osmanlılar Arnavutluk'u zaptettiler ve uzun müddet burayı idareleri altında bulundurdular. Osmanlı Devletinin adil idaresinden mennun olan Arnavutlar kendi istekleri ile 17. yüzyılda İslamiyeti kabul ettiler. Dini yaymak için gayret gösterdiler. Osmanlılar burada askeri teşkilat kurdular ve süvari birlikleri teşkil ettiler. Arnavutlar zamanla kendi kültürlerini bırakarak Osmanlı kültürünü benimsediler.

VII. yüzyılda Slavlar ülkenin tamamını, 10.. yüzyılda Bulgar İmparatorluğu güneyini, 12.. yüzyılda ise Sırplar kuzeyini ele geçirmişlerdir. Yunanistan’daki derebeylerin ücretli askerleri olarak Epir, Tesalya, Mora ve bazı Ege adalarına yerleşmişlerdir. Buralarda yerleşen Arnavutlar’ın çoğu tedrîcî şekilde Yunanlaştığı gibi bir kısmı da Güney İtalya’ya göç etmiştir. Arnavutluk, 1912’de Avrupa’nın oyunları sonucunda diğer Balkan ülkeleriyle birlikte Osmanlılardan ayrıldı. Ancak bu tarihten sonra da Balkan Ülkeleri Birliği’nin saldırılarına maruz kaldı. Bu saldırılar sonunda Arnavutluk’a giren Haçlı Balkan orduları, ülkenin Müslüman halkını Hıristiyanlık ve ölüm arasında bir tercih yapmaya zorladılar. O tarihlerde on binlerce Arnavut, Hıristiyanlığı reddettikleri için öldürüldü.

Arnavutluk’un Osmanlı Devleti’nden bağımsızlığını almasının ardından yaşanan 1.Dünya Savaşı neticesinde tam bir kaos ortamı hüküm sürmüştür. Bu karışıklıkların aşılması ve Arnavutluk’un tam anlamıyla bağımsızlığına kavuşması adına verilen mücadeleler sonucunda 1925 yılında cumhuriyet ilan edildi ve Ahmed Zogu ülkenin ilk cumhurbaşkanı seçildi. Zogu cumhurbaşkanı seçildikten 3 yıl sonra kendini Arnavutluk Kralı olarak ilan etti.

Arnavutluk, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından yönetimi ele geçiren Enver Hoxha (Enver Hoca) rejimi altında yaklaşık 50 yıl süreyle idare edildi. Enver Hoca’nın komünist rejimi başından itibaren baskıcı bir politika uygulamakla birlikte, dünyada bir ilk olarak Ateizmi ülkenin resmi dini ilan etmiştir. Bu bağlamda uygulanan politikalar neticesinde halkın dini kimliği yok edilmiştir. Arnavutluk’taki komünist rejim döneminin kurucusu ve lideri olan Enver Hoca’nın 1985 yılında ölmesi ve Soğuk Savaş döneminin sona ermesiyle Arnavutluk demokratikleşme sürecine girmiştir.

Balkanlar’da Arnavut asıllı kişiler toplam Arnavutluk ve Kosova dışında Yunanistan, Makedonya, Sırbistan ve Karadağ’da yaşamaktadır. Söz konusu ülkelerdeki Arnavutlar vatandaşlar üzerinde de etkinliğini devam ettiren Arnavutluk, bu açıdan Balkan jeopolitiğinde önemli bir konuma sahiptir. Rusya’nın desteklemekte olduğu Sırbistan’a karşın ABD’nin bölgedeki en önemli müttefiki Arnavutlar ve Arnavutluk’tur

Daha önce belirtildiği üzere Türkiye Arnavutluk’un önemli ticaret ortakları arasında yer almaktadır. İki ülke arasında yapılan ticaret anlaşmaları bulunmakta olup 2016 yılında 326 milyon dolar değerinde ticaret hacmi gerçekleşmiştir. Türkiye Arnavutluk’a 305 milyon dolar değerinde mal ve hizmet ihraç ederken, 21 milyon değerinde de mal ithalatı yapmış bulunmaktadır. Ayrıca, Arnavutluk’ta yaklaşık 300 Türk şirketi faaliyet göstermekte olup, bu ülkedeki Türk yatırımları 3 milyar doları aşmıştır.

İkinci dünya savaşından sonraki 40 yıl boyunca Arnavutluk’u yönetmiş olan Enver Hoca’nın ateist-totaliter rejimi, bu ülkedeki Osmanlı ve İslam düşmanlığının tohumlarını ekmiş olmasına rağmen, İslam’ı yok edememiştir. Misyoner grupların yaptığı çalışmalara en basit örneklerden birisi %90’ı Müslüman olan ve camisi olmayan köylerde kilise inşa etmesidir. Müslümanların karşılaştığı bir diğer önemli sorun ise, karışık evliliklerin normal olarak algılanmaya başlanması ve bu tarz evliliklerin yüzdesinin de her geçen gün artış göstermesidir. Bununla birlikte Katolik dünyası, Rahibe Teresa, Pjetër Bogdani gibi önemli Arnavut asıllı Katolik şahısları politize ederek, bir Katolik kimliği ve kültürü oluşturmaya çalışmaktadır.

Arnavut coğrafyasının iki önemli grubu olan Kuzeydeki Katolik Gegler ve Güneyli Ortodoks Tosklar arasındaki dini ve kültürel ayrım, yakın dönem tarih yazıcılığında da farklılıkların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Sosyalist dönemde Tosklar daha ön planda yer alırken rejim değişikliğinin ardından Batılılaşma hareketlerinin hız kazandığı dönemde, Gegler önem kazanmışlardır. Arnavutluk’ta farklı lehçelerde konuşulan Arnavutça’nın yanında, Türkçe, idâri dil, Yunanca ve İtalyanca ise ticaret dili olarak kullanılmıştır. Arnavut dilinde Türk, Yunan, Slav ve İtalyan dillerinden geçen birçok kelime kullanılmaktadır. Etkileşimlerin dil ile sınırlı kalmayıp kültürel alanda da yaşanması, Arnavut coğrafyasının kozmopolit/heterojen yapısının daha da çeşitlilik kazanmasına neden olmuştur.

Osmanlı ordusunda hizmetlerine talip olunan bu paramiliter grupların başında ise savaşçı karakterleri ile şöhret kazanmış olan Arnavutlar gelmekteydi. Paralı (ücretli) askerliğin iş kolu haline geldiği ve insanların ücretli askerliği bir geçim kaynağı olarak gördükleri Arnavut coğrafyasından sefer zamanlarında orduya aylıklı asker alınması konusunda pek fazla sorun yaşanmamaktaydı. Arnavut coğrafyasında paralı askerliğin bir sektöre dönüşmesini, köklü gelenekler ve uzun yıllardır devam eden alışkanlıkların ya da zorunlulukların bir neticesi olarak yorumlayabiliriz. Kabileler arasındaki rekabetin neden olduğu çatışmalardan, Kuzey ve Güneylerinde bulunan komşularına karşı girişilen mücadelelerden dolayı Arnavutlar, savaş şartlarına fiziksel ve psikolojik olarak hemen hemen her dönem hazır durumdaydılar. Sosyo-kültürel yaşam tarzlarının, Arnavutların askerî kabiliyetlerinin gelişmesine zemin hazırladığı muhakkaktır. Çatışma ortamlarına aşina olan Arnavutlar’ın savaşçı karakterlerinin şekillenmesinde, sürekli devam eden tehdit algısının ve kabileler arasındaki rekabetin etkili olduğunu söyleyebiliriz. Osmanlı ordusu için aylıklı asker temininde önemli bir kaynak olan Arnavut coğrafyası, bu özellikleri ile yeni askerî sistemlerin kolaylıkla kabul göreceği bir bölge değildi. Modern askerî sistemlerin gelişi, Arnavutlar için yüzyıllardır devam eden kadim geleneklerinin ve alışkanlıklarının sürdürülebilmesinin önünde engel teşkil ediyordu. Yine aynı şekilde askerî tekniklerin değişimi, hizmeti karşılığında maişetini kazanan Arnavut savaşçı için mesleğinin sonlandırılması anlamına da gelmekteydi. Mesleklerinin geleceği için tehdit olmasının yanında yeni askerî sistemler, bu savaşçıları nizami ordular içerisine alarak eğitimli ve itaatkar askerlere dönüştürmeyi de amaçlamaktaydı. Modern askeri sistemlerin, ordunun ihtiyaç duyduğu asker miktarını karşılamak ve bu askerleri savaşa sevk etmek dışında, onları disiplin altına alarak toplum inşaasına aracılık etmek gibi farklı bir misyonu da bulunmaktaydı.

Askerî yapıların sosyal gelişmeleri etkilediği gibi sosyo-kültürel gelişmeler ve/veya sosyo-kültürel altyapılar da askerî gelişmeleri aynı şeklide etkilemektedir. Çalışmamızda genel olarak bu iki durumun birbiriyle olan etkileşimi üzerinde durmaya ve bu etkileşimi açıklamaya gayret ettik. Arnavutların köklü gelenekleri ve kendilerine özgü olan sosyal yaşantıları, böylesi bir sisteme bağlı olmaları önünde önemli bir engel olmuştur. Mevcut düzenlerini koruma düşüncesiyle muhafazakar bir tutum sergileyen Arnavutlardan, Osmanlı merkezinin beklentileri doğal olarak çok daha farklıydı. Osmanlı yöneticilerinin idealinde, maişet kaygısı ile orduda yer alan disiplinsiz savaşçılardan ziyade, daha çok devlet bekası ve menfaati için savaşan idealist askerler vardı. Arnavutlar ve Osmanlı hükümetinin yeni askeri sisteme baktıkları noktanın farklılık arz etmesi ve reformlardan birinin “olumlu” diğerinin “olumsuz” etkilenmesi uyuşmazlığın temelini oluşturmaktaydı. Sonuç olarak Arnavutlar, Yeniçeri ocağı ve kapıkulu neferleri olarak uzun yüz yıllarca Devlete hizmet vermiş ve Osmanlının vazgeçilmez halklarından olmuşlardır.

Kaynak:1-TDV İslam Ans.(Kısmen)
2-İnsamer.İnsani ve sosyal araştırmalar Merk (Kısmen)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder